Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Beyin yıkama ve hipnoz suça teşvik ediyor mu?

Nörolog Dr. Mehmet Yavuz, Beyin Yıkama, Uzaktan Beyin Kontrolü Ve Fikir Aşılama Gibi Uygulamalar, Nöropsikologların İlgilendiği Konuların Başında Geldiğini Belirtti.

Haber Giriş Tarihi: 02.08.2016 11:57
Haber Güncellenme Tarihi: 02.08.2016 11:57
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursahaber.com/
Beyin yıkama ve hipnoz suça teşvik ediyor mu?
Nörolog Dr. Mehmet Yavuz, beyin yıkama, uzaktan beyin kontrolü ve fikir aşılama gibi uygulamalar, nöropsikologların ilgilendiği konuların başında geldiğini belirterek, “Özellikle istihbarat servislerinin çok üzerinde durduğu bu alanda, birçok ülkenin araştırma yaptığını biliyoruz" dedi. Beyin kontrolünün günümüz teknolojisiyle mümkün olmadığını ifade eden Yavuz, şu anda algı yönetimi ile toplumu istenilen istikamete yönlendirildiğini söyledi.
Yavuz, "Bilinçaltının sırları keşfedilirse, insanları yönetmek ve yönlendirmek de kolay olacaktır. Ayrıca zihin savaşları hem kolay hem de daha masrafsızdır. Üstelik fark ettirilmeden yapılabilir. Bu nedenle insanların tepkisini ve nefretini de çekmezsiniz. Kitle iletişim araçlarını, yazılı ve görsel medyayı, sosyal paylaşım sitelerini iyi kullanırsanız tek bir tüfek patlamadan, kitleleri istediğiniz düşünce paraleline getirebilirsiniz” dedi.
Uzaktan beyin kontrolü şu an mümkün değil
Reem Nöropsikiyatri Merkezi’nden Nörolog Dr. Mehmet Yavuz, bir insanın beynini ele geçirip onu bilinçli olarak istenilen istikamete yönlendirmenin günümüz teknolojisi ile mümkün olmadığını belirterek, “Diğer taraftan hipnoz uygulamaları ile beyin kontrolü yapılabilir. Ancak burada beyni kontrol edilecek kişinin başlangıçta hipnoz çalışmalarına izin vermesi ve gönüllü olarak kabul etmesi gereklidir. Çünkü kişiyi kendi rızası dışında, fark ettirmeden hipnoza alarak onu yönlendirmek zor bir olaydır. Bu ancak ya kimyasal hipnozla ya da hipnotizma konusunda çok ustalaşmış yetenekli hipnotizörlerin yapabileceği bir iştir ki, herkese de uygulanamaz. Bu nedenle asıl önemli konu, uzaktan beyin kontrolü değil, bilinçaltı kontrolüdür. Dolayısıyla bir kişiyi ya da kişileri hatta kitleleri bilinçaltını etkilemek suretiyle, farkında olmadan bir hedefe ya da fikre yönlendirmek, diğer ifade ile kamuoyu oluşturmak mümkündür" diye konuştu.
Müzik dinlerken içine yerleştirilen mesajla zihniniz çelinebilir
Bilinçaltını etkileyerek kişiyi istenilen davranışlara yönlendirebilmek için en çok subliminal teknikler kullanıldığını anlatan Dr. Yavuz, “Bunlar içinde de daha çok göze ve kulağa hitap eden teknikler tercih edilmektedir. İnsan kulağı ancak 20 hz ile 20 bin hz arasındaki sesleri duyabilir. 20 hz’dan daha düşük sesleri algılayamayız. Eğer 7 hz’dan daha düşük ses frekansı olursa, bu sesi biz duyamasak bile bilinçaltı fark eder ve içerdiği mesajdan etkilenir. Bu nedenle 7 hz’dan daha düşük frekanslı seslerle kitleleri etkilemek mümkündür. Ancak bir konuya ya da davaya çok inanmış idealist kişilere, savundukları fikirlere ters mesajlar verildiğinde onları yönlendirmek mümkün olmayabilir. Fakat yine de bir bilinç/bilinçaltı çatışmasına sebebiyet verilebilir. Bu ise nedeni anlaşılamayan bir anksiyete tablosunun yaşanmasına neden olabilir. Subliminal ses dosyaları, herhangi bir müzik parçasının içine gizlenebilir. Böylelikle başıboş zayıf zihinleri etkilemek imkânı olabilir. Kişi hiç farkında olmadan kendisine yüklenen fikir ya da düşüncelerin savunucusu ve taraftarı haline gelebilir. Bu nedenle bir topluma hitap eden ve onları kendisinin kutsiyeti konusunda inandırmış ve aidiyet oluşturmuş kişiler; görsel ya da işitsel subliminal gizli tekinleri ve mesajları da kullanarak, kendisine inanan kişileri sempatiden fanatizme götürebilirler” şeklinde konuştu.
