Milli takımımız dünya kupası grup elemelerinde yine hüsran yaşadı. Fatih Terim ile başladığı grup eleme maçları öncesi futbolcular ile girilen polemikler basın ve medyanın her nedense alevlendirmesi ile bir daha normale dönemeyen bir süreç yaşandı. Gerekçelerin sebebi bugüne kadar hala netleşmemiş olması ise ayrı bir muamma. Bir kaç prim söylentisi haricinde ortaya koyulan ciddi bir sebep göremedik.

Fatih Terim ülkemizin gelmiş geçmiş en başarılı teknik direktörüdür. Seveni olduğu kadar sevmeyeni olması'da gayet olağandır. Fatih Terim'i 6 kez lig ve bir kezde namağlup UEFA şampiyonu yaptığı Galatasaray taraftarının haricinde futbolseverler sevebilir başka bir takımın fanatik taraftarı sevmez çünkü ülkemizde kulüp taraftarlığı milli takımın üstündedir ne acıdır ki.

Fatih Terim ilk iki maçta sıkıntı yaşasa'da milli takımızı yeniden çıkışa geçirdi ve seri galibiyetler ile iddialı pozisyona getirdi. Dünya kupasına gitmek için umutlanırken bir anda futbol dışı ayak oyunları ile siyasete çekilen bir durum ortaya çıktı, Futbolculuk döneminin çoğu sakatlıkla geçmesine rağmen yıllarca bunun kaymağını yiyen şeytan lakaplı Rıdvan Dilmen Referandum sürecinde diğer futbolculara gönderdiği ''ben evet diyorum sen ne diyorsun?'' videoları ile futbol camiasını direk gerilimli siyaset sahnesine çekmiş oluyordu. Başarısız bir teknik direktörlük hayatı olan Rıdvan Dilmen Futbol federasyonu başkanlığını kendisine istiyordu bu sebeple iktidara şirin görünmek için her türlü şartları zorluyordu. Oysa teknik direktörlük hayatı başarılı olmasa'da ekranlarda yaptığı futbol yorumlarını beğeni ile izlediğimizi söyleyebiliriz keşke öyle kalmış olsaydı.

Fatih Terim'in futbol dışında yaşadığı bir kavga ise gündeme oturdu veya kasıtlı oturtuldu. Milli takımlar direktörlüğünden istifa veya bir nebzede görevden alınmaya kadar giden bu nahoş olayı tasvip etmemiz mümkün değil. Ancak ülkemizde en çok sevilen spor dalı futboldur ve skor başarısına endeksli izlenen bu branşın en üst düzey organizasyonu dünya kupasıdır. Her kıta'dan farklı ülkelerin katıldığı milyonların değil milyarlarca insanın izlediği karşılaşmalar ülkelerin en güzel ve en etkili tanıtım reklamıdır. Türkiye bir kaç kişinin şahsi egoları yüzünden bu büyük fırsatı kaçırmıştır, Fatih Terim devam etseydi kalan 4 maçın tamamını kazanacak gücümüz vardı. Onun gitmesi ile dünya kupasına gidişimizin artık hayal olduğunu o günlerde yazmıştım yerine getirilen Rumen teknik direktör Mircea Lucesku iyi bir hocadır ancak onun başarı tarzı uzun vadeli çalışmalara dayanır. Fatih Terim gibi kısa zamanda atraksiyon yapabilecek bir etkisi yoktur ve oynadığı üç maçın ikisini mağlup olarak bitirip dünya kupasına veda etmiş olduk.

İzlanda'ya Eskişehirde oynadığımız maçta 3-0 mağlup olduk otorite ve futbol yorumcuları hemen İzlanda nüfusunu bahane ederek ‘330 binlik ülkeye yenildik’ gibi alt yapısı olmayan mazeretler üretiyor. Futbol nüfusa dayalı oynanmış olsa Çin kupaları kimseye bırakmazdı. Bu mantığa göre 2002 dünya kupasında 60 milyonluk Türkiye 1,5 milyarlık Çin'i 2-0 yenmişti tarihimizin en büyük başarısı bu olmalıydı.

Dünya kupasına gidiş maceramız artık bitti. Şimdi yapmamız gereken Lucesku ile mi anlaşırlar bilemeyiz ve önümüzde uzun bir zaman var altyapısı sağlam bir şekilde bilimsel verilerin desteği ile güçlü bir milli takım oluşturulmaya başlanmalıdır. Bunlar yapılmazsa milli takım milli yıkım olmaya devam eder, gönlümden geçen hoca ise Yılmaz Vural'dır şans verilirse başarılı olacağına inancım tamdır. Son olarak şahsi düşüncem Türkiye'de en başarılı kulüp başkanı Faruk Süren en başarılı teknik direktör Fatih Terim en başarılı Futbol Federasyonu başkanı Haluk Ulusoy'dur.

***********