Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Özgüven iyi de patlamazsa…

Yazının Giriş Tarihi: 13.06.2020 00:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.06.2020 00:02

Önce olayı anlatayım sonra yazıya girerim.

Dün sabah saatlerinde Atatürk Caddesinde bulunan  kamu bankalarının birinin önünde ki ATM lerin önünden geçerken eşim ‘dur şunlardan birine bakalım,maaş yatmışsa çekeriz’’ dedi.

Hanım dur demiş bir kere;

Derhal durdum ve kartı sayıları dört ya da beş olan ATM lerden birinin kart haznesine koyduk.

Makine kafasına göre bir şeyler yaptı ve baktı ki iş uzayacak ‘’özür dileriz bu cihaz arızalıdır’’mealinden bir mesaj verdi ve kapandı.

Sonra ekran tekrar geldi,ama eli boş geldi.

Bizim para hesaptan düşmüştü.

Düştüğü yer bizim cüzdanlardan biri olsa mesele yoktu da,kim bilir nereye düşmüştü?

Hemen bankanın kapısında bekleyen güvenlik görevlisinden destek istedik.

Arkadaş şerif  Taytıs edasıyla gelerek bir ATM ya baktı,bir bize baktı.Sonra da bu ATM arızalı dedi.

Bunu öyle bir söyledi ki hani biraz lafı uzatsa ‘bozdunuz bizim ATM yi’ diyecek diye ödüm koptu.

Hemen yanında ki ATM ye geçtik sonuç yine aynıydı.

‘Bu da arızalı’ dedi görevli.

Hakkını vermek lazım şimdi;şerif arızalıları şıppadanak anlıyordu.

O zaman ben de ‘şunların arızalı olduklarını bir yazıverseniz hem müşterinizin haberi olur,hem de yazarken siz bilirsiniz.’ Dedim.

‘Yazamayız biz diye yanıt verdi.’

Yanıt dediğime bakmayın verdiği yanıttan ziyade alenen ayardı.

Neden yazamazsınız diye sormama gerek kalmadan ‘siz bilmek zorundasınız,bak sarı ışık yanıp sönüyor’ diye devam etti.

Elbette söylediğinin mantıkla uzaktan yakından ilgisi yoktu da,’bu senin işin arkadaş ben mi yapacağım senin işini;sen benim işimi yapabilir misin?’’ soruma verdiği yanıt evlere şenlikti.

‘’Senin işini de yaparım’’ dedi iyi mi?

Gerçi ne iş yaptığımı söylememiştim,bilseydi  de yine yaparım der miydi orası şüpheli.

Neyse, atarlı delikanlıyı hezeyanı ile baş başa bırakıp şubeye girdik ve aydınlık yüzlü bir memur arkadaşın yardımı ile sorunu çözdük de güvenlikçinin öz güven patlamasından yara almadan oradan uzaklaştık.

Ancak belirtmek isterim ki gördüğümüz muameleye kızmaktan ziyade üzüldüm.

Elbette görevlinin o kabadayı hali kendisini bağlar da, müşteri memnuniyeti özelinde yazdırdıkları senaryolarla  milyarlarca liralık reklam yapan bankaların dışarıdan hizmet aldıkları da dahil tüm personellerini kişisel iletişim eğitimlerine tabi tutmaları gerekiyor.

Şimdi ‘biz yapıyoruz arkadaş senin haberin yok’ denirse ben de derim ki,bir de sınav yapın o zaman.

Ama gözetmenliği de müşteriye bırakmayın.

Kimse kimsenin atarına giderine ve üslubuna katlanmak zorunda değil. Hele ki bankalarla işlem yaparlarken…

Ne güzel;

Herkes her şeyi biliyor, bilmekle de kalmıyor bilmediklerini siper yapıp ölümüne birbiri ile tartışıyor.

Yaşı kemale ermişleri geçtim gençler de aynı durumdalar.

Dinlemiyorlar ya da dinlermiş gibi yaparak yanıt verecekleri anı kolluyorlar.

Asgari müşterekte anlaşıp ortak akıl üretmek filan hava.

Kimsenin söylediği kimseyi bağlamıyor.

Dolayısı ile muhabbetler darmadağın oluyor.

Etraftan duyduğunuz o gümbürtü var ya, işte o da bu hengamede maytap misali ses çıkartan özgüven patlaması.

Böylesi içi boş ve bilgiden uzak harala gürele diyaloglarda insanın özne olmak çıkıp nesne olması kaçınılmaz.

Kaçılamıyor da zaten, bir taraf neyi ne kadar anlayıp anlatabilirse onunla yetinirken diğer taraf da ağzından çıkanı duymamakta ısrar ediyor.

Böylece ortaya çok haklıların ve dahi çok bilenlerin başaramadıkları işler çıkıyor. Bilgi ise bir köşeye sinip neden olmadığı sonuçların suçluluğuna bulanıyor.

Tartışıyoruz;

Mütemadiyen ve soluksuz sadece tartışıyoruz.

Tartışmayı kapışmaya çevirenlerimizin sayıları da hiç az değil.

Tartışmayı kişiselleştirip onur meselesi yapanlarımızda  yapamayanlarımızdan fazla. Hani birinin dediği bir şeye doğru dememek için yemin etmiş gibiyiz.

Doğru dersek karizmayı çizdireceğimizi sanıyoruz.

Bu futbol konuşurken de böyle, ekonomi, siyaset konuşurken de, işler ile ilgili sohbet(!)ederken de.

Sohbetin yanına ünlem koydum çünkü artık sohbette edemiyoruz birbirimiz ile.

Garip bir üste çıkma arsızlığının pençesinde kuruyoruz cümlelerimizi.

Cümlelerimizi dedim de,bu cümle kurma meselesinde de fena halde bir çuvallmaya tabiyiz artık.

 Özellikle gençlerin kendi aralarında ki konuşmalara bir kulak verilince sözcük dağarcıklarının çok kısıtlı olduğunu derhal gözlemlenebiliyor.

 ’’Aynen, kanka, onu bırak ta..’’ gibi joker olarak kullandıkları daha birkaç sözcüğü de yasaklayın cümle kuramayacak pek çok insan var.

Bilmeden bildiğini sanmak bile mümkün değilken düşündüğü gibi sanan insanlar hem kendilerini hem de karşılarındakileri yora yora bezdire bezdire sürekli konuşuyorlar.

İşin bir de fikir boyutu var;

Hazretler her konu da fikir öne sürebilecek kadar bilgisiz oldukları için cin fikirli olmayı tercih ediyorlar.

Aslında kimsenin kimse ile anlaşmak gibi bir kaygısı da yok.

Laf olsun torba dolsun yeter.

Mühim olan üste çıkıp çayır pehlivanı olabilmek.

Söyler misiniz Allah aşkına hangi dil de ‘’Laf sokmak’’diye bir tabir vardır?

Bu dil bilimcilerin yanıt verecekleri bir soru olsa da bizde olduğunu hepimiz biliyoruz. Bilmediğimiz lafı sokarken gafı neremizde saklayacağız konusu.

Bu yazı daha sürer de uzatmanın alemi yok.

Yazıyı gazeteye gönderdikten sonra ATM arızası nasıl belli olur diye internete girip bakacağım;

Özgüvenli güvenlik elemanı gelecek ay ‘çalıştın mı dersini’ diye sorar morar da sonra ‘çekil kenara ben yaparım senin işini’ derse,

En azından mesleği kaptırmayayım…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.