Aşağıda ki gerçek olayı çocukluk arkadaşım Nükhet Güneyi Acarsoy’ un eşi Süha Acarsoy anlattı;
Shane on yaşında İrlanda kurt köpeği Belker ile birlikte yaşayan altı yaşında bir çocuk.Babası Ron ve annesi Lisa ile dahil olmak üzere tüm aile Belker’e çok bağlılar.
Belker ise kanser ve veteriner artık onun için yapacak hiçbir şeyin kalmadığını fazla acı çekmemesi için uyutularak ötenazi uygulanması gerektiğini öneriyor.Bu öneriyi çaresizlikle kabul eden aileye de köpeği almalarını onunla birkaç gün sevdiği şeyleri birlikte yapmalarını ve karalaştırılan tarihte de kliniğe getirip işlemi başlatmaları gerektiğini söylüyor.
Aile uyutulma sırasında Shane’nin orada olmasını istemediği için çocuğu razı etmenin yollarını ararken başarı olamıyorlar ve çocuğun orada olmasının hayata dair bir şeyler öğrenmesi konusunda yararlı bile olacağına karar vererek köpeği uyutulmaya ailece götürüyorlar.
Shane Belker’in son defa başını okşadıktan sonra veteriner uyutulmayı gerçekleştiriyor.Çocuk ise beklenilenin çok ötesinde olgun bir tavırla karşılıyor olayı.
İşlem sonrasında anne baba ve veteriner köpeklerin neden ömürlerinin kısa olduğu konusunda fikirlerini tartışmaya başlıyorlar.Hepsinin konu hakkında bir takım görüşleri olmasına karşın ayakları yere basan en doğru görüş köpeğinin üzüntüsünü yaşayarak büyüklerini dinleyen Shane’den geliyor.
Diyor ki küçük çocuk; ‘’Ben biliyorum neden az yaşadıklarını.Çünkü onlar sevgiyi bilerek doğarlar ve insanlar gibi sonradan öğrenmezler;görevleri insanlara nasıl iyi bir hayat yaşayacaklarını öğretmektir.Öğretirler ve giderler.O yüzden bu dünya da çok uzun kalanları yoktur.’’
Shane çok haklı diye düşündüm öyküyü dinledikten sonra.Hatta hadise köpek bağlamından çıkartılıp pek çok hayvan türüne de taşınabilir.Bizlerden kısa yaşamalarında ki neden sanırım küçük çocuğun saptadığı nedenden pek farklı değil.
Siz hiç kötü bir köpek,kötü bir kedi,kötü bir kanarya hadi uzatmayayım kötülük yapan bir hayvan gördünüz mü?Evet vahşileri yırtıcıları,çeşitli silahlarla donatılmışları var.Ama o özelikleri doğaları gereği var.
Shane’nin tespitinde olduğu gibi;onlar sevgiyi bilerek doğuyorlar.Bilerek ve yaşadıkları ömürleri ne kadarla sınırlanmış ise o kadar zamanda da öğreterek.Bu konuda yeteneği sınırlı olanlar tek tür biz insanlarız.
Sevmeyi ve sevgiye değer vermeyi çok zor öğreniyoruz,çoğumuzda bundan habersiz yaşıyor çizgi ötesine sevgiden bi haber geçiyoruz.
Rağmenlerimize,kriterlerimize,çıkarlarımıza,psikolojik takıntılarımıza,bana nelerimize,kime nelerimize,hatta örf ve ananelerimize kurban ediyoruz Tanrı’nın ‘yaşayın da öğrenin’ diyerek ruhumuza işlediği en önemli duygumuzu.Örnek teşkil etsin diye yarattığı hayvanlara bile bu denli eziyet etmemiz başka nasıl açıklanabilir ki…
Hepimizin kafasında farklı bir tanımı sevginin.Sevmeyi pas geçip onu dayatma uğraşı içerisindeyiz birbirimize.Ve sevgiyi korkulacak bir duyguymuş gibi algılayıp sevgisizliği kutsayanlarımızın sayısı hiç az değil.
Oysa o kadar kolay ki; Üzerinde ki bencillik poşetini açıvermek yetiveriyor sevginin ışıltısına ulaşabilmek için.
Bu gün neler yaşıyorsak,dün neler yaşadıysak,yarın neler yaşayacaksak bu poşeti açmayı bir türlü beceremediğimizdendir.Beceremediğimizden ve o kalın poşete dolandığımızdan.
‘’Sevgi ektiğimiz yerde, sevinç büyür.’’Demiş William Shakespeare.
