Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Müslüman çalar mı?

Yazının Giriş Tarihi: 06.07.2014 02:15
Yazının Güncellenme Tarihi: 06.07.2014 02:15

Geçen hafta, Ramazan ayındaki ilkyazımda insanın öze dönüşü için bir iç muhasebeye ihtiyacı olduğunu sizlerle paylaşmıştım. Bu hafta ise, Ramazan ayının muhtevası ve geçen haftanın devamı niteliğinde daha genele dönecek, bu muhasebeyi yapmayan bireylerden oluşan toplumda yaşanan arızalara dikkat çekmeye çalışacağım.

Bugün toplumumuzda kendisini Müslüman olarak tanımlayan insan sayısının oransal rakamı yüzde 99 seviyesinde olduğu bir vaka. Gel gör ki, neredeyse tamamı kendisini Müslüman olarak tanımlayan bu toplumda, canlarımız, mallarımız güvende değil. Sadece bizim mallarımız mı? Keşke öyle olsa, bireysel malları kilit altına alarak güvenliğini sağlamak kolay ama bizim adımıza hizmet veren (ya da vermesi gereken) devlet mekanizması da bu işleyişi sırasında çok sayıda değerli para ve emtiadan oluşan enstrümanları kullanmak zorunda. Devlet işleyişi de, amiriyle, memuruyla, en tepeden aşağıya kadar yine insana muhtaç. Bireyler emin olmayınca, ortaya çıkan kamusal alan da yine emin olmuyor, olamıyor maalesef. İşin özel sektör boyutu da tartışmaya açık ancak o belki bir başka yazının konusu olur. 

 

Emanet ve ehliyet

Herkesin bildiği meşhur bir hadis-i şerifte sevgili peygamberimiz ne diyor: “Emaneti ehline veriniz”. Burada ehil kelimesiyle kast edilen sadece işi bilen değildir, (hoş biz genelde işin o kısmına bile hasretiz ya neyse) buradaki konu işi bilmeyi kapsadığı gibi, liyakati de gerektirmektedir. Özetle, işin bilinmesi en temel ve asgari şarttır. Liyakat deyince bunun yanına; doğruluk, dürüstlük, insan ilişkileri, nezaket, letafet vs diye uzayıp gidebilecek kıstasların eklenmesi ve bunları en çok karşılayan insana görev verilmesidir asıl olan. Bunlara dikkat etmediğimizde maalesef ortaya çıkan manzara pek hoş olmuyor.

Tartışmanın bir başka boyutu da bugün acaba ihtiyaç olan kadrolara bu kriterleri karşılayabilecek kadar insan bulmak mümkün mü?

Yıllardır ferdin ıslahı yaklaşımıyla savunduğum görüşe göre, eğer siz insanlarınızı iyi yetiştirirseniz ne kadar bozuk bir yönetim sisteminiz olursa olsun her şey tıkır tıkır işler, kaynaklar israf olmaz. Siz isterseniz dünyanın en iyi sistemini kurun eğer o sistemde yer alan insanlarınız kaliteli değilse mutlaka sistem gerektiği gibi çalışmayacaktır.

Baksanıza yıllardır insanımıza kendisini ‘altın nesil’ diye pazarlayanların bir yerlere yerleşince eline geçirdikleri fırsatları nasıl kullandıkları ve memlekete verdikleri zarar ortada.

Peki, şimdi bu vakayı bizim Müslümanlığımızla nasıl bir çerçeveye oturtacağız?

 

Bu taşınabilecek bir vebal değil

Öncelikle altını çizmemde fayda var ki, bu yazıyı okuyanlar sadece Müslüman olanlar dürüsttür, yanlış yapmaz gibi bir fikri savunduğumu sanmasınlar. Öyle olsa imrenerek baktığımız batıdaki bazı sistemleri, üçkâğıtçılığı aklının ucundan bile geçirmeyen gayri Müslimleri nereye koyacağız? Bir insanın ahlaklı olması için din en önemli öğedir ama olmazsa olmaz değildir. Bir ateist, Allah’ı inkâr ederken aynı zamanda çok iyi, dürüst ve ahlaklı bir insan olabilir. Bu tamamen dünya hayatına dair bir durumdur, din ise sonsuz yaşamı öğütler. Burada kabul edilemez durum ise, bir Müslüman’ın, dindar bir insanın, sonsuz bir hayatı, çok kısa olan dünya hayatına değişmesidir. Sonsuz hayatı, Allah’ın şaşmaz adaletini bilen bir Müslüman yalan söyler mi? Hırsızlık yapar mı? İftira atar mı? Şantaj yapar mı? İnsanlara kumpas kurar mı? Kul hakkı yer mi? Soruları uzatmak mümkün ama bugün Müslüman’ım dediği halde bütün bu günahları işleyen insanları nereye koyacağız?

Peygamberimiz HZ Muhammed (SAV) bazı hadislerinde sanki özellikle bugünleri işaret ediyor: “Kişinin namazı ibadeti sakın sizi aldatmasın. Siz onun dirhem ve dinarla olan münasebetine bakın.”

“Kişinin namazına, orucuna bakmayın; konuştuğunda, doğru konuşup konuşmadığına, kendisine emniyet edildiğinde, güvenilirliğini ortaya koyup koymadığına; dünya kendisine güldüğünde, takvayı elden bırakıp bırakmadığına(menfaat anındaki tavrına) bakıp öyle değerlendirin.”  

“Kişinin namazı, orucu sizi aldatmasın. Dileyen oruç tutar, dileyen namaz kılar. Fakat güvenilir olmayanın dini de olmaz.”

Bugünleri yaşayan ve bu hadisleri okuyan bir Müslüman’ın gerçekten şiddetle sarsılması gerekir. En çok sarsılması gerekenler de, eskiden bu toplumda; alnı secde gören insanlar çalmaz, yalan söylemez, iftira atmaz, kul hakkı yemez, insanlara komplo kurmaz, şantaj yapmaz gibi yaygın bir kanaati yerle bir edenlerdir. Dünya menfaatleri için dine ve dindarlara olan güvene bu kadar hasar vermenin Vallahi de Billahi de vebali ödenmez.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.