Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Puslu suların içindeki tarih “GÖLYAZI”

Yazının Giriş Tarihi: 16.12.2019 09:03
Yazının Güncellenme Tarihi: 16.12.2019 09:03

Kendini yıllardır gizlemeyi başarmış bir yerdir Gölyazı. Aslında küçük bir ada, anakaraya bir köprüyle bağlı. Gölyazı ve Ulubat tarihiyle yüzyıllara dayanan uygarlıkların sırlarını fısıldar adeta kulaklarınıza.  

Tarihi M.Ö 6. yüzyıla kadar dayanan bu doğa harikası topraklar Apollon Krallığı'nın merkezi olarak  da bilinir. O dönemlerde bir süre Adramytteion (Edremit) 'na, bir süre de Kizikos (Edincik) 'a bağlı olarak kalmıştır. İmparator Hadrianus (M.S. 117-138) 'un Bitinya gezisi sırasında kente uğradığı, kentin kapısındaki adına konulmuş onur yazısından anlatırlmaktadır.

Bizans Dönemi'nde Apollania ad Rhyndacum, önce Bitinya Piskoposluğu'na bağlı kalmış, daha sonra da Nicomedia ve kısa bir süre de Kios piskoposluklarına bağlanmıştır.

Osmanlılar 1302 yılında Baleum (Koyunhisar) Savaşı'ndan sonra, bu kaleye sığınan Kite Tekfuru'nu kovalayarak ilk kez Apollania önlerine gelmişlerdir. Kaçak tekfurun teslim edilmesi dolayısıyla anlaşmaya vararak geri çekilmişlerdir. Yalnızca Alyos adasını ele geçirmekle yetinmişlerdir. Bu adanın ele geçirilmesiyle, esasen Apollania ad Rhyndacum'un gölün çıkış kapısındaki Lopadion kalesiyle bağlantısı kesilmişti.

1924’teki mübadele öncesine kadar Rum nüfusun ağırlıklı yaşadığı Gölyazı’da hala bu izleri görmek mümkün. Yüzyıllar boyu Bursa’dan gelip geçen her gezginin ilgi odağı oldu Apolyont tarihin sırlarını saklamaya devam ediyor.

Gün bereketiyle doğar her sabah Gölyazı’nın üzerine kadınların ve erkeklerin balıkçı motorlarının sesleri yankılanır gölün puslu sularında. Gölde 12 farklı çeşit balık var ama en çok sazan ve turna avlanıyor. Balıklar tutulduktan sonra her gün öğle saatlerinde mezat yapılıyor köy meydanında. Genelde mezatta Bursa’dan ve yakın çevreden gelen restoran sahipleri bulunuyor, ancak siz de isterseniz fiyat verip balık alabilirsiniz. Osmanlı döneminde Rumların, Cumhuriyet döneminde Türklerin tek geçim kaynağı gölde kerevit avlanır, kerevit ihraç edilir ve satılırmış. Geliniz görünüz ki, göle "nazar" değmiş. O ihtişamlı döneminden uzaklaşmış olsa balıkçılık hala Gölyazı halkının göz bebeği. Bu köyde erkeklerde, kadınlarda balıkçılık yapıyor. Gölyazı’nın dar taş sokaklarında elinde mekik ile ağlarını ören bir kadın görürseniz sakın şaşırmayın.

İngiliz gezgin William J. Hamilton 1835 yılında bu bölgede yaptığı gezinin ardından şu notları almıştı; “Hasan Ağa Köyü’nden ayrıldık ve tepelere ulaştığımızda üzerinde adalar olan Apolyont Gölü’nün güzel bir manzarasıyla karşılaştık. Aşağı inerken solumuzda dağın etekleri, sağımızda ise geniş bir ova vardı. Burada çoklukla mısır, üzüm ve dut ekiliydi. Gölde su seviyesi çok yüksekti ve şu a nda kıyıdan bayağı içeride olan, yazın ise kuru toprakta kalan ağaçların dallarına kadar ulaşıyordu.”

