Hani tedavi edilmesi gereken bir hastalık olmayan, genetik bir farklılık, bir kromozom anomalisi olarak tanımlanan kısacası genetik bir farklılık olan, hücre bölünmesi sırasında yanlış bölünme sonucu 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom yer alması ile meydana gelen belirgi…
Yazılarımı okuyanların mutlak surette bildikleri bir farklılık yani.
Dokuz yaşında bir adam;
Adam diyorum çünkü adam gibi nitelemesinin içini dolduruyor. Öyle büyümüşte küçülmüş filan değil adam olarak büyüyen.
Çocukları çok severim; onu bir başka sevdim. Kim bilir belki de kendimin bir küçük yansımasını gördüm gözlerinde.
Yaşı dokuz ama davranışları nice otuzlukları çırak çıkartır.
Anlamak için dinliyor, duyduklarını yorumluyor, yorumlarını son derece net ve kamuflajsız söylüyor, üstüne bunu beden dilini de kullanarak yapıyor.
Tamamen net, tamamen tarafsız ve tamamen samimi.
Sözcüklerde Sörfü sahneye koymadan etkili sunu teknikleri üzerinde çalışırken izlediğim videolardan birinde ‘’güvendiğiniz bir arkadaşınızı ön sırada oturtun ve sık sık onunla göz teması kurun diyordu’’ ben öyle yapmadım ama kader müdahale etti tam karşımda Muhteşem Beyazıt vardı.
Öyle yakından ve içten izledi ki öyle müdahalelerde bulundu ki değil rahatlamak gevşedikçe gevşedim.
Kırk aksaklığın kırk kez düğümlendiği ve kırkının da kırkının çıktığı teknik arızaların tavan yaparak, moralimi allak bullak etmesini de unuttum, izleyicime rezil olma endişemi de.
Hele konu gereği söylediğim bir söze sağ eli ile havada yarım daire çizerek bir ‘’boşveeer’’deyişi vardı ki, eminim her performansımda gözümün önünde olacak.
Dokuz yaşında ki adamın ezber ile de bir sıkıntısı yok hele öz güven ile hiç mi hiç yok. Sahneye çıkıp şiir okumak ve şarkı söylemek sıradanlaştırdığı özelliklerinden.
Sosyal zekası ise uzmanların terimi adlandırırken kurdukları cümlelerin ikizi.
Malum sosyal zeka, başarılı bir şekilde ilişkiler kurarak, sosyal çevrede yol alabilmek olarak tanımlanıyor.
Bir tık ötesi insan sarraflığı ki onu da başarabileceğine dair pek çok emare var aslan parçasının gözlerinde.
Annesi;
Yok sadece annesi değil hayat koçu; bilmem bir mucizeye imza attığının fakında mı? Bir evlat nasıl yetiştirilir diye kitap yazmaya kalksa cümle kurmasına bile gerek yok, Beyazıt’ı nasıl büyüttüğünün özetini çıkartıp yayınlasın yeter.
Ben anne ile oğlu arasında bu denli seviyeli ve samimi bir iletişimi pek görmedim. Ama onlar sayesinde sonuçlarına tanık oldum.
Beyazıt’ı yazacağımı söyleyip sevgili Necla’dan sufle isteyince bana Özlem ablası özelinde Down Kardeşliği Derneğini unutmamamı tembih etti.
Unutmam elbet.
Beyazıt’ın ve diğer arkadaşlarının hayat yolculuklarında ki o gizli kahramanları unutursam kalemim küser bana.
O yüzden bu yazı ile birlikte adlarına daha önce yazdığım ‘’+1KROMOZOM’’adlı yazımı tekrar paylaşacağım.
Siz de unutmayın diye…
Bu arada yazının başlığını sevgili eşim koydu.
Olsa olsa Muhteşem Beyazıt Olur dedi.
Muhteşem oldu…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Olcay ERÖZDEN
Muhteşem Beyazıt
Hah adam iyice yaşlandı.
Tarihi kişileri de birbirine karıştırıyor bir de yazısına başlık yapıyor diyen günahıma girer.
