Perşembe gecesi Asker oğlumuzun yemin törenine katılmak için Isparta'ya doğru yola çıktık. Sabah erken saatlerde Isparta General İhsan Alper kışlasına doğru geliyoruz. Asker oğlumuz Bülent Koyuncu'nun ısrarlı uyarılarına rağmen saat 08.00’de kışlanın önündeyiz. Kilometrelerce uzayan araç konvoyundan dolayı araç park etmeye yer yok! Bulmakta mümkün değil. Misafirlerin gece yarısı geldiğini düşünüyorum.
Uzun bir uğraştan sonra dünürümüz Ercan Karaduman bir kaç kilometre ilerde ara yollarda tesadüfen bir yer buluyor ve ardından diğer işkence başlıyor. Yaklaşık 6 bin acemi askerin olduğu Alay'da asker yakınlarının aile, eş, dost ve akrabalarının gelmesi sonucu binlerce insan kışlaya girmek için uzun, uzun kuyruklar oluşturmuş.
Sıraya giriyoruz fakat ilerlemek mümkün değil sıra adeta büyük bir (S) çizerken sağ tarafımızda bulunan boşluktan bir kısım kurnaz vatandaşlar öne geçme çabasında. Her alanda olduğu gibi bu kurnazlıkları sayesinde geçen kişiler en azından bir anda üç, beş bin kişinin önüne geçmiş oluyor.
Görevli asker ve astsubaylar bu kurnazları uyarmaktan yorulmuş bıkmış ve bezmiş durumda. Dayanamıyoruz ve olaya sesli olarak müdahil oluyoruz bu gereksiz alanı boşalttırıyoruz. Bu kez de sol taraftan dönüp araya girmeye çalışıyorlar bakıyorum ve içimden ''bu millet adam olmaz'' diye gayri ihtiyari geçiriyorum.
İnsan selini oluşturan sıradan nihayet iki saat sonra kışlaya kimliklerimizi gösterip kaydedildikten sonra girebiliyoruz. İsimlerin daha önceden yazılmış olması avantaj sağlıyor. Bu kez taburu arıyor ve evci kağıdı çıkarmak için işlemleri yapıyoruz. Zaman kazanmak bu durumlarda çok önemli ve yemin töreninin yapılacağı alana geliyoruz.
Fakat alanı görmek mümkün değil tribünler dolu onları geçtim tribün araları da dolu geçmek mümkün değil kenara çekilip oturuyorum ve sesli olarak töreni dinliyorum, çünkü binlerce askerin içinden kendi oğlunuzu da tanıyamayacaksınız aynı elbiseler ve bir birine benzeyen binlerce asker karşı alanda seçmeniz mümkün değil.
Bu hengamede oturduğum kaldırımdan insanları izliyorum. Tribün arkasında hava alması için yarım metre boşluk var. Kadını, kızı, adamı, genci buradan tırmanıp tribünün arkasından geçiş yapıyor ve yine aklımdan Aziz Nesin'in bir hikayesi geçiyor ''biz adam olmayız'' görevli inzibatlar uyarmaktan bıkmış tekrar tekrar uyarsa da yine kimse dinlemiyor.
Tören bitiminde mikrofondan Mehmetçik serbest cümlesi duyulunca bütün kurallar ortadan kalkıyor. Asker ve sivil bir anda birbirine karışıyor. Kucaklaşanlar bir birini arayanlar. Çok duygusal bir tablo çıkıyor karşımıza. Bu arada biz de oğlumuzu arıyoruz ve telefonla kendisine en büyük Türk bayrağının yanındayım diyerek noktayı koyuyorum. Buluşuyoruz oğlumun yüzüne bakıyorum düzenli hayat yaramış gibi duruyor ve küçük kızımız Sude ağabeyini görünce ağlayarak sarılıyor. Bir müddet sonra içtimaya gidip kıyafetlerini değiştiriyor. Tekrar buluşup kışladan iki günlüğüne izine gidiyoruz. Aklımdan oğlumun MG-3 nişancısı olarak Siirt, Şırnak, Ağrı, Hakkari ve Mardin illerinden birine düşeceği geçiyor. Aldığımız bilgiler bu yöndeydi. Ben Siirt'te, büyük oğlum Sedat Çıldır'da yapmıştı askerliği. Sanırım bizim kaderimizde Doğu ve Güneydoğuda askerlik yapmak var.
Demokrat Parti(DP) eski İl Başkanı Hüseyin Dede'nin iyiliklerini unutamam. Telefon ediyorum “çıktık” diye ve bana ''merkeze hiç girmeyin çok kalabalık oradan dümdüz devam edin doğru Eğirdir'e sizi karşılayacaklar'' diyor. Gerçekten bu mahşeri kalabalık insanı bezdiriyor. Hüseyin Dede yoğun toplantılardan başını kaldıramasa da bizleri ihmal etmiyor. Eğirdir'de bizi buldurup kendi yazlığına yerleştiriyor ve balkona çıktığınızda Eğirdir'in muhteşem manzarası ayaklarınızın altında. Görmeyenlere mutlaka tavsiye ediyorum ve harika bir adası var. Eğirdir gölünün huzur arayan mutlaka gitmeli. Ayrı bir yazı konusu olması gereken Eğirdir Demokrat Parti belediyesinde. Gayet beğendiğimi söyleyebilirim ve Hüseyin Dede ile oğlu Feyyaz Dede'ye ayrıca teşekkürlerimi borç bilirim. Sağ olsunlar…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İsmet KOYUNCU
Yemin töreni
Perşembe gecesi Asker oğlumuzun yemin törenine katılmak için Isparta'ya doğru yola çıktık. Sabah erken saatlerde Isparta General İhsan Alper kışlasına doğru geliyoruz. Asker oğlumuz Bülent Koyuncu'nun ısrarlı uyarılarına rağmen saat 08.00’de kışlanın önündeyiz. Kilometrelerce uzayan araç konvoyundan dolayı araç park etmeye yer yok! Bulmakta mümkün değil. Misafirlerin gece yarısı geldiğini düşünüyorum.
