Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Vefasızlar İçin Bir Vefa Hikayesi….

Yazının Giriş Tarihi: 28.10.2019 00:06
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.10.2019 00:06

Bazıları için “Vefa” İstanbul’da bir semt adıdır ya….

Aşağıdaki yazı onlara ithaf edilmiştir…

Şablon ortada…

İstediğinize oturtturun…

VEFALI EŞEK

Bir varmış, bir yokmuş.

Bol bol süt içenlerin kentinde bir sütçüyle eşeği yaşarmış.

Sütçü, çıkarını iyi bilen, çalışkan, gayretli ve kurnaz bir adammış.

Sabahları gün ağarmadan uyanır, gider eşeğini uyandırır, neşeli türkülerle onu hazırlarmış…

Uykusunu bir türlü alamayan eşeğin gönlünü almak için çeşitli komiklikler yapar, ona şeker verir, sağrısını sıvazlarmış.

Eşek bu ya, eşekliği nerden belli olacak?…

İsteksiz isteksiz bir iki anırırmış.

Uykusunu dağıtmak için gözlerini ovdukça ovarmış.

Ancak karnı bir güzel doyduktan sonra keyfi yerine gelirmiş.

O da başlarmış sahibiyle birlikte türkü söylemeye…

Öyle bir gayretlenirmiş ki eşekçik, üstüne yüklenen süt güğümlerinin bile ağırlığını duymaz olurmuş.

İki çalışkan arkadaş, horozlar kukkuriku diye bağırmadan, bebekler ınga ınga diye ağlamadan yola çıkarlar, evlere süt dağıtırlarmış.

“Süüüt!… Sütçüüü!”

Eşek de sahibinden geri kalır mı?

Başlarmış bağırmaya :

“Ai…Aaaaiii!”

Böylece sahibiyle beraber süt satarmış eşekçik.

Akşamlara kadar yorulmak nedir bilmezmiş. Sahibinin cepleri para ile doldukça bir sevinirmiş, bir sevinirmiş ki, anlatamam.

Her akşam yatarken ; “Yarın olsa da işe çıksak, sahibimin cepleri yine parayla dolsa!” diye güzel güzel düşünürmüş.

Boğaz tokluğuna çalışmaktan, sahibini mutlu kılmaktan başka bir şey akıl etmezmiş zavallıcık.

Derken, çalışmalarının karşılığını görmüş sütçü. Zengin olmuş.

Adamlar tutmuş.

Sütçülüğe çıkmayı bırakmış.

Eşek bu duruma üzülmüş.

Üzülmüş ama elden ne gelir?

Katlanmış çaresiz.

Asık suratlı bir adamla satışa çıkarken isteksiz isteksiz yürür, eski günlerini içinden acı acı anarmış.

Zengin oldukça gülmesini unutan asıl sahibi artık ne kendisini arar, ne de hal hatır sorar olmuş.

Bu vefasızlık iyi yürekli eşeğe pek dokunmuş.

Öyle ki, gün geçtikçe sararıp solmaya, zayıflamaya başlamış.

İnsan, o sıkıntılı günlerin sadık arkadaşını, dert ortağını, türkü arkadaşını unutur mu? Bir türlü kabullenemiyormuş bunu…

Derken, sıskalıktan kaburgaları birbirine geçer olmuş hayvancığın.

O kadar zayıflamış yani.

Değil sabahtan akşama kadar dolaşmak, ayağını bile kımıldatamaz olmuş.

Dünya hali bu.

Hastalık, düşkünlük olmaz mı?

Ama asık suratlı adam aman zaman dinleyecek soyundan değilmiş.

Eşek kırılıp döküldükçe, acıma dilendikçe basarmış tekmeyi, sen misin tembellik eden diye.

Üstelik ağır sözler söylermiş :

“Seni ucuz hayvan seni! Demek bütün niyetin sahibini iflas ettirmek.

Geber de kurtulalım bari!”

İki gözü iki çeşme, öksürüp aksırarak, derdini anlatamadan bir köşeye çekilirmiş kara yazgılı hayvan.

Asık suratlı adam dayaklar yetmezmiş gibi tutmuş eşeği sahibine şikayet etmiş.

“Aman efendim, ne uyuz hayvan bu?

Üstelik her gün hasta. Naz ediyor ama kime ?

Böyleleri her zaman zarar verir sahibine.

Bana kalırsa, çalışmayana ekmek olmamalı. Satalım, başımızdan atalım, gitsin!”

Parasına para katmaktan başka bir şey düşünmeyen sahibi, eskisi kadar düşünceli, iyi huylu değilmiş.

Üstelik bir sinirliymiş, bir sinirliymiş ki, ne söylense bağırır çağırırmış!

Adamını dinledikten sonra iri iri açılmış gözleri :

“Ne demek?” demiş. “Benim evimde para kazanmadan yan gelip yatmak, ha?

Olmaz öyle şey! İşine gelmiyorsa, defolsun!

