Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Operasyon ve özgür medya!

Yazının Giriş Tarihi: 21.12.2014 00:34
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.12.2014 00:34

Geçen hafta bugün yani 14 Aralık’ta başlatılan operasyon bir haftadır gündemin sıcak konusu. Kimine göre ‘paralel ihanet örgütü’, kimine göre ise Gülen Cemaati olarak tanımlanan grubun medyası, başından beri olayı ‘14 Aralık özgür medyaya darbe operasyonu’ diye lanse ediyor. Hadisenin başından, hatta operasyon gerçekleşmeden 2 gün öncesinden yaptıkları hazırlıklar ile de operasyonu uluslararası alana taşıyıp bazı mahfillere etkili bir sinyal çakıyorlar.

 

Yanlış bir operasyon

Öncelikle yazının başında kanaatimi belirteyim, bu operasyon başından itibaren yanlış ve gereksiz hamleleriyle dikkat çekiyor. Gerek işe sondan başlanması, gerekse de bu cemaatin altına imzasını attığı onlarca ağır iş varken çok daha zayıf bir halkanın seçilmesi, üstelik olaya medya grubunun biraz da zorlamayla dâhil edilmesi operasyonun açmazları.

Cemaat istese böyle bir reklamı yapamaz, bu mağdur pozisyonuna geçemezdi. Tahşiyeciler mevzusunda elbette bu grubun işi tezgâhlayan emniyet ve yargı içerisindeki unsurları varsa temizlenmeliydi, bir suçları varsa cezalarını çekmeliydi fakat işin içine biraz da zorlamayla medya grubu dâhil edilince işin rengi değişti. Hükümet açısından bu operasyonu içeride ve dışarıda anlatmak iyice zora girdi. Hani bazen şeytanın gör dediğini de düşünmeden edemiyor insan. Acaba burada da bir zora düşürme tezgâhı mı var? Öyle ya, normal şartlarda Ekrem Dumanlı’nın ‘canlı yayında gözaltı’ şovuna göz göre göre nasıl müsaade edilir?

 

Hangi cemaat?

Gülen Cemaati yıllarca ülkemizde ve dünyada sevgiyi, hoşgörüyü ön plana çıkaran yapısıyla dikkat çekti. Bu sayede çok sayıda taraftara ve bol miktarda maddi imkânlara kavuştu. Hep mazlum ve mağdur rolündeydiler. Verilen mesajlar ılımlı ve demokratik kazanımlar yönündeydi. 28 Şubat’ın kudretli generali Çevik Bir’in o dönemdeki ufacık bir çıkışına hemen, ‘buyrun seve seve tüm okullarımızı devletimize devredelim’ diyen bir Gülen ve taraftarları vardı.

AK Parti iktidarıyla birlikte hem ekonomik hem de siyasi açıdan iyice güçlenen cemaat de eksen kayması yaşanmaya başladı. Başta yargı ve emniyet birimleri olmak üzere devletin tüm etkili kurumlarında görev alan cemaat mensupları tam saha prese başladı.

Emniyet ve yargı işbirliğinde çok sayıda kudretli insana operasyonlar yapıldı. Bizler de ülkenin üzerindeki vesayet şalı kalkıyor, asli görevlerini bırakıp karmaşık işlere sapanlar cezasını buluyor diye izledik olayları. Yalnız süreç ilerledikçe işler karışmaya, torbaya atılan isim çeşitliliği aşureye, geçen akşam Halk TV’de izlediğim eski AK Parti Milletvekili ve Ergenekon sanığı Turhan Çömez’in söylediği gibi işin hukuki boyutu da ‘Guantanamo Hukuku’na dönmeye başladı.

Cemaatin bu yöntemleri yüzünden bugün gerçekten Ergenekon benzeri yapılanmalar geçekten var mıydı bilemiyoruz. Kim bilir belki de bu sayede asıl failler gözlerden kaçırıldı. Bu noktada ciddi bir araştırmaya ihtiyaç var. Kesin olan şu ki, o dönemde yapılan usulsüzlükler, hukuk cinayetleri, yapılan itibarsızlaştırma ve algı operasyonları başta paşalar, siyasetçiler, yargı ve emniyet mensupları olmak üzere çok kişinin ocağına incir ağacı dikti.

