Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Tuvaldeki postal…

Yazının Giriş Tarihi: 13.05.2015 01:22
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.05.2015 01:22

 

Tabiat bir kez daha hükmünü icra etti.

Kenan Evren öldü.

Her ne kadar baki kalan gök kubbede bir hoş seda ise de, Evren’den geriye nahoşluklar ve sahipsiz bir cenaze kaldı.

ABD’nin ‘Bizim çocukları’nın yaptıkları darbe önceleri geniş halk kitlelerinden destek görerek Evren ve arkadaşları kahraman ilan edilse de, kısa zamanda vehbinin kerrakesi anlaşıldı. İlk zamanlarda 12 Eylül kapkara bir gündem içerisinde harmanlanıp giden halk için ordunun durumdan vazife çıkartması olarak algılansa da, darbe özünde zincirlerini koparmaya çalışan bir topluma karşı yapılmıştı.

Darbenin istatistikleri malum. Hele bu günlerde çok daha malum çünkü onlarca gazete ve haber sitesi bu ağır istatistikleri yayınlıyorlar. Kaç kişinin hakkında idam kararı çıktığı, kaçının hangi kılıflara uydurularak asıldığı, kaç kişinin vatandaşlıktan kovulduğu, kaç kişinin tutuklandığı ve hapishanelerde öldükleri kronolojik olarak sıralanıyor. Kısacası sağdan, soldan her kesim bir kez daha intikam alıyor 12 Eylül 1980’den. Özellikle de sosyal medya nefret dolu paylaşımlarla bu konuda başı çekiyor.

Yayın organlarında çıkan yazıların ortak paydasına bakınca darbeye dair eleştirileri okuyoruz. Ancak hadisenin sıcak olduğu yıllarda 12 Eylülü bu gün şiddetle eleştiren pek çok kesimin o sıcak yıllarda Evren ve şürekası hakkında ki olumlu kanaatlerini de satırlara döktüğünü unutmamak gerekiyor. O zamanlar askeri kurtarıcı olarak görüp, darbeyi kutsayanların şimdilerde kendilerini darbe mağduru olarak betimlemelerinin ne denli doğru olduğunun yorumunu size bırakıyorum.

Evren; darbeden yıllar sonra yaptığı resimlerde kullandığı renkler misali hareketin içerisine demokrasiyi, parlamenter rejimi, anayasayı ve sosyalist akımları da katmıştı. “devlet otoritesini” tehdit olarak gördüğü sosyalistlerin yanına ülkücü ve İslamcıları da koyarak adeta bir renk cümbüşü oluşturmuştu. Öyle ki hem sağdan hem soldan adam asmayı hakkaniyet sayacak kadar da sürrealistti (!).

Ne var ki her aşaması kabul edilmez bir hoyratlıkla planlanan ve uluslararası destekçilerin koruması altında yürütülen darbe Türkiye’nin en ciddi travmalarından biri olmuştu.

Darbeciler ketum bir baba misali zıvanadan çıktığını düşündükleri oğullarını, bildikleri tek yöntem olan baskı ve sindirme ile adam etmeyi amaçlamışlardı. Ancak çocuğun adam olması onlar için asla yeterli değildi. Adam kalması da gerekiyordu. Bunun içinde 80 öncesi ve sonrası diye bir sanal milat oluşturuldu. En ufak bir eylem son derece vahşi bir şekilde engelleniyor ve halka ‘80 öncesine mi dönmek istiyorsunuz?’ Diye soruluyordu. On yıllar boyu da soruldu.

Türkiye’yi 12 Eylül’e taşıyan etkenler aslında her zaman var olan başkaldırıların ortak paydaları idi. Dönemin enstrümanları ayrı ayrı incelendiğinde ortaya genel bir haklılık çıkıyordu. Yani her düşünce kesimi kendince haklıydı ve ülkeyi kurtarmayı hedeflemişti. Ancak, hiç bir kesim tanı ve tedavide uzlaşamıyordu.

Ne diyordu Kenan Evren 12 Eylül 1981 de? “Terörün sosyal ve psikolojik sonuçları olarak da, milli değerler bir kenara itilmiş, bağlar çözülme noktasına gelmiş, düşünce ve reaksiyonlarda duyarlılık kaybolmuş, devlet kuruluşlarına güven azalmıştır.”

Milli değerlerin toparlanması, bağların yeniden sıkılaştırılması, düşünce reaksiyondaki duyarlılığın tekrar temini ve devlet kuruluşlarına güven tesisi kuşaklar boyu yaşanılacak acı tecrübelerin dokumuza işlenmesini gerektirecekti. Yani bir yanlışın doğrusu başka bir yanlışla aranacak ve asla da bulunamayacaktı.

Şimdi cenaze törenine katılmayacakların adını sayıyor spikerler. Gazeteler de, manşet manşet.

Resim bitti. Ressam gitti.

Tuvalde sadece postal kaldı…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.