Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Ne olduysa bize, azar azar oldu

Yazının Giriş Tarihi: 10.07.2019 00:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.07.2019 00:02

    Malumunuz dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de LGBTİ+ örgütünün, cinsel sapıklığa ve sapkınlığa özgürlük adı altında yaptığı onursuzca yürüyüş günlerce konuşuldu ve konuşulmaya da devam ediyor. Adeta Lut kavmini andıran bu gurup her şeylerini cinselliğin şehvet kokan terazisine koyup tartarak özgürlük kavramıyla hak talep ediyorlar. Kadının erkeğe, erkeğin kadına benzemesini bırak; kadın kadına, erkek erkeğe cinsel birlikteliği özgürlük diye talep ediyorlar.

      Fıtrata itiraz her zaman başka istekleri doğurmuştur. Kadının erkeğe özenmesi, erkeğin kadın gibi olma hevesi sonucunda cinselliği sınırsız yaşamayı hak olarak görme isteğini nefis kulaklara fısıldıyor. Mücadeledeki yorgunluk o fısıltılara ve telkinlere karşı ilgi ve alaka uyandırıyor insanda.  Neticede insan denen zayıf yaratık bütün her iğrenç ve ahlaksız davranışı normal görmeye başlıyor.  İlk başlarda ki masum gibi görünen istekler sonu helake ve bütün toplumun ifsadına kadar götürebilir (Allah muhafaza). Elbette ki bugün ahlaki çöküntü bir sonuç; dünün ihmalkarlığının bir sonucu. Bugünün ihmalkarlığı da yarının neticesini verecek.

       Bu hususta acı, bir o kadar ibret vesikası olan bir hatıramı anlatmak istiyorum müsaadenizle. Belki o zamanlar bu kadar ileri gidilmemişti. Lakin özenti ve medeniyet adı altında işlenen hata ve kusurlar geleceğimizi nasılda esir alacağı, toplumun normal algı ve anlayışını ne derece değiştireceği ta o günlerden belliydi.

      1988 yılları… İstanbul'da imam hatipte okuyorum. Okuldan yurda, yurttan okula gidip, geliyoruz aynı memleketten olan bir arkadaşımla beraber. Anadolu’nun bağrında büyüdük. Daha az bulaşmıştı çirkinlikler üzerimize; anaları gördük, bacıları gördük. Amcayı, amca; dayıyı dayı bildik. Abimizi kimsenin bacısıyla karıştırmadık. Çünkü abilerimiz kaytan bıyıklıydı, ablalarımız örtülü... Dedelerimizin sırtında sakosu, analarımızın örtüsü vardı, ağzında yaşmağı vardı. Saygıdan büyüklerin yanında ne yapacağımızı bilemezdik. Sesimiz titrerdi. Onlara her konuda öncelik verir, yol gösterirdik. Elinden tutar, poşetlerine, yüklerine yardımcı olurduk.

