Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

LÜTFEN OKUYUNUZ…

Yazının Giriş Tarihi: 17.07.2018 00:01
Yazının Güncellenme Tarihi: 17.07.2018 00:01

Yok başlık benim yazım ile ilgili değil.

Hele aşağıda ki bilgileri paylaşayım,siz anlarsınız başlığın ne ile ilgili olduğunu.

 “Türkiye’de kitap okuyanların oranı, bir çalışmaya göre binde bir. Son derece zayıf. Vatandaşlarımız televizyon seyretmeye, internete günde ortalama 8-9 saat ayırıyor, kitap okumaya bir dakika ayırıyormuş. Batıda metroya, otobüse bindiğiniz zaman insanların harıl harıl kitap okuduğunu görürsünüz. Kitaba da para harcamıyoruz. Norveç’te bir vatandaş yıllık ortalama 137, Almanya 122, dünyada ise 1,3 dolar harcanıyor. Türkiye’de 25 cent.’’bunu  Mehmet Şimşek söylemiş. Öyle çok önceleri filan da değil ,geçtiğimiz Nisan Ayının 28 inde.

 Unesco’da bir araştırma yapmış bu konuda; Sonucunda da Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) verilerine göre Türkiye, kitap okuma oranında dünyada 86'ncı sırada, yoksul Afrika ülkeleriyle aynı kategoride’’demiş çıkmış işin içinden.

TÜİK mi? En iyimser kurumlarımızdan biri olmasına rağmen o da gözün gördüğünü kulaktan gizlemeye gerek duymamış.’’Türkiye'de kitap, ihtiyaç listesinin 235'inci sırasında yer alıyor. Dünyada kitap için kişi başına harcanan para ortalama 1,3 dolarken, Türkiye’de çeyrek dolar.’’saptamasını yapmış.

Bir de gazete okunma oranlarına bakalım mı? Burada da referansımız Kadir Has Üniversitesi; Türkiye Çalışmaları Merkezi 2017 Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırmasını yayınlamış.Buna göre araştırmaya katılanların yüzde 37'si gazete okumadığını belirtirken her gün okuduğunu söyleyenlerin oranı ise yüzde 20. Okurların yüzde 39'u yalnızca internet, yüzde 29'u ise yalnızca basılı olarak haber okuyormuş. Buna karşın insanımız televizyon izlemeye 6 saat, internete 3 saat harcıyormuş.

Anladınız değil mi ne ile ilgili olduğunu?

Sosyal medya da çok sık rastlıyorum; eğer paylaşılan bir yazı bir paragraftan uzun ise paylaşan yazının başına not olarak düşüyor en üste.’’Lütfen okuyunuz’’

Biliyor ki çoğunluk okumayacak.

‘’Yıllardır aynı konu; Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp yazarlar bunu.Yok okumuyor muşuz,yok dünyanın en az kitabı bizde basılıyormuş,yok gazeteler okuyucu bulmakta zorlanıyormuş.Okusak ne olacak okumasak ne kardeşim.Biz böyleyiz işte işine gelirse.Gelmezse git pazarda limon sat.’’

İle

‘’Okumuyoruz. Okumadığımızla da kalmıyor kulaktan dolma yarım yamalak söylentilerle her konuda bilgi sahibi olduğumuzu sanıyoruz. İzlemek ve dinlemekle yetinip aklımızda kalanlarla her konuda ahkam kesiyoruz.Okumak insanın ufkunu genişlettiği gibi olaylara bakış açısını olumlu etkiler.’’

Arasında kurulabilecek daha binlerce cümleyi sıralayıp bu bir türlü aşamadığımız eksikliğimizin üzerinde tepinip duruyoruz. Tepinmekle kalsak gene iyi bir de sen haklısın ben haklıyım diye itişip kakışıyoruz.

Okuyana entel dantel denilen bir ülkede okuma oranları ile yapılan istatistiklerin bile okunmadığını düşündüğüm için bu konuda pek iyimser olduğumu söylemem.

Ama okuduklarımızın da hakkını yememek  lazım. Örneğin birbirimizin canına pek bir güzel okuyoruz. Kızınca önüne ardına bakmadan bela da okuyoruz.Her konuda ahkam kesip  maval da okuyoruz. Bir de bize okumaz bunlar derler.

Sonra da ‘’Ne oldu bize’’ diye hayıflanıyoruz.

Aslında bize bir şey olduğu yok.Eski biz olmakta direnip okumayı,düşünmeyi,olayları analiz edip sağlıklı sonuçlara ulaşmayı reddettikçe birileri gelip kendi doğrularını ezberletiyorlar onların şarkılarında güfte oluyoruz.

‘Oku!’ ile başlayan bir dinin mensupları olarak okumaya gösterdiğimiz direnç çok ilginç .Ha her okuduğumuz doğru mu onu da bilmek için yine okumaya ihtiyaç var.

Okumadıkça dinliyoruz dedim ama bir istisnası var birbirimiz değiliz dinlediklerimiz. Genelde cevap vermeyi sevdiğimizden karşımızdaki konuşurken kendi söyleyeceğimizi hazırlıyoruz kafamızda.O susmadan da biz cevaba başlıyoruz.Sonrada neden anlaşamıyoruz diye şaşırıyoruz.   

Geçenlerde bir televizyon programında gördüm;sokak çekiminde spiker bir kadına soruyor,’Kitap okur musunuz?’’diye.Kadının öyle bir öz güvenle ‘’Hayır okumuyorum’’deyişi vardı  ki Ernest Hemingway duysa korkar,Silahlara Veda dahil tüm romanlarını inkar eder,bunları ben yazmadım derdi.

Bu arada gündem de Milli Kütüphane’nin hukuken tüzel kişiliğinin ortadan kaldırıldığına yani lağvedildiğine dair haberler var.Yeniden teşkilatlandırılmayan Milli Kütüphanenin görevlerinin bir kısmının Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğüne verildiği de yazılıp çiziliyor.

Bu durumda korkarım yukarıda ki örnek cümlelerin ilkini çok daha sık duyar olacağız.

Sanırım Konfüçyus’un sözüydü ‘’Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir.’’

Neyse yazı uzun oldu;bitireyim artık;

Bu okuma(ma) konusu benden beş kuşak sonra da yazarlara malzeme olmaya devam eder.

Okurlarıma bin şükür…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.