Ben de diyorum ki,elimizde tohumu ile doğuyoruz zaten ektiğimizi biçmenin keyfini yaşamadan terk etmeyelim bu dünyayı…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Olcay ERÖZDEN
SHANE’NİN TESPİTİ…
Aşağıda ki gerçek olayı çocukluk arkadaşım Nükhet Güneyi Acarsoy’ un eşi Süha Acarsoy anlattı;
Shane on yaşında İrlanda kurt köpeği Belker ile birlikte yaşayan altı yaşında bir çocuk.Babası Ron ve annesi Lisa ile dahil olmak üzere tüm aile Belker’e çok bağlılar.
Belker ise kanser ve veteriner artık onun için yapacak hiçbir şeyin kalmadığını fazla acı çekmemesi için uyutularak ötenazi uygulanması gerektiğini öneriyor.Bu öneriyi çaresizlikle kabul eden aileye de köpeği almalarını onunla birkaç gün sevdiği şeyleri birlikte yapmalarını ve karalaştırılan tarihte de kliniğe getirip işlemi başlatmaları gerektiğini söylüyor.
Aile uyutulma sırasında Shane’nin orada olmasını istemediği için çocuğu razı etmenin yollarını ararken başarı olamıyorlar ve çocuğun orada olmasının hayata dair bir şeyler öğrenmesi konusunda yararlı bile olacağına karar vererek köpeği uyutulmaya ailece götürüyorlar.
Shane Belker’in son defa başını okşadıktan sonra veteriner uyutulmayı gerçekleştiriyor.Çocuk ise beklenilenin çok ötesinde olgun bir tavırla karşılıyor olayı.
İşlem sonrasında anne baba ve veteriner köpeklerin neden ömürlerinin kısa olduğu konusunda fikirlerini tartışmaya başlıyorlar.Hepsinin konu hakkında bir takım görüşleri olmasına karşın ayakları yere basan en doğru görüş köpeğinin üzüntüsünü yaşayarak büyüklerini dinleyen Shane’den geliyor.
Diyor ki küçük çocuk; ‘’Ben biliyorum neden az yaşadıklarını.Çünkü onlar sevgiyi bilerek doğarlar ve insanlar gibi sonradan öğrenmezler;görevleri insanlara nasıl iyi bir hayat yaşayacaklarını öğretmektir.Öğretirler ve giderler.O yüzden bu dünya da çok uzun kalanları yoktur.’’
Shane çok haklı diye düşündüm öyküyü dinledikten sonra.Hatta hadise köpek bağlamından çıkartılıp pek çok hayvan türüne de taşınabilir.Bizlerden kısa yaşamalarında ki neden sanırım küçük çocuğun saptadığı nedenden pek farklı değil.
Siz hiç kötü bir köpek,kötü bir kedi,kötü bir kanarya hadi uzatmayayım kötülük yapan bir hayvan gördünüz mü?Evet vahşileri yırtıcıları,çeşitli silahlarla donatılmışları var.Ama o özelikleri doğaları gereği var.
Shane’nin tespitinde olduğu gibi;onlar sevgiyi bilerek doğuyorlar.Bilerek ve yaşadıkları ömürleri ne kadarla sınırlanmış ise o kadar zamanda da öğreterek.Bu konuda yeteneği sınırlı olanlar tek tür biz insanlarız.
Sevmeyi ve sevgiye değer vermeyi çok zor öğreniyoruz,çoğumuzda bundan habersiz yaşıyor çizgi ötesine sevgiden bi haber geçiyoruz.
Rağmenlerimize,kriterlerimize,çıkarlarımıza,psikolojik takıntılarımıza,bana nelerimize,kime nelerimize,hatta örf ve ananelerimize kurban ediyoruz Tanrı’nın ‘yaşayın da öğrenin’ diyerek ruhumuza işlediği en önemli duygumuzu.Örnek teşkil etsin diye yarattığı hayvanlara bile bu denli eziyet etmemiz başka nasıl açıklanabilir ki…
Hepimizin kafasında farklı bir tanımı sevginin.Sevmeyi pas geçip onu dayatma uğraşı içerisindeyiz birbirimize.Ve sevgiyi korkulacak bir duyguymuş gibi algılayıp sevgisizliği kutsayanlarımızın sayısı hiç az değil.
Oysa o kadar kolay ki; Üzerinde ki bencillik poşetini açıvermek yetiveriyor sevginin ışıltısına ulaşabilmek için.
Bu gün neler yaşıyorsak,dün neler yaşadıysak,yarın neler yaşayacaksak bu poşeti açmayı bir türlü beceremediğimizdendir.Beceremediğimizden ve o kalın poşete dolandığımızdan.
‘’Sevgi ektiğimiz yerde, sevinç büyür.’’Demiş William Shakespeare.
Ben de diyorum ki,elimizde tohumu ile doğuyoruz zaten ektiğimizi biçmenin keyfini yaşamadan terk etmeyelim bu dünyayı…