Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Paçalar tutuştu

Yazının Giriş Tarihi: 28.08.2016 00:25
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.08.2016 00:25

 

Cuma günkü 'Suriye'nin kuzeyi' başlıklı yazımda bölgedeki grupları anlatmıştım. Bugün de bu grupları kimin nasıl kullandığını, neden Türkiye'nin müdahalesinin zorunlu olduğunu ve niye bu operasyonun 2 yıl kadar gecikmeli yapıldığını izah etmeye çalışacağım.

 

DAEŞ'in arkasındaki batı medeniyeti

DAEŞ'i kuran, yönlendiren ve yöneten batı medeniyetidir. DAEŞ'i ağırlıkla İsrail, İngiliz ve ABD gizli servislerinin bazı bölümleri kontrol ediyor. Zaten kurulduğu günden beri yaptığı işlerin kime yaradığına bakmak bile bunu anlamak için yeterli. Sonuçta yapılan işlerin Müslümanların dışında neredeyse herkese yaradığı ortada. Yine ABD'nin söz sahibi olduğu yerleri DAEŞ'in ne kadar da kolay ele geçirdiğini hatırlayın. Bunun en bariz örneği de DAEŞ'in Musul'u işgalidir.

Batı medeniyeti DAEŞ sayesinde bir taşla çok fazla kuş vurdu. Profesyonelce hazırlanan DAEŞ'in kafa kesme klipleriyle (genelde ABD medyası üzerinden dünyaya servis edildi) batıdaki İslam düşmanlığı iyice körüklendi. Bu yeni çekim alanına (cihad, kadın ve bol para) karşı koyamayan binlerce sapkın ve radikal düşüncedeki sözde cihadcılar bölgeye akın etti ve batı devletleri kendi bünyelerindeki bu insanlardan kolayca kurtuldu. Son olarak da DAEŞ'i istedikleri bölgeye sürerek hemen yanı başımızdaki sıcak alanları istedikleri gibi şekillendirdiler.

 

PYD'nin arkasındaki ABD

ABD'nin ilk günden itibaren sürekli sırtını sıvazladığı, önceleri gizli gizli, sonrasında ise eğitim, mühimmat ve yol vererek açıktan desteklediği PYD de bölgede hızla büyüdü.

Önce bir zalim unsurun katliamları tüm dünyaya gösterildi ve Avustralya'daki vatandaşın bile nefret ettiği bir DAEŞ efsanesi oluşturuldu. Öyle bir algı yayıldı ki, 'bu DAEŞ çok zalim ve onun mensupları kesinlikle pes etmiyor ve yenmek neredeyse imkansız' düşüncesi adeta beyinlere kazındı. Sonra da üç beş çapulcudan ibaret olan PYD, bölgede DAEŞ'e karşı zafer kazanan bir kahraman oluşum olarak lanse edildi.

Koca koca devletlerin baş edemediği bir zalim yapıya karşı kahramanca direnen PYD üst üste DAEŞ'i bozguna uğratmaya başladı. Hepimiz elimizde patlamış mısırlarla bu filmi izlerken, bir de baktık ki, ülkemizin güneyinde yeni bir enerji koridoru neredeyse tamamlanmış. Tam da ABD, İsrail ve ABD'nin istediği gibi kukla bir devletçik (çok sayıda kanton) üzerinden.

İşin en dikkat çekici yanı ise hem DAEŞ'in, hem de PYD'nin ele geçirdikleri yerlerde yaptıkları ilk iş, nüfus ve tapu dairelerini basıp tüm arşivleri ve belgeleri yakmaktı. Yeni bir başlangıç için o bölgelerde yaşayan insanların kimlikleri ve mülkiyetleri sıfırlanıyordu. Aslında hangisi ilerlerse ilerlesin batının amacına hizmet diyordu.

Bu sayede milyonlarca Türkmen, Arap ve Kürt kökenli (PYD'ye katılmayan) Suriye vatandaşı yerlerinden edildi.

 

Fırat Kalkanı Harekâtı neden gecikti?

Türkiye'nin bu işe yaklaşık iki yıl önce müdahale etmesi gerekiyordu ama edemedi. Bunun nedenlerini 15 Temmuz'dan sonra daha iyi anladık.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Suriye'deki operasyonlarını yöneten kişi, darbe girişimi sırasında Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın komutasını almak isterken Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Halisdemir tarafından tek kurşunla öldürülen darbeci Tuğgeneral Semih Terzi'ydi. Yine güneydoğudaki operasyonların başında olan isim de, darbe girişimi sonrası tutuklanan İkinci Ordu Komutanı Orgeneral Adem Huduti'ydi. Suriye'ye bir yıldan fazla bir sürede başımızı bile uzatamaz hale gelişimizin nedeni de düşürülen Rus uçağıydı. Bu uçağı düşüren iki pilot da yine FETÖ üyesi olduğu için tutuklandı. O yüzden bırakın Suriye'ye müdahale etmeyi ayakta kalmamız bile Allah'ın bir lütfuymuş.

 

Neden şimdi?

Türkiye hızla İran, Rusya ve İsrail ile uzlaşma yoluna gitti. İran ve Rusya'ya, "Esad'lı bir çözüm de olabilir" denildi. İsrail'e, "sizin gazınızı Avrupa'ya biz ulaştırırız" denildi ve öncelikle güney sınırımızda yapmaya çalıştıkları enerji koridoru için bu kadar masrafa gerek olmadığı ima edildi.

Ordu içindeki hainlerin tasfiyesiyle birlikte hareket kabiliyetimiz arttı ve diplomatik adımların ardından askeri operasyona başlandı. O yüzden de PYD dışında kimseden ciddi bir itiraz gelmedi.

Kesinlikle Fırat'ın doğusuna çekilmeyeceğini ve direneceğini açıklayan PYD ise bir kaç saat sonra tornistan yapıp çekilmeye başladı. İçlerindeki ABD gazını hala atamayan bazı PYD unsurları ise ilk denemelerinde Türk topçusunun ateşiyle dünya değiştirdi. Cumartesi günü de hala bazı köylerden çekilmeyi reddeden PYD unsurları obüs topları ve savaş uçaklarıyla vuruldu.

Gelinen noktada (en azından Fırat'ın batısında) ABD, PYD'yi sattı. Aslında satmak zorunda kaldı çünkü darbede açığa çıkan ABD, Türkiye'deki iktidar değişikliği için en önemli kozunu oynayıp mağlup olmuştu. 15 Temmuz'da başarılı olamayan dış güçler Türkiye'ye karşı direnemedi ve uzlaşmak zorunda kaldılar.

Yerim yine bitti ve bazı detayları başka yazılara bırakıyorum. Son söz olarak ise bu operasyondaki en büyük beklentim; ABD'nin ve Rusya'nın izin verdiği yere kadar değil, milli menfaatlerimizin ve geçmişten gelen misyonumuzun gerektirdiği yere kadar gidilmesidir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.