Şöyle bir yere yaslanıp, hayatına soktuklarının dünyanda nasılda ellerini kollarını sallayarak fütursuzca dolaştıklarını izlemek gerekiyor;
İzlemek ve kendinden ibret almak.
Yaşamı bir pazar yeri gibi algılayıp her değere fiyat biçmeye alışmışların borsalarında değersiz bir hisse senedi muamelesi görmek, kerameti kendinden menkul nitelikli cahillerin küçücük hesaplarında bakiye olmak çok kolay değil.
Yoruyor, yıpratıyor, bıktırıyor.
İnsanın yolu, şark kurnazlığının parantezine alınmış gelişmemiş kişiliklerin yamanırcasına yaşadıkları hayatlar ile kesişince, çöple saman birbirine karışıyor. Haksızlığa dolanmış haklılığın hiçbir önemi kalmıyor.
Sen sinirden kendini yerken, onlar yatıp uyuyor ve aynı hoyratlıkla yeni güne saldırıyorlar.
Önem dereceleri bile yok genellikle, kendi önemsizlikleri yüzlerine vuruldukça sırıtmaları da bu yüzden.
Aslına bakılırsa masumdurlar hepsi;
Onları hayatına sokanlardır suçlu olanlar;
Bedelini de ağır öderler.
Hayatın pardonu yok ki,’’aaa yanılmışım kusura bakma başa saralım’’diyesin.
Dolayısı ile aynı sahneyi tekrar tekrar çekmek gibi bir şans hiç yok.
Yaptıysan bir salaklık sadece kendinden özür dileyebilirsin.
Affetsen de affetmesen de sonucu değiştirmen mümkün değildir artık.
‘Kavun değil ki..’ diye başlar yanılmışlıkların üzerine kurulan cümleler;
Doğrudur kavun değil sarımsaktırlar çoğunlukla hayatımızda çift sürenler, biliriz elbet kokularının çıkacağını da, bi umut bekleriz kırkıncı günü.
ve mutlaka gelir o kırkıncı gün.
Kokarlar...
Burunların direğini kırarlar.
Nereden icap etti ki şimdi bu yazı?
Galiba son zamanlar da kendimle çok vakit geçirdim
Belki ondandır…
Belki de salgından sonra hiçbir şey aynı olamayacak deniyor ya,
Kendi kendimizle daha bir haşır neşir olduğumuz bu günlerde aynılarda yaşadığımız olumsuzluklarının bir mizanını çıkartıp,evlerimizden onlardan arınmış olarak çıkabileceğimizin umudu.
Sabaha yarım saat kalmışken uykusuzlukla huzursuzluğun birlikte verdikleri pişmanlık resitalini dinliyor olmamdan da olabilir.
Ya da,
Kendi yaşamımda bir istatistik olmamdan.
Bir olasılıkta hayatıma bilerek ve isteyerek soktuğum şimdilerde yokluklarını fena halde hissettiğim kıymetlilerimi çok özlemiş olmam olabilir.
Ne bileyim?
Yazdım işte…
Bu konuda tek umudum sizlersiniz.
Okuduysanız,
Muhakkak anlamışsınızdır
Neden yazdığımı.
Bazen böyle oluyor işte
Ne yapayım?
Samimiyetime verin…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Olcay ERÖZDEN
Samimiyetime verin.
Soluklanmak…
Bi durmak gerekiyor bazen;
Şöyle bir yere yaslanıp, hayatına soktuklarının dünyanda nasılda ellerini kollarını sallayarak fütursuzca dolaştıklarını izlemek gerekiyor;
İzlemek ve kendinden ibret almak.
Yaşamı bir pazar yeri gibi algılayıp her değere fiyat biçmeye alışmışların borsalarında değersiz bir hisse senedi muamelesi görmek, kerameti kendinden menkul nitelikli cahillerin küçücük hesaplarında bakiye olmak çok kolay değil.
Yoruyor, yıpratıyor, bıktırıyor.
İnsanın yolu, şark kurnazlığının parantezine alınmış gelişmemiş kişiliklerin yamanırcasına yaşadıkları hayatlar ile kesişince, çöple saman birbirine karışıyor. Haksızlığa dolanmış haklılığın hiçbir önemi kalmıyor.
Sen sinirden kendini yerken, onlar yatıp uyuyor ve aynı hoyratlıkla yeni güne saldırıyorlar.
Önem dereceleri bile yok genellikle, kendi önemsizlikleri yüzlerine vuruldukça sırıtmaları da bu yüzden.
Aslına bakılırsa masumdurlar hepsi;
Onları hayatına sokanlardır suçlu olanlar;
Bedelini de ağır öderler.
Hayatın pardonu yok ki,’’aaa yanılmışım kusura bakma başa saralım’’diyesin.
Dolayısı ile aynı sahneyi tekrar tekrar çekmek gibi bir şans hiç yok.
Yaptıysan bir salaklık sadece kendinden özür dileyebilirsin.
Affetsen de affetmesen de sonucu değiştirmen mümkün değildir artık.
‘Kavun değil ki..’ diye başlar yanılmışlıkların üzerine kurulan cümleler;
Doğrudur kavun değil sarımsaktırlar çoğunlukla hayatımızda çift sürenler, biliriz elbet kokularının çıkacağını da, bi umut bekleriz kırkıncı günü.
ve mutlaka gelir o kırkıncı gün.
Kokarlar...
Burunların direğini kırarlar.
Nereden icap etti ki şimdi bu yazı?
Galiba son zamanlar da kendimle çok vakit geçirdim
Belki ondandır…
Belki de salgından sonra hiçbir şey aynı olamayacak deniyor ya,
Kendi kendimizle daha bir haşır neşir olduğumuz bu günlerde aynılarda yaşadığımız olumsuzluklarının bir mizanını çıkartıp,evlerimizden onlardan arınmış olarak çıkabileceğimizin umudu.
Sabaha yarım saat kalmışken uykusuzlukla huzursuzluğun birlikte verdikleri pişmanlık resitalini dinliyor olmamdan da olabilir.
Ya da,
Kendi yaşamımda bir istatistik olmamdan.
Bir olasılıkta hayatıma bilerek ve isteyerek soktuğum şimdilerde yokluklarını fena halde hissettiğim kıymetlilerimi çok özlemiş olmam olabilir.
Ne bileyim?
Yazdım işte…
Bu konuda tek umudum sizlersiniz.
Okuduysanız,
Muhakkak anlamışsınızdır
Neden yazdığımı.
Bazen böyle oluyor işte
Ne yapayım?
Samimiyetime verin…