Gençlik dönemi fikir aşılamaya uygun yıllardır
Kişinin yetiştiği çevre ve anne-baba etkisinin de fikir aşılanmasında rol oynadığın kaydeden Dr. Yavuz daha sonra şunları söyledi; “Hemen hepimizin, bir takım gayeleri, hedefleri, idealleri ve ilkeleri vardır. Özellikle hayatı yeni anlamaya başlayan veya hayata yeni atılan genç kesimde bu idealler çok daha yoğundur ve her zaman fanatizme yatkındır. Fikir aşılama için en uygun ortamlar, liseler, üniversite kampüsleri, öğrenci kampları ve cezaevleridir. Özellikle henüz bir sorumluluk düzeyi olmayan ve hayatını kazanma derdinde olmayan öğrencilik dönemi, hem fikir heyecanlarının en ateşli olduğu dönemdir hem de idealizm için en uygun yaşlardır. Bulunduğu çevredeki herkesten farklı düşünmek, kendini ispat etmek ve kendi varoluş felsefesini çizdiğini gösterme eğilimi, fikir aşılamasına uygun zemin hazırlar. Fikir aşılayan kişi ya da kişiler savundukları fikirler veya ideolojiler ile ilgili çok iyi eğitim almışlardır. Savundukları fikirlere, sosyal normları hiçe sayarcasına katı sahiplenici tarzda bağlanmışlardır. Genelde eleştiriye bile tahammül edemezler ve eleştirinin kutsal davalarına saygısızlık olduğunu düşünürler ve hatta gerektiğinde şiddete bile başvurabilirler. Kendileri gibi düşünmeyen insanlar; fikirlerini anlayamayan, kendi değerli davalarını idrakten yoksun, kafası çalışmayan kişilerdir ve onlarla beraber olmak istemezler. Savundukları ideoloji ya da dava, onlar için vazgeçilmezdir, bir yaşam tarzıdır. Hayatlarına anlam veren şey odur. Fikirlerinin eşi benzeri olmadığını, savundukları davanın dünyayı kurtaracak, insanlığa huzur verecek, adaleti sağlayacak bir düşünce sistemi olduğunu sanırlar. Fikirlerini hararetle ve heyecanla her yerde her mekânda ifade etmekten çekinmezler. Özellikle henüz dünya görüşü şekillenmemiş ve bir ideale yönlenmemiş gençler, fikir aşılayan fanatiklerin başlıca hedefleridir. Bu fikir aşılayan kişiler ise aslında idealist olmayıp, yayılmacı politika izleyen başka ülkelerin ya da sistemlerin ajanlarıdır. Oysa etki altına aldıkları gençler, neye hizmet ettiklerini bilmeden kendilerine aşılanan fikirlere gayet samimi ve çıkarsız bir şekilde bağlanırlar. Daha sonra onlar da birer fikir aşılayıcı konuma geçerek davalarını yaymaya çalışırlar”
İnsan beynini yıkamak mümkün müdür?
