Allah bizlere bu günleri de gösterdi. Aylardır kapalı kalınan evlerin kapısı açıldı. Sokaklar açıldı. Denizler açıldı. İşyerleri açıldı. Düğün, dernek serbest kaldı.

Covid-19, koronavirüs salgını ve insanların hayatlarıyla ölüm kalım savaşı vermeye başlamasıyla birlikte hepimiz zor günler yaşadık. Pek çoğumuz tanıdık, bildik, belki de yakın akraba, belki de anne- babayı koronaya kurban verdik.

Okullar kapatıldı.

İşyerleri kapatıldı.

İnsanların şöyle bir masa etrafında oturup kırk yıl hatırı olsun dedikleri bir fincan kahve muhtaç hale geldiği günleri yaşadık.

Önce 65 yaş ve üzeri ile 20 yaş altı insanlarımız evlere kapatıldı. Sonra, 65 yaş üzeri devam ederken, 20 yaş sınırı 18 yaşa indirildi. Hafta sonları kapalı kaldık. Resmi bayram, milli bayramlarda ailemizle dahi bayramlaşamadık. Hep hasret yaşadık.

Hastalık riski devam ederken ara sıra normalleşme adı altında bazı gevşemeler oldu. Özellikle geçen sene yaz aylarında turizm kazansın düşüncesiyle yapılan açılmalardan sonra, sonbahar ve kış aylarında gerçekten zor günler geçirdik.

İnsanlarımız bunaldı.

Sokağa çıkanlara ceza yazıldı.

Bilerek ve isteyerek çıkıp, yasakları delmek isteyenlerin cezalandırılmasına ben sürekli destek oldum. Çünkü, milyonlarca insan evlerinde oturup, hastalık ve salgın belasının bir an önce bitip gitmesi uğruna kısıtlamalara uyum sağlıyorsa, bu kişilerin özelliği ne ki dışarı çıkıp kovboyculuk oynuyorlar?

Bunun içinde ceza kesilmesi ve yazılması hak müstahak.

İnsanların haklarını alanların, ahlarını alanların bir gün hastalığa yakalandıklarında “aman doktor bana bir çare” diye bağırması da hoş değil. Madem, hasta olmak istemiyordunuz, o halde neden kısıtlamalara uymadınız ve sokağa çıkıp mikrobu yaydınız? Diye bunlara ayrıca sorular sorulması lazım.

Bizim Türk milleti gerçekten kurallara uyan ve toplum olarak, hükümetin aldığı kararları uygulayan bir yapıya sahip. Bu nedenle de hastalıkla ilgili pek çok kişi “çok şükür bizim evimize uğramadı” diye konuşuyor.

Neyse, ülke olarak, millet olarak, insanlık adına çok zor ve güç günleri yaşadık.

Şimdi, kabine, hükümet yeni kararlar aldı. Haziran ayındaki kısıtlama ve uygulamaları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TV ekranlarından canlı olarak izleyen halka açıkladı.

Hafta sonları sadece Pazar günleri sokağa çıkma kısıtlaması var.

Günlük kısıtlama saatleri ise gece 22.00’dan sabah 05.00’e kadar uygulanacak. Yani, sabah 05.00 ile saat 22.00 arasında insanlar sokaklarda serbestçe ve yaş sınırı olmadan rahatlıkla gezebilecekler. Huzur turuna çıkabilecekler.

Nişan, düğün için kısıtlama yok. Belli saatlerde ve kapasite oranlarına göre belirlenecek rakamlara göre insanlar artık rahatlıkla evlenip, çoluk çocuklarına sünnet cemiyeti yapabilecekler. Düğün salonu işletmecilerin beklentisi böylece karşılanmış oldu.

Esnaf, artık işyerlerini açıp, rahat bir nefes alabilecek.

En önemlisi 3-5 dost ahbap bir araya gelip, korunma önlemleri kapsamında bir masa etrafında oturup bir demli çay içmenin keyfini yapabilecekler. Lokantalarda sıcak yemek olacak.

Bunun yanında, deniz sefası da başladı. Malum, Türklere yasak, turistlere serbest şeklinde bir uygulama vardı deniz ve sahil sefaları için. Bu durumda, Haziran ayı itibariyle yerli turistlerin de tatilleri başlamış oldu.

İşin özü, eskisi gibi tam olmasa bile, insanların ihtiyaçlarını tatmin edebilecekleri serbest yaşantı başladı. Ev nöbetleri bitti. Salonla, mutfak, yatak odası arasında yapılmakta olan volta atışları şimdi mahallerinin cadde ve sokaklarına taşındı.

Gevşeme ile gevşememe arasında insanların kendilerince bir tercih yapması lazım. Bazı kişiler, “hastalık yok, bitti, gitti” diye düşünüp, hürrrraaa diye kendilerine dışarı atarlarsa, biz Temmuz, Ağustos ayında belki ama, Eylül ayında yine tam kapanma ile ev hapsine girebiliriz.

Bunu unutmadan, normalleşme yolunda atacağımız adımları, bastığımız yerlere dikkat ederek atalım.

Yine de esnaf, adına, evlerinde kapalı, tıkalı kalan insanlar adına çok sevindirici bir karar ve uygulamaya imza atıldı.

Hayırlı olsun.