Yaşadığımız bunca garabeti bir sepete koyarsanız sepetin adına ne dersiniz?
Garabet sepeti mi?
Kirli Sepet mi?
Sepet sepet garabet mi?
Ya da başka bir isim mi?
Ben Etiksizlik diyorum.
Çünkü etik sözcüğü yanlışı doğrudan ayırabilmek amacıyla ahlak kavramının doğasını anlamaya çalışır.
Kısacası etiksizlik ahlaksızlıktır da aynı zamanda.
Bakın etrafınıza,canınızı sıkan ne kadar unsur varsa hepsinin etik değerlere uyulmamasının sonucunda ortaya çıktığını göreceksiniz.
Etik bir sürü tanımının yanında ‘olması gereken,olmazsa olmaz’ anlamına da gelir.
Hele ki meslek etiği;
Burada şiraze bir kere kaymaya görsün,
Öldür Allah düzeltemezsiniz neden olduğu garabeti.
Tıpkı sevgili dostum ve üstadım sanatçı Veli Sari’nin karşılaştığı olay da olduğu gibi.
Sevenleri iyi bilirler; Üstad beş yıl önce beyin damarında oluşan anevrizma nedeni ile ameliyat geçirdi ve şükürler olsun ki bir ay gibi kısa bir sürede ailesinin, sevenlerinin, öğrencilerinin, her anını yaşamayı çok sevdiği hayata ve dahi hepimizin arasına eskisinden daha sağlıklı olarak döndü.
Elbette hepimiz bu olumlu gelişmeye ziyadesi ile memnun olduk.
Ancak eşi sevgili Nilgün Sari’nin geçen gün yaptığı bir paylaşımı okuyunca,Üstadın sağlığına sevinenlerden başka durumdan vazife çıkartan uyanıklarında olduğunu gördüm.
Bu uyanıklar Veli Hoca’nın sağlığının iyi olmadığını, ders veremediğini ancak bu hizmeti kendilerinin verebileceklerini söylüyorlarmış.
Nilgün hanımın da bu durumdan, torununu onlara götürüp memnun kalmayan, Veli Hocanın da sağlık durumunun düzeldiğinden geç haberdar olan bir tanıdığı ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra haberi olmuş.
Şimdi bu münferit bir hadise;
Ne gerek var dallandırıp budaklandırmaya denilebilir.
Ama denilmese de iyi olur.
Bursa küçük aslında. Eminim ekmeğine göz dikenlerde biliyorlardır Veli Sari’nin sağlık durumunun düzeldiğini ve derslerine devam ettiğini.
Benim canımı sıkan tarafı da bu işte meselenin.
Tek geçerli olgu para olunca onun nasıl kazanıldığının asla hükmü kalmıyor.
Mesleki ahlak, iş etiği, ahde vefa en önemlisi de utanma duygusu hayatlardan çırak çıkıyor.
Bunu gören edep, haya, saygı, kişinin kendini bilmesi gibi kavramlar da onların peşlerine takılıp birer birer yerlerini olumsuzlamalarına bırakıyorlar.
Biliyorum bu konuda ne kadar cümle kurulursa kurulsun havan da su dövmekten öteye gidemeyecek çünkü menfaat büyüktür erdem önermesi hakim hayatlarımıza artık.
Aslın da bu günkü yazımın konusu son zamanlarda sosyal medyada insanların birbirlerini nasıl linç ettikleri üzerine olacaktı.
Ama bu hadiseyi de bir emek linçi olarak gördüğüm için o yazıyı erteledim.
Bir de işin insani kaygıları, uyanıkların aksine ticari kaygılarının hep önünde olan bir Veli Sari’den söz ediyoruz.
Halk oyunlarını güzel oynayan ancak öğretmencilik oynamayı hiç beceremeyen, bildiği ne varsa iyiye, güzele, doğruya, halk müziğine dair hepsini gençlere öğretmek için canla, başla çalışan bir gönül adamından yani.
Allah göstermesin üstad bir daha hastalanmasın, ama böyle bir durum olur da işine bizzat kendisi son verse dahi, onun bayrağını teslim alıp yine onun yolunda ilerlemeye, topluma faydalı olmaya devam edecek öyle çok öğrencisi var ki…
Ben çok sinirlendiğim zaman uzun yazamıyorum.
Birileri anlarlar mı bilemem ama
Yel kayadan toz alır,
Veli Üstad’a selam olsun diyor,
Susuyorum…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Olcay ERÖZDEN
Yel Kayadan Toz Alır
Yaşadığımız bunca garabeti bir sepete koyarsanız sepetin adına ne dersiniz?