Çünkü bu yazının başlığı muhteşem bir Beyazıt’a ithaf edildi.
Down Sendromu.
Sendrom sözcüğünü sevmiyorum, Türkçesini yazayım belirgi;
Down Belirgisi…
Hani tedavi edilmesi gereken bir hastalık olmayan, genetik bir farklılık, bir kromozom anomalisi olarak tanımlanan kısacası genetik bir farklılık olan, hücre bölünmesi sırasında yanlış bölünme sonucu 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom yer alması ile meydana gelen belirgi…
Yazılarımı okuyanların mutlak surette bildikleri bir farklılık yani.
Dokuz yaşında bir adam;
Adam diyorum çünkü adam gibi nitelemesinin içini dolduruyor. Öyle büyümüşte küçülmüş filan değil adam olarak büyüyen.
Çocukları çok severim; onu bir başka sevdim. Kim bilir belki de kendimin bir küçük yansımasını gördüm gözlerinde.
Yaşı dokuz ama davranışları nice otuzlukları çırak çıkartır.
Anlamak için dinliyor, duyduklarını yorumluyor, yorumlarını son derece net ve kamuflajsız söylüyor, üstüne bunu beden dilini de kullanarak yapıyor.
Tamamen net, tamamen tarafsız ve tamamen samimi.
Sözcüklerde Sörfü sahneye koymadan etkili sunu teknikleri üzerinde çalışırken izlediğim videolardan birinde ‘’güvendiğiniz bir arkadaşınızı ön sırada oturtun ve sık sık onunla göz teması kurun diyordu’’ ben öyle yapmadım ama kader müdahale etti tam karşımda Muhteşem Beyazıt vardı.
Öyle yakından ve içten izledi ki öyle müdahalelerde bulundu ki değil rahatlamak gevşedikçe gevşedim.
Kırk aksaklığın kırk kez düğümlendiği ve kırkının da kırkının çıktığı teknik arızaların tavan yaparak, moralimi allak bullak etmesini de unuttum, izleyicime rezil olma endişemi de.
Hele konu gereği söylediğim bir söze sağ eli ile havada yarım daire çizerek bir ‘’boşveeer’’deyişi vardı ki, eminim her performansımda gözümün önünde olacak.
Dokuz yaşında ki adamın ezber ile de bir sıkıntısı yok hele öz güven ile hiç mi hiç yok. Sahneye çıkıp şiir okumak ve şarkı söylemek sıradanlaştırdığı özelliklerinden.
Sosyal zekası ise uzmanların terimi adlandırırken kurdukları cümlelerin ikizi.
Malum sosyal zeka, başarılı bir şekilde ilişkiler kurarak, sosyal çevrede yol alabilmek olarak tanımlanıyor.
Bir tık ötesi insan sarraflığı ki onu da başarabileceğine dair pek çok emare var aslan parçasının gözlerinde.
Annesi;
Yok sadece annesi değil hayat koçu; bilmem bir mucizeye imza attığının fakında mı? Bir evlat nasıl yetiştirilir diye kitap yazmaya kalksa cümle kurmasına bile gerek yok, Beyazıt’ı nasıl büyüttüğünün özetini çıkartıp yayınlasın yeter.
Ben anne ile oğlu arasında bu denli seviyeli ve samimi bir iletişimi pek görmedim. Ama onlar sayesinde sonuçlarına tanık oldum.
Beyazıt’ı yazacağımı söyleyip sevgili Necla’dan sufle isteyince bana Özlem ablası özelinde Down Kardeşliği Derneğini unutmamamı tembih etti.
Unutmam elbet.
Beyazıt’ın ve diğer arkadaşlarının hayat yolculuklarında ki o gizli kahramanları unutursam kalemim küser bana.
O yüzden bu yazı ile birlikte adlarına daha önce yazdığım ‘’+1KROMOZOM’’adlı yazımı tekrar paylaşacağım.
Siz de unutmayın diye…
Bu arada yazının başlığını sevgili eşim koydu.
Olsa olsa Muhteşem Beyazıt Olur dedi.
Muhteşem oldu…