Uzun bir uğraştan sonra dünürümüz Ercan Karaduman bir kaç kilometre ilerde ara yollarda tesadüfen bir yer buluyor ve ardından diğer işkence başlıyor. Yaklaşık 6 bin acemi askerin olduğu Alay'da asker yakınlarının aile, eş, dost ve akrabalarının gelmesi sonucu binlerce insan kışlaya girmek için uzun, uzun kuyruklar oluşturmuş.
Sıraya giriyoruz fakat ilerlemek mümkün değil sıra adeta büyük bir (S) çizerken sağ tarafımızda bulunan boşluktan bir kısım kurnaz vatandaşlar öne geçme çabasında. Her alanda olduğu gibi bu kurnazlıkları sayesinde geçen kişiler en azından bir anda üç, beş bin kişinin önüne geçmiş oluyor.
Görevli asker ve astsubaylar bu kurnazları uyarmaktan yorulmuş bıkmış ve bezmiş durumda. Dayanamıyoruz ve olaya sesli olarak müdahil oluyoruz bu gereksiz alanı boşalttırıyoruz. Bu kez de sol taraftan dönüp araya girmeye çalışıyorlar bakıyorum ve içimden ''bu millet adam olmaz'' diye gayri ihtiyari geçiriyorum.
İnsan selini oluşturan sıradan nihayet iki saat sonra kışlaya kimliklerimizi gösterip kaydedildikten sonra girebiliyoruz. İsimlerin daha önceden yazılmış olması avantaj sağlıyor. Bu kez taburu arıyor ve evci kağıdı çıkarmak için işlemleri yapıyoruz. Zaman kazanmak bu durumlarda çok önemli ve yemin töreninin yapılacağı alana geliyoruz.
Fakat alanı görmek mümkün değil tribünler dolu onları geçtim tribün araları da dolu geçmek mümkün değil kenara çekilip oturuyorum ve sesli olarak töreni dinliyorum, çünkü binlerce askerin içinden kendi oğlunuzu da tanıyamayacaksınız aynı elbiseler ve bir birine benzeyen binlerce asker karşı alanda seçmeniz mümkün değil.
Bu hengamede oturduğum kaldırımdan insanları izliyorum. Tribün arkasında hava alması için yarım metre boşluk var. Kadını, kızı, adamı, genci buradan tırmanıp tribünün arkasından geçiş yapıyor ve yine aklımdan Aziz Nesin'in bir hikayesi geçiyor ''biz adam olmayız'' görevli inzibatlar uyarmaktan bıkmış tekrar tekrar uyarsa da yine kimse dinlemiyor.
Tören bitiminde mikrofondan Mehmetçik serbest cümlesi duyulunca bütün kurallar ortadan kalkıyor. Asker ve sivil bir anda birbirine karışıyor. Kucaklaşanlar bir birini arayanlar. Çok duygusal bir tablo çıkıyor karşımıza. Bu arada biz de oğlumuzu arıyoruz ve telefonla kendisine en büyük Türk bayrağının yanındayım diyerek noktayı koyuyorum. Buluşuyoruz oğlumun yüzüne bakıyorum düzenli hayat yaramış gibi duruyor ve küçük kızımız Sude ağabeyini görünce ağlayarak sarılıyor. Bir müddet sonra içtimaya gidip kıyafetlerini değiştiriyor. Tekrar buluşup kışladan iki günlüğüne izine gidiyoruz. Aklımdan oğlumun MG-3 nişancısı olarak Siirt, Şırnak, Ağrı, Hakkari ve Mardin illerinden birine düşeceği geçiyor. Aldığımız bilgiler bu yöndeydi. Ben Siirt'te, büyük oğlum Sedat Çıldır'da yapmıştı askerliği. Sanırım bizim kaderimizde Doğu ve Güneydoğuda askerlik yapmak var.
Demokrat Parti(DP) eski İl Başkanı Hüseyin Dede'nin iyiliklerini unutamam. Telefon ediyorum “çıktık” diye ve bana ''merkeze hiç girmeyin çok kalabalık oradan dümdüz devam edin doğru Eğirdir'e sizi karşılayacaklar'' diyor. Gerçekten bu mahşeri kalabalık insanı bezdiriyor. Hüseyin Dede yoğun toplantılardan başını kaldıramasa da bizleri ihmal etmiyor. Eğirdir'de bizi buldurup kendi yazlığına yerleştiriyor ve balkona çıktığınızda Eğirdir'in muhteşem manzarası ayaklarınızın altında. Görmeyenlere mutlaka tavsiye ediyorum ve harika bir adası var. Eğirdir gölünün huzur arayan mutlaka gitmeli. Ayrı bir yazı konusu olması gereken Eğirdir Demokrat Parti belediyesinde. Gayet beğendiğimi söyleyebilirim ve Hüseyin Dede ile oğlu Feyyaz Dede'ye ayrıca teşekkürlerimi borç bilirim. Sağ olsunlar…