Biz kimsenin bedava bakıcısı değiliz!”

Zavallı hasta eşek pencerenin altında sahibinin bu sözlerini duyunca yüreğine inecekmiş nerdeyse.

“Yok, vallahi kalmam burda!

Bu kadar vefasızlık sığmaz benim mantığıma.” demiş kendi kendine, üzerinden güğümleri atıp ormana doğru kaçmış…

Allah bir kapıyı kaparsa bir kapıyı açar elbet.

Eşek gözyaşları içinde söylene söylene yürüye dursun, yolda ufacık bir torbayı bile taşıyamayan ihtiyar bir çiftçiye rastlamış.

Hani, insanlara bir daha yanaşmayacağına söz vermiş ama, yufka yüreği dayanamamış yine.

Kendi hastalığını, halsizliğini unutup seslenmiş :

“Çiftçi baba, çiftçi baba, istersen torbanı yükle sırtıma.

Kaldıracak halin yok belli.

Sana yardım edebilirim belki.”

Çiftçi o kadar sevinmiş ki, hayvanın boynuna sarılmış, torbayı sırtına atmış.

“Eşek kardeş, belli, seni Allah gönderdi… Sağolasın!  Ama sen de ne kadar zayıfsın. Üstelik titriyorsun.

Besbelli, hastasın.

Ama yine de ben, senden daha hasta ve dermansızım.”

İki bitkin yolcu konuşa konuşa bir kulübeye gelmişler.

İhtiyar sırtından torbayı indirirken eşeğe teşekkür etmiş : “Buyur” demiş. “Biraz dinlen. Belki gideceğin yol uzundur.”

Eşek üzüntüyle kafasını sallamış :

“Gideceğim yer yok ki!”

“Ya evin barkın?”

“Yok…Yok!”

“Eşin, dostun?”

“Yok dedim ya!”

Başlamış başından geçenleri birer birer anlatmaya.

Sözlerini bitirirken, “Allah kimseyi benim gibi düşürmesin” demiş.

“Artık bundan sonra bir köşeye çekilip ölümümü bekleyeceğim.”

Kafasını uzun uzun kaşımış sevimli ihtiyarcık :

“Doğrusu sevgili eşek,” demiş.

“Hikayen pek acıklı.

N’aparsın, dünyanın hali bu!

Sen de fazla duygulusun belli.

Bir dostun seni terk etti diye bu dünyayı terk etmeye değer mi?

Gel, burada kal.

Yemeğime ortak ol.

Kıt kanaat geçinir gideriz.

Üstelik, biz arkadaş değerini biliriz.”

Pek sevinmiş eşekçik.

Yüreğine su serpilmiş.

Mutlulukla ihtiyarın evine yerleşmiş.

Neşeli günler yaşamaya başlamışlar.

Günler ayları, aylar yılları kovalamış.

Bir gün kentteki zengin sütçünün varlığını kaybettiği, yorgan döşek hasta düştüğü haberi ortalığa yayılmış.

İhtiyar : “Sana ettiğini buldu!” demiş eşeğe.

Ama eşeğin yüreği acıyla burkulmuş.

Sormuş soruşturmuş.

Eski sahibine kimsenin bakmadığını, pek zavallı bir durumda son günlerini saydığını öğrenmiş.

“Ne de olsa eski dost, varayım helalleşeyim. Bir yararım dokunur mu sorayım” demiş.

Yola düşmüş.

Ölüm döşeğinde bulmuş eski sahibini.

Gitmiş, öpmüş ellerini.

Sahibi önce tanıyamamış.

Ama, dikkatli bakınca sevinçle boynuna atılmış : “Gel, benim eski dostum!” demiş.

“Şu zavallı sahibini bağışla.

Anladım ki arkadaşlık, dostluk parayla ölçülmemeli.

Doğrusu, sen eşekliğinle iyi ders verdin bana. Yalvarırım, sana yaptıklarım için beni bağışla!” demiş ve ruhunu teslim etmiş.

İnce duygulu eşek, sahibinin başında uzun süre ağlamış.

Son görevlerini de yerine getirdikten sonra çiftçinin yanına dönmüş.

İhtiyar çiftçi onu sevgiyle karşılamış ve demiş ki :

“Sevgili dostum, hoş geldin!..

Doğrusu soyluluğun gözlerimi yaşartıyor. Başkası olsaydı gitmezdi.

Oysa, sen başkalarından çok değişiksin.

Böyle hiçbir karşılık beklemeden sevmek ve yardımcı olmak ne güzel!

Artık bu güzel huyunu öğrendim ya, malım mülküm, varım yoğum senindir.

Var, bildiğin gibi yaşa.

Şunu unutma sakın; senin gibi olanlar bir gün mutlaka kavuşur hak ettiğine!”

Bu haftalıkta böyle olsun...

Eşekten bile ders çıkarması gerekenler var.

Umarım herkes payına düşeni almıştır.

Tekrar görüşenceye dek,

sevgiyle kalın...

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.