Türkiye, binlerce yıllık topraklar üzerinde kurulmuş onlarca medeniyetin devamı bir ülke. Tarım araçlarını kullanan ilk halklar burada yaşadı, Şanlıurfa’da binlerce yıllık tohumlar bulundu mezarlarda… Yaşam alanları çıktı ortaya… Şanlıurfa'daki Göbeklitepe, insanlık tarihini milattan önce (MÖ)9 bin 600’lere çekti… Tarih değişti…

Türk ulusunun kollarından biri olan Kayı boyunun Hayme Ana liderliğinde yerleştiği Bursa 8 bin yıl öncesinde yerleşim yeriydi… Bursa Ovası’nın verimli toprakları üzerinde ‘sanayi’ tesisi kuran egemen güçlerin unuttuğu tarımı hatırlamak zorundayız artık. Yediğimiz, içtiğimiz hemen her şeyin içinde gizli bir bomba olduğunu unutmamalıyız… Bu ülkenin doğal yiyeceklerini geliştirmek adına kısırlaştıran uluslararası üretim devlerinin bizim hayrımıza bir iş yaptıklarını söyleyemem. Her yıl yeniden almak zorunda kaldığımız tohum konusunda yerelliği öne çıkaracak uygulamalara ağırlık vermeliyiz. Size biraz da egemenleri tanıtmak istiyorum…

Bugün dünyaya pazarlanan GDO’lu tohumların yüzde 90’ını Monsanto ve Cargill gibi ABD şirketleri üretiyor. (Sebze tohumunu başta İsrail olmak üzere, şimdi siyaseten kavgalı olduğumuz Hollanda ile İspanya’dan alıyoruz.)

İsrail bizden Suriye ile aramızdaki mayınlı arazileri istemişti hatırlıyor musunuz? İktidar, mayından temizleme karşılığında İsrail’e 49 yıllığına vermek istedi. Başına henüz bir şey gelmemiş Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), “biz temizleriz, gerek yok” demişti. İyi ki asker var…

İşte İsrail, o arazileri dünyaya tohum satmak için istemişti. İktidar vermiş, Danıştay veya Anayasa Mahkemesi (AYM) bozmuştu. Neyse konumuz bu değil şimdi…

İşte böyle dostlar!

“Tarım stratejiktir. Silahsız savaşabilirsiniz ama buğdaysız savaşamazsınız” sözü, ne kadar stratejik bir vurguydu. ABD, işgal ve terörle öldüremediklerini, hastalıklı tohumlarla kanser ediyor. Yiyerek ölmek pek hoş değil!

Ne yediğini bilmeyen Türk halkı, kanserin pençesinde… Bir sepet biber yese, yerel tohum ürünü biberin bir tanesine karşılık gelmiyor. Domates bir kasa yese, Anadolu’nun eğri büğrü görünümlü, harika tatlı bir domatesine denk gelmiyor. Aldığı zehirler de işin çabası… Bilmeden, eğlenerek, rakı açarak yiyorsunuz… Bilin diye de yazıyoruz…

Hatırlayın; “Üretim artışıyla açlık yok edilecek” dendi; Açlıktan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor! “Yüksek gelir sağlar” dediler; giderler arttı.

GDO’lu tohumlar geleneksel tohumlardan pahalıdır. Örneğin, GDO’lu pamuk tohumunun fiyatı geleneksel pamuk tohumu fiyatının 6 katıdır. Hem hasta ediyor, hem sömürüyor, hem öldürüyor… Akıllara durgunluk veriyor gelişmeler…

Afganistan ve Irak’ı anlarım da, Türkiye’ye ne oldu?

Arjantin’i soya cumhuriyeti yaptılar. Meksika ve Brezilya’yı da… 2004 yılında Arjantin’de 14 milyon hektar GDO’lu soya ektirdiler. Mısır ve buğday ekimini on yıl içinde bırakan Arjantin’i açlığa mahkum ettiler. Soya dışında bir şey üretemez oldular.

“Madencilik Yasası”, “Petrol Yasası”, “Tohumculuk Yasası” gibi yasalarla, ülkeleri teslim aldılar. Maden ve petrollerine el koymakla kalmadı, topraklarını da zehirlediler.

Neden kanser oluyoruz, anladık mı acaba!

Türk halkı, pek çok gerçeğe sonradan vakıf olan halklardan biri… Olan oluyor, satan satıyor, atı alan Üsküdar’ı geçiyor sonra “Aaaa… Öyle mi olmuş. Vah vah vahhh” falan diyor halk… Geç anlıyor, geç idrak ediyor, günlük yaşamı içinde bazı ayrıntıları fark edemiyor, farkı anlamıyor… Gün geçtikçe fakirleşmesini bile başka yerlerde arıyor…

Gerçekleri pek sevmiyor…

Eyy! Türk halkı, seni yavaş yavaş zehirleyen her şeyden haberdar olmalısın. Düşmanını unutmamalısın. Bir gün şartlar değiştiğinde pek çok şeyin senin elinde olmadığını anlayacaksın. Anladığında dövünmeyeceksin… Okuyacaksın, öğreneceksin ve değişmelisin…

Yaşama midenden veda etmemelisin…