Garabet sepeti mi?
Kirli Sepet mi?
Sepet sepet garabet mi?
Ya da başka bir isim mi?
Ben Etiksizlik diyorum.
Çünkü etik sözcüğü yanlışı doğrudan ayırabilmek amacıyla ahlak kavramının doğasını anlamaya çalışır.
Kısacası etiksizlik ahlaksızlıktır da aynı zamanda.
Bakın etrafınıza,canınızı sıkan ne kadar unsur varsa hepsinin etik değerlere uyulmamasının sonucunda ortaya çıktığını göreceksiniz.
Etik bir sürü tanımının yanında ‘olması gereken,olmazsa olmaz’ anlamına da gelir.
Hele ki meslek etiği;
Burada şiraze bir kere kaymaya görsün,
Öldür Allah düzeltemezsiniz neden olduğu garabeti.
Tıpkı sevgili dostum ve üstadım sanatçı Veli Sari’nin karşılaştığı olay da olduğu gibi.
Sevenleri iyi bilirler; Üstad beş yıl önce beyin damarında oluşan anevrizma nedeni ile ameliyat geçirdi ve şükürler olsun ki bir ay gibi kısa bir sürede ailesinin, sevenlerinin, öğrencilerinin, her anını yaşamayı çok sevdiği hayata ve dahi hepimizin arasına eskisinden daha sağlıklı olarak döndü.
Elbette hepimiz bu olumlu gelişmeye ziyadesi ile memnun olduk.
Ancak eşi sevgili Nilgün Sari’nin geçen gün yaptığı bir paylaşımı okuyunca,Üstadın sağlığına sevinenlerden başka durumdan vazife çıkartan uyanıklarında olduğunu gördüm.
Bu uyanıklar Veli Hoca’nın sağlığının iyi olmadığını, ders veremediğini ancak bu hizmeti kendilerinin verebileceklerini söylüyorlarmış.
Nilgün hanımın da bu durumdan, torununu onlara götürüp memnun kalmayan, Veli Hocanın da sağlık durumunun düzeldiğinden geç haberdar olan bir tanıdığı ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra haberi olmuş.
Şimdi bu münferit bir hadise;
Ne gerek var dallandırıp budaklandırmaya denilebilir.
Ama denilmese de iyi olur.
Bursa küçük aslında. Eminim ekmeğine göz dikenlerde biliyorlardır Veli Sari’nin sağlık durumunun düzeldiğini ve derslerine devam ettiğini.
Benim canımı sıkan tarafı da bu işte meselenin.
Tek geçerli olgu para olunca onun nasıl kazanıldığının asla hükmü kalmıyor.
Mesleki ahlak, iş etiği, ahde vefa en önemlisi de utanma duygusu hayatlardan çırak çıkıyor.
Bunu gören edep, haya, saygı, kişinin kendini bilmesi gibi kavramlar da onların peşlerine takılıp birer birer yerlerini olumsuzlamalarına bırakıyorlar.
Biliyorum bu konuda ne kadar cümle kurulursa kurulsun havan da su dövmekten öteye gidemeyecek çünkü menfaat büyüktür erdem önermesi hakim hayatlarımıza artık.
Aslın da bu günkü yazımın konusu son zamanlarda sosyal medyada insanların birbirlerini nasıl linç ettikleri üzerine olacaktı.
Ama bu hadiseyi de bir emek linçi olarak gördüğüm için o yazıyı erteledim.
Bir de işin insani kaygıları, uyanıkların aksine ticari kaygılarının hep önünde olan bir Veli Sari’den söz ediyoruz.
Halk oyunlarını güzel oynayan ancak öğretmencilik oynamayı hiç beceremeyen, bildiği ne varsa iyiye, güzele, doğruya, halk müziğine dair hepsini gençlere öğretmek için canla, başla çalışan bir gönül adamından yani.
Allah göstermesin üstad bir daha hastalanmasın, ama böyle bir durum olur da işine bizzat kendisi son verse dahi, onun bayrağını teslim alıp yine onun yolunda ilerlemeye, topluma faydalı olmaya devam edecek öyle çok öğrencisi var ki…
Ben çok sinirlendiğim zaman uzun yazamıyorum.
Birileri anlarlar mı bilemem ama
Yel kayadan toz alır,
Veli Üstad’a selam olsun diyor,
Susuyorum…