Beyin yıkama işleminin önce kişinin benliğini parçalayıp bölmeyi hedef aldığını kaydeden Dr. Mehmet Yavuz, “Bunun için de aynı fikir aşılamada olduğu gibi çeşitli psikolojik ya da fiziksel işkence yöntemleri kullanılır. Daha sonra benlikte geriye ne kalmışsa onun üzerinde yeni fikir ve düşünceler inşa edilmeye çalışılır. Ancak beyin yıkama işleminde sanıldığı gibi hafıza tamamıyla silinip yok edilemez. Sadece hafızanın yorumlanış şekli değiştirilir. Klasik beyin yıkama işlemleri, yıllar süren uzun dönemli bir süreçtir. Beyni yıkanacak kişi, önce aylar süren ağır fiziksel ve psikolojik işkencelere ve baskılara maruz bırakılır. Burada hedef, benliğin parçalanması ve kimliğin reddedilmesidir. Örneğin; kişinin elleri arkadan kelepçelenerek günde bir kaç saat uyumasına müsaade edilir hatta bir kaç gün üst üste hiç uyutulmayabilir. Son derece kötü temizlik ve hijyen şartları sağlanır. Yetersiz ve kötü bir beslenmeye tabi tutulur. Bir yandan da sürekli suçlu olduğu telkinleri yapılır ve itirafa zorlanır. Kişinin reddedici tutumu uzadıkça işkenceler de uzar. Bir süre sonra kişi “Acaba gerçekten suçlu muyum ya da yanlış yolda mıyım?” diye kendini sorgulamaya başlar ve reddedici tavrı yumuşar. Böyle olunca işkenceler de gevşer. Bu durum suçluluğunu kabul edip ne var ne yok her şeyi itiraf edinceye kadar devam eder. İşkence edenler ile edilen arasında iletişim ve uyum arttıkça, kişi ödüllendirilerek daha fazla işbirliğine zorlanır. Ortak nokta arttıkça kişinin daha fazla uyumasına ve daha iyi yemekler yemesine imkân sağlanır. Böylece yıllar süren bir çalışmadan sonra gelinen hoşgörü ortamında artık farklı fikirleri ve düşünceleri olan bambaşka biri olup çıkar. Her şeye rağmen, tüm beyin yıkama baskılarına dayanan az sayıda kişi, ya ağır işkencelere dayanamayıp hayata veda eder ya da bir süre sonra beyin yıkayan taraf pes ederek baskı yapmayı bırakır. Ama genelde uzun süreli ağır psikolojik baskılar sonucunda benlik iflas eder ve kendisine yöneltilen suçlamaları kabullenici bir moda girer. Bu noktadan sonra kişiyi işlemek ve nasıl düşünmesi isteniyorsa onu sağlamak kolaylaşır” dedi.
Bir insan neden intihar bombacısı olur?
Beyin yıkama teknikleri ile militan ya da fanatik kişiler oluşturmak elbette toplumlar için barışı tehdit eden ve sosyal normları bozan unsurlar olduğunu vurgulayan Dr. Yavuz, “Ancak beyin yıkama usullerinin en tehlikelisi ve en uç boyutu, intihar bombacısı yetiştiren tekniklerdir. Zaman ayarlı bombalar, hiç şüphesiz mala ve cana zarar veren ve toplumda bir yere kadar etki oluşturan terörist eylemlerdir. Fakat intihar bombacıları, kendi canlarını da feda ederek toplumda daha derin travmatik yansımalar oluştururlar. Çünkü kendi canını bile sakınmayan bir terörist fanatiğin, oluşturduğu toplumsal psikolojik travma, neden olduğu can kayıplarından bile daha yıkıcı ve yıldırıcı olabilir. Bir takım terör odakları ve bunların maşaları, cinnet halindeki cinayetlerinin, toplumsal psikolojik etkilerini iyi bildiklerinden maalesef bu tür terör saldırılarına ağırlık vermektedirler.
İntihar bombacısı, aidiyet duyduğu etnik, dini ya da ideolojik alana göre, hangi konuda hassas ise, özellikle o konu üzerinde telkin alır. Günlerce, belki aylarca yapılan uzun beyin yıkama seanslarıyla kişi her geçen gün daha fazla şartlandırılır. Kişinin öfke duyduğu bir haksızlık ya da geçmişte yaşanılan bir travma abartılarak çarpıtılır ve kişi oluşturulan bu yapay ideal uğruna canını feda edecek düzeye getirilir. Tabii ki bu esnada kullanılan kimyasallar veya halüsinojenler ile de beyin yıkama ritüelleri iyice pekiştirilir ve intihar bombacısı olarak eylem yapmaya hazır hale getirilir.
Diğer taraftan her gün başta ağır depresyon olmak üzere çeşitli nedenlerle ülkemizde 8, dünya da ise 3 bin kişi intihar etmektedir. Dünya da her yıl neredeyse 1 milyon kişinin intihar ederek hayatına son verdiğini bizzat Dünya Sağlık Örgütü açıklamaktadır” dedi.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.