Uluabat gölünün bazen bulanık, bazen öfkeli, bazense uysal olan sularında irili ufaklı 8 ada bulunmaktadır. Halilbey adası, Heybeli ada ve Kız adası bunlarından bazıları. Tarih antikçağ mitolojisine kadar dayanınca efsaneler bitmez bu topraklarda.  Buna göre bu günkü Apolyont Gölü’nün olduğu alanda Apollonya Krallığının olduğu ve Mustafakemalpaşa’da da Melde Krallığının olduğu rivayet edilir. Melde Kralının oğluna Apollonya Kralının kızını isterler ancak kral kızını vermez ve bir tepenin üzerine saray inşa ettirerek kızını burada saklar. Buna çok kızan Melde Kralı bugünkü Mustafakemalpaşa Çayı’nın yönünü Apollonya kentine çevirerek kenti olduğu gibi sular altında bırakır. Sarayın olduğu tepenin alt kısımları suyla kaplanır ve bugünkü Uluabat Gölü oluşur.

Roma ve Bizans döneminden bir çok eseri saklamış bu küçük adalar günümüze. Apollon tapınağını görmek isterseniz Kızadası’na, Bizans kilesinin kalıntılarını görmek içinse Halilbey Adasına küçük bir kayık turu yapmanız yeterli olacaktır. Gölyazı köyünün girişinde yer alan St.Constantinus Manastırı eski günlerde ki muhteşem yapısına kavuşmasa da Nilüfer Belediyesi tarafından restore edilmiş ve ziyaretçilerini beklemekte.

Sevdalara, acılara, kara sevdalara tercüman olurcasına, Cenevizliler’den Roma’ya, Bizans’tan Osmanlı’ya kadar tarihi geçmişi yaşamış, bir ağaçla karşılaşıyorsunuz köy meydanında. Asırlık “Ağlayan Çınar” ağacı.

Efsane odur ki; Apolyont şehrinde, Osmanlı döneminde Rumlar ve Türkler birlikte yaşarmış. Bizim delikanlı Mehmet güzeller güzeli Rum kızı Eleni’ye sevdalanmış. Mübadele ile Apolyontta bulunan Rumlar ile Selanik te bulunan Türkler yer değiştirmiş. Göç sırasında  Mehmet kalabalığın içerisinde sevdiği kızı Eleni’yi ararken büyük ağabeyi Yorgi Mehmet'in yolunu kesip geri dönmesini ve Eleni’yi unutmasını söylemiş. Sevdasından vazgeçmeyen Mehmet, Yorgi’nin hançerinin hedefi olmuş.  Son bir gayretle Eleni’yle gizli gizli buluştuğu ulu çınarın oyuğuna kadar gelmiş. Vücudundan akan kanlarla çınarın oyuğuna şunları yazmış: "Canım sevdiğim, sonsuza dek seni burada bekleyeceğim." Olanları öğrenen Eleni, doğruca sevdiğine koşmuş. Ancak çınarın oyuğuna geldiğinde her zaman en mutlu anlarını geçirdiği bu ulu çınar onun kabusu olmuş. Sevdiğini kanlar içinde bulan Eleni belinden çözdüğü kuşağının bir ucunu çınarın bir dalına, diğer ucunu da boynuna geçirerek oracıkta canına kıymış. Efsane odur ki; ulu çınar bu hazin öykünün ardından kanlı gözyaşları dökmeye başlamış.

Ağlayan Çınar ağacının gölgesinde gölü seyrederek daha sabah tutulmuş turna balığı ile güzel bir salata yedikten sonra, adayı, anakaraya bağlayan köprüden geçip göl kenarından taş döşeli dar sokakları dolaşırken köylü kadınların yaptıkları gözlemelerin kokusu yayılıyor etrafa. Dar sokakları eski Rum evleri süslüyor, kapılarının önlerindeki tenekelere ekilmiş çiçekler bir başka renk katıyor sokaklara.

Her yıl düzenlenen “Leylek Şenliği” de yazın müjdecisi bu sularda. Uluabat gölü aynı zamanda doğal bir kuş cenneti. Yavrulama döneminde Manyas gölüne konaklayan kuşlar balıklardan istifade etmek için Gölyazı’ya geliyorlar.

Büyük bir çalışmanın sonrasında tekrar hayat bulan tarihi yel değirmenini de görmeyi unutmayın

Gölyazı’dan ayrılmadan önce meydandaki kahvehanede oturup çayınızı içerken, meydan fırınından taze ekmeğin arasına peyniri katık edip yiyebilirsiniz. Birçok fotoğrafçının gün batımını çekmek için adeta pusu kurduğu Gölyazı’da mutlaka gün batımına şahitlik edin.  Turna balığının nefis lezzeti, birbirinden güzel Rum evleri ve muhteşem doğasıyla Gölyazı sizi çağırıyor.

 



Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.