     İstanbul’a geldiğimizde de aynı hassasiyeti göstermeye özen gösterdik.  Bir gün yine okuldan yurda otobüsle arkadaşımla beraber   giderken kalabalığın içerisinde çok rahatsız olacağını düşündüğümüz bir bayana yer vermek istedik. Öyle ya hele söz konusu bayansa hiç bahane ileri sürmemiz mümkün olmazdı.  Bayan dediysem de görüntüsü onu gösteriyordu. Ne bilelim işin aslını, ayıramadık işte; parlak mı parlak, saçları örülü, gözleri cilalı, kulakları küpeli, sıkıca kot pantolon giyenlerden; hareketleri desen aynı. "Buyurun hanımefendi, biz kalkalım siz oturun" diye sesimi öne doğru ulaştırmaya çalıştım. Eh işte İstanbul dilince pek konuşmayı beceremediğimizden azımızı çok saysınlar. Toplumda, kimse duymasın diye konuşurduk Sanki. Ondan olacak ki duymadı hanımefendi, diye düşündüm. Lakin sesi yükseltmek gerek. Yanımdaki arkadaşıma "birde sen seslen" dedim. O da bir cesaretle hanımefendi kalkalım da gelin oturun" dedi. Bu sefer olmuştu olmasında kimse hanımefendiliği üzerine almıyordu.  Israr edince kendisine seslendiğimizi anlayan şahıs, Söz sayarak yaklaştı, gelir gelmez çantasıyla hem kafamıza kafamıza vuruyor hem de "utanmazlar benim bayan olduğumu nereden anladınız" diye erkeksi bir sesle bize kızıyordu.
     Evet, bayan olmadığını sesinden anlaşmıştık. Lakin hem fırçayı hem çantayı yemiştik bir kere.
 Neyse ki bu bize ders oldu. Arkadaşımla anlaştık; tam bayan olduğuna kani olmadığımıza yer vermeyelim diye.  Gel zaman, git zaman yine bir gün otobüste aramızda memleket sohbetinin koyusunu yaparak yurda gidiyoruz. Otobüs tıklım-tıklım dolu. Bir bayan yine gözümüze ilişti. Öfkeyle bakıp bir şeyler mırıldandığını gördük, bu durum bizim rahatımızı bozdu. Korku sardı içimizi, inceden inceye süzüp bayan olup olmadığını anlamaya çalışıyorduk. Öncekinden hiçbir farkının olmadığı kanaatine vardık. Yer vermeyelim diye tekrar karar aldık. Bu sefer yer vermeyişimize rahatsız olan bayan hızla ve hışımla yanımıza yaklaştı "utanmıyorsunuz kırolar sizin oralarda bayana saygı yok mu, niye yer vermiyorsunuz? diye bize fırça attı. Evet, bayan olduğu kesinleşti sesinden. Lakin fırçayı yemiş olduk bir kere. Tam " buyurun Hanımefendi" diyecektim... Arkadaşım bizi savunma gereği duymuş olacak ki "kusura bakmayın, sizin bayan olduğunuzu anlayamadık" demesin. Eyvah dedim yine işler yanlış gitti "bayanın doğal olarak buna da çok öfkelenmişti. Hem kızıyor hem de doğulu olduğumuzu, saygısız olduğumuzu söylüyordu. Ben dayanamayıp "Bakın hanımefendi bizi hakir görmeniz doğru değil, zira bize anamız, babamız, büyüklere saygı göstermeyi her fırsatta söylerdi, bizde saygı gösterir, onların duasını alırdık, ne olduysa İstanbul’a geldikten sonra oldu. Çünkü burada kadını erkekten, erkeği kadından ayıramaz olduk" dedim. "Yobazlar, köylüler, toplumun kuralını kanununu bilmeyen görgüsüzler" deyip ineceği durakta iniverdi.

    Şimdi herkes suçluyu arıyor; suçlu, bakılan şeyde mi, bakışlarda mı? Suçlu, insan gibi olmayı beceremeyende mi yoksa onları eleştirenlerde mi? Suçlu üzerine düşen vazifeleri yerine getiremeyen ailelerde mi, yetkilerini kullanmayanlarda mı?  Yoksa kadını kadın gibi, erkeği erkek gibi görmek isteyenlerde mi? 

    Neyse, yıl 2019.  O köprülerin altından nice sular geçti. Her şeyi zamana bıraktık, zaman bizi bize bırakmadı. Asrın hastalığı aileleri bir virüs gibi sardı. İhmalkarlıklar gelip bizi değerlerimizden vurdu.  Ahlaki kuraklık maneviyatımızı kuruttu.  Teknoloji gelişti imkanlar çoğaldı huzuru ve yaşamı bel aşağısında ve parada pulda arar olduk.  Medeniyetin hoyrat yüzü hiç bu kadar çirkin değildi. Özenti bu kadar ileri gitmemişti. Saygı sevgi bu kadar örselenmemişti. Aile müessesi bu kadar darbe yememişti. Şehvet ve cinsellik hak olarak sokaklarda dillendirilmemişti. Arif Nihat Asya’nın dediği gibi “Ne olduysa hep bize  azar, azar oldu.”

Selam ve dua ile….

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.