Bursalıların yakından tanıdığı, günümüzün İzmir Emniyet Müdürü Celal Uzunkaya da bu sürecin mağdurlarındandır. Üstelik Emniyet Genel Müdür Yardımcısı pozisyonundayken. Normal vatandaşların ve işadamlarının durumunu sanırım yazmaya gerek yok.

Ben de TRT Bursa Temsilciliği görevini yürüttüğüm 2 yılda bu yapıdan çok çektim. Yıllar önce bazı kurumlarında profesyonel gazeteci olarak çalıştığım cemaatin belki de gerçek yüzünü bu süreçte tanıdım. Şimdi tabi akla hangi cemaat gerçek? Sorusu geliyor. Sanırım bir kişinin ya da grubun gerçek karnesi, muktedir olduğundaki tavırlarıyla ortaya çıkıyor.  

 

Özgür medya meselesi

Şimdi tekrar operasyon mevzusuna dönersek, her ne kadar RTÜK mevzuatında yasak olsa da, şahsi kanaatim elbette bir cemaatin yayın organı olabilir. Yine bu yayın organı veya medya grubu vasıtasıyla kendi ideolojilerini yaymak için yayın da yapabilirler. Bence bu basın özgürlüğüdür fakat altını kalın çizgilerle çizmeliyim ki, bu tür medya organları ‘özgür medya’ tanımlamasına girebilecek en son kuruluşlardır. ‘Medya özgürlüğü’ ve ‘özgür medya’ kavramlarında sadece iki kelime değil, altı doldurulacak onlarca başlık da yer değiştiriyor.

Medya ayağını yukarıda eleştirdiğim bu operasyonu cemaat yine algıyı yönlendirme ustalığı ile çok güzel kullandı. Bu ülkede ne olursa olsun AK Parti gitsin anlayışındaki bazı aydın(!) diye tanımlanan isimlerde bu süreçte özgür cemaat medyasının(!) yanında boy gösterdi.

İşte operasyonun medya ayağındaki yukarıda anlatmaya çalıştığım sıkıntı da buydu. Cemaatin kamuda görev yapan mensuplarının ülkenin kaderini etkileyen onlarca icraatı varken ne öncelik Tahşiyeciler meselesi olmalıydı, ne de cemaatin gazetecileri dizi ile gözaltına alınmalıydı. Şayet Ekrem Dumanlı ifade verecekse, dershane meselesi sürecinde makamında Başbakana aba altından gösterdiği sopa için vermeliydi. Yine Bülent Arınç’ın uzun tutukluluk sürelerinden yakındığı konuşmadan sonra aynı grubun bir yayın organının Ankara temsilcisi, havaya savurduğu tehditler için ifade vermeliydi. O dönem TRT’de üst düzey görev yapan aynı yapının mensupları benim de şahit olduğum bazı meseleler için ifade vermeliydi.

Özetle, cemaat medyasının da özgürlüğü vardır ama cemaat medyası asla özgür medya değildir.

 

Gelinen nokta

Bütün bu yukarıda bahsi geçen meselelerde elbette ki hükümetin de ciddi bir kabahati ve ihmali var. Geldiğimiz noktada ise hükümetten beklenen, onlarca ağır operasyon ve manipülasyonlarla bu ülkeye travma yaşatan bir yapının devletin kurumlarından sökülüp atılmasıdır.

Bugün yapılmaya çalışılan operasyonlarsa maalesef bu noktadan çok uzakta. Tali meselelerden işe başlanması, en son gidilecek yerlere baştan gidilmesi de işi ciddiyetinden uzaklaştırıp meseleyi sulandırıyor.

Bizim gibi sıradan vatandaşların en büyük beklentisi de kimsenin devletin gücünü arkasına alıp farklı isimlerde yeni vesayetlere yol açmasına izin verilmemesidir. Biz artık karıncaların ya da balıkların birbirini suyun akışına göre yediği değil, gelişmiş standartlarda kurumsallaşmış, bireyin özgür yaşadığı ve güvenliğinden şüphe duymadığı bir demokratik ülke istiyoruz. Acaba yine çok şey mi istiyoruz?

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.