Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Şiir sevgisi

Yazının Giriş Tarihi: 17.04.2016 01:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 17.04.2016 01:48


 

Şiire olan sevdamız çocukluk dönemlerimizden başlar şiir yazmak ve yorumlamak farklı yetenekler gerektirir bir şair çok güzel şiirler yazabilir fakat sesi yoruma uygun olmazsa şiirin duygusunu dinleyiciye yansıtamaz kimi insan ise şiir yazamaz fakat ses tonu ve şiiri yaşayarak yorumlaması ile ayrı bir lezzet katabilir.

Şiir yazmak ince bir sanattır ve Şairler hassas narin kişilerdir dünyaya, tabiata, insanlara, aşklara, olaylara çok farklı pencereden bakıp cümleleri kadife gibi işleyerek kurarlar ve öyle cümleler var ki okurken sizi can evinizden vurur yüreğinize dokunur.

1973 Yılında ilkokula başlamıştım Polatlı Devrim İlkokulu Fatih Mahallesi’nde bulunan bu okula yıllar sonra gittiğimde adının İnkilap İlkokulu olarak değiştirildiğini fark etmiştim 1974 yılında aynı okulun 2. sınıfına giderken çok sevdiğim öğretmenimiz Şükrü Canarslan “Haydi çocuklar hepiniz defterlerinizi çıkarıp şiir yazın” demişti! Hiç aklımızdan geçmeyen bu konu şaşkınlık yaratmasına rağmen defteri çıkarıp yazmaya başlamamla kısa bir sürede bitirmem bir oldu. Yazdığım şiir köye duyduğum özlemi anlatıyor ve tam sayfaydı. Ders sonu şiir yazabilen bir kaç öğrencinin şiirlerine bakan öğretmenimiz benim şiirimi birinci olarak değerlendirip okumuştu. Zeki bir öğrenciydim benim ayarımda bir kaç öğrenci daha vardı sınıfımızda fakat onlar şiir yazamamıştı. Bu sebeple öğretmene itiraz edip şiirin kopya olabileceklerini söylediklerinde bir hayli üzülmüştüm ve yine öğretmenimiz bana destek vererek onlara kızmıştı.

Benzeri duyguları siyaset sahnesinde de yaşamıştım. Şiir yazdığım için eleştirilen bir siyasetçi olmuştum fakat Köşe Yazarı Ahmet Emin Yılmaz şairliğimizi yaklaşık 5 yıl önce köşesinde yazarak bana sürpriz yapmış, ‘Siyasetin naif yüzü’ diyerek onore etmişti.

Şiir yazmak sadece kafiyeler ve/veya redifler kullanmak ile gerçekleşmez.

Şiirin içinde ruh vardır, his vardır, çoğu zaman keder vardır.

Genellikle mutsuz olunca bir anda tüm dünyanın yükünü taşır gibi hissedip bunları kağıtlara sığdırmaya çalışma çabasının ürünüdür.

Özet olarak, şiir yazmak yazmış olmak için değil sadece içinden döküldüğü için yazılan çoğu zaman da yazılmayan sadece kalbin derinliklerine akıp orada kalan, herhangi bir kafiye ve redif zorunluluğu olmayan (serbest ölçü) insanın kalbinde başlayıp bilinç üstünde son bulan uhrevi bir faaliyettir.

"Şiir şeytanın şarabıdır" demiş Saint Augusitine (354-430). "Tüm şairler delidir" demiş Robert Burton (1577-1640). "Görünen nesnenin yansıtılmasında şair, ressamın oldukça altında kalır; görünmeyenin yansıtılmasında müzisyenin altındadır" diyor Leonardo da Vinci (1452-1519).

Böylesine enteresan sözler tarihe damga vurmuş kişilerden miras kalmıştır. Doğruluk payı farklı görüşlerle değişim gösterebilir elbette.

Fakat benim dünyamda şiir yazmak özgürlüktür. Kalbiniz, fikriniz, mantığınız tamamen özgürlüğü yaşar şiir yazarken. Ünlü şarkı sözü yazarımız Şakir Askan bir sohbetimizde ‘Şiire duyguyla başlar mantıkla bitirirsin’ demişti ve çok güzel bir noktaya değinmişti.

Şiir yazan duygulu insanların yaşadığı bir zorluk ise yazdığı her şiirin çevresindekiler tarafından adeta mahalle baskısı gibi kime yazıldığının ısrarla sorulmasıdır bu soru şairi dar alana hapseder ve mutsuzluğa sürükler şairler özgür bırakılmalıdır en azından hayal dünyalarına asla müdahale edilmemelidir!

Şiiri yazan mı, yazdıran mı önemlidir tartışması vardır halk arasında benim fikrim yazanın daha önemli olduğudur konu ile ilgili alt yazıda bir örneğini vereceğiz güzellikleri görmek, hissetmek, şiire dönüştürmek başlı başına yetenek gerektirir her insan karşısında gördüğü nesneye aynı gözle bakarken şairler çok farklı bakıp normal insanların göremediğini ortaya çıkarır.

Bir adam çok sevdiği kadına şiirler yazıyordu. Sonra o kadın ansızın onu terk etti. Adam kadının ardından şiirler yazmaya devam etti.

Daha çok yazdı, yazdı. Ve günün birinde çok ünlü bir şair oldu. Yıllar sonra kadının yaşadığı kente gitti ve büyük bir şiir dinletisi sundu.

Dinleti bittiğinde uğruna şiirler yazılan kadın kolunda kocası ile çıkışa geldi ve adama “Merhaba” dedi. Adam ona sıradan bir insana bakar gibi boş gözlerle baktı. Kadın, “Beni tanımadın mı” dedi. Adam, “Hayır tanımadım” dedi. “Nasıl tanımazsın! Uğruna şiirler yazdığın kadınım ben; deni şair yapan kadın...” Adam kadının gözlerine baktı ve şöyle dedi: “Keramet sende olsaydı, o koluna taktığın adam da şair olurdu!

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.