Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Su ve Hayat

Yazının Giriş Tarihi: 03.06.2020 00:04
Yazının Güncellenme Tarihi: 03.06.2020 00:04

Su hayatın kaynağı olarak kabul edilen bir madde. Birçoğumuz suyun hidrojen ve oksijenden oluştuğunu biliyoruz.

Su, yani iki hidrojen ve bir oksijen atomunun bir araya gelmesiyle oluşan molekül, bizim bildiğimiz anlamda yaşamın var olması için olmazsa olmaz bir yapıdır.

Türkiye'de her 4 kişiden birinin aşırı su tüketimine karşı herhangi bir önlem almadığı ve su israfına duyarsız kaldığı belirlenirken, aylık kazancı 3 bin liradan düşük olanların su tasarrufuna daha çok dikkat ettikleri ortaya çıktı.

Sürdürülebilir kalkınma ve çevre için önemli konuların başında su kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması geliyor.

Bu kaynağın tüketiminde rol oynayan en etkili tüketici grubu hane halkları olarak öne çıkıyor. Dünyanın yaklaşık 4'te 3'ü sudan oluştuğu için su sorunu olmadığı algısı büyük bir yanılgıya ve su israfına yol açıyor.

AA muhabirinin yaptığı derlemeye göre, dünyada kullanılabilir tatlı su oranı sadece yüzde 2,5 olmakla birlikte, bu oranın yüzde 69,5'i de doğada buzul halinde bulunuyor. Buradan yola çıkarak dünyada aslında çok kısıtlı miktarda kullanılabilir tatlı su olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.

Birleşmiş Milletler ve UNESCO başta olmak üzere ilgili kuruluşların raporlarına göre, dünyada ve Türkiye'de artan nüfus, küresel ısınma, kuraklık gibi nedenlerle her geçen yıl suya olan talep artarken, tatlı su kaynakları azalıyor. Dünya nüfusunun yüzde 40'ını barındıran 80 ülke şimdiden su sıkıntısı çekiyor.

Türkiye, sanıldığının aksine su zengini bir ülke olmamakla birlikte yıllık ortalama yaklaşık 643 milimetre yağış alıyor ancak bu rakam 800 milimetre olan dünya ortalamasının oldukça altında seyrediyor. Türkiye'nin brüt yer üstü suyu potansiyeli 193 kilometreküp seviyesinde bulunurken, yer altı suyunu besleyen 41 kilometreküp de dikkate alındığında, toplam yenilenebilir su potansiyeli brüt 234 kilometreküpü buluyor ancak günün teknik ve ekonomik şartları hesaba katıldığında Türkiye'nin tüketilebilir yer üstü ve yer altı su potansiyeli yılda ortalama 112 kilometreküp civarında hesaplanıyor.

Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 8-10 bin metreküp olan ülkeler su zengini, 2 bin metreküpten az olanlar su azlığı çeken, bin metreküpten azı da su fakiri ülkeler arasında kabul edilirken, Türkiye'nin kişi başına su tüketimi bin 500 metreküp seviyesinde bulunuyor. Bu durum Türkiye'yi su azlığı yaşayan ülke kategorisine sokuyor.

İskender Pala suyu şöyle anlatır ;

“Dikeni de, gülü de besleyen su. Acıyı da tatlıyı da besler. Gülsuyunda ıtır, yemekte lezzet olan. İnen yağmurda ve çıkan buharda... Yürüyen kara bulutta ve dağları bekleyen beyaz örtüde. Balıklara yemeğini sudur pişiren, ağaçlara sudur gıdalarını götüren.’’

Suyun doğasında bir felsefe anlatılır.

Mesela dağdan akan suyu düşünün. En az direnç gösteren yolu seçer akmak için. Yani önüne bir kaya çıkacak olursa onunla uğraşmaz, kayayla mücadele etmez, etrafından dolaşıp devam eder akmaya. Suyun bu doğasından alınan ilhamla şöyle der Sufiler: “Seninle uğraşan hiç kimseyle uğraşma, eğer uğraşırsan onunla aynı yerde kalırsın. Etrafından dolanıp devam et yoluna.”                                         

Diyelim ki dağdan akan su önüne çıkan kayanın etrafından dolaşamayacak bir yola denk geldi. O zaman ne yapar, birikip üstünden aşar. Yok eğer bu da olmuyorsa sabırla kayayı damla damla delmeye başlar. Kayayı delmeyi başaran suyun kuvveti değildir tabii ki, damlaların sürekliliğidir ki buna da “sabır” derler. Sabretmek hiçbir şey yapmadan oturmak değildir. “Sabır dikenin içinde gülü, gecenin içinde gündüzü hayal edebilmektir.” der Şems-i Tebrizi. Suyun doğası imkansızın bile başarılabileceğini, bunun için sabırlı ve istikrarlı olduğunu öğretir.                                                                     

Kayayı delen su elbette yine yoluna devam eder. Su hep akar. Bilir ki aktıkça temizlenir. Bazen dere kenarlarında su birikintileri oluşur, akmayan su bulanır, çamurlaşmaya başlar. Üzerine pislik birikir ve Sufiler bu yüzden derler ki: “Sen su gibi ak. Her daim yenilen. Her gün yenilen. İki günün aynı olmasın. Dünü dünde bırak yeni şeyler öğren.”

Mesela su değişimden hiç korkmaz. Ama insanlar değişimi sevdiklerini söyleseler de aslında bundan çok korkarlar. Su değişimi ne güzel de anlatır. Bazen yağmur olur, bazen kar olur, bazen buz olur, bazen buhar olur. Buhar olduğunda çıkar gökyüzüne yağmur olup iner yine yere.                     

Ayrıca su uyumludur. Çay bardağına koyduğunda çay bardağının şeklini alır, kovaya koyduğunda kovanın. Sürekli bulunduğu yere uyumlanır ama doğası hiç değişmez. Her yere her şeye uyum sağlar. Unutma ki dünyada her zaman doğaya uyum sağlayanlar hayatta kalır. Uyum sağlayanlar esnektir çünkü. Değişime direnenlerse katı. Fırtına en sert en güçlü ağaçları devirir ama esnek fidanlara, otlara hiçbir şey yapamaz. o yüzden esnek olanlar, uyum sağlayanlar hayatta kalır.                                                    

Aynı zamanda akışa teslim olur. Teslimiyet içindedir. Çünkü bilir ki bütün dereler eninde sonunda büyük denizlere, okyanuslara akar. Elinden geleni yaptıktan sonra hayatın akışına teslim olmaktır bu.                                     

Su berraktır, şeffaftır. Olduğu gibidir yani. Paylaşımcıdır. Hep besleyicidir. İnsanları, hayvanları, doğayı besler. Hayatı başlatandır. Su olan her yerde bitkiler vardır, hayvanlar vardır, insanlar vardır.                                      

 İşte suyun bu yapısından dolayı Sufiler birbirlerine “Su gibi ol Azizim” derler. 

           Alıntıdır

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.