Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Kırık sazım

Yazının Giriş Tarihi: 23.12.2018 00:01
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.12.2018 00:01

1985 Yılı sonları normal mesai harici gece saat 22.00'a kadar çalışarak çift haftalık alma sözü almıştık ve cumartesi sabahı iş bitmiş sıra haftalıkları almaya gelmişti. 4 bin 500 lira haftalık alıyordum ve iş yerinde iki aylık yeni elemandım. Haftalıklar sırayla dağıtılıyor ve en son beni ve iki arkadaşımı çağırdı işveren. Arkadaşın birini işe ben aldırmıştım adı Hayri ve diğerinin ismi de benim gibi İsmet’ti. Patronun seslenmesi ile hareket ettik. “İki İsmet ve Hayri gelin bakalım” Geldik ve bana bakarak “Sizin işiniz bundan sonra ayrıldı şu işleri yapacaksınız ve ne zaman bitirirseniz o zaman paydos edeceksiniz anlaştık mı?” Biraz düşündüm ve ben “tamam” dedim. Diğer İsmet ve Hayri işe yeni başlamış ve bir haftalık elemanlardı.

İşveren bana başka bir müjde daha verdi “İsmetciğim sen zanaatkâr birisin senin haftalığını 6 bin lira yaptık. Buyur sana çift haftalığın ile birlikte 12 bin lira” şaşırmakla birlikte 12 adet mor binliği almak için elimi uzatıyorum ve iş veren “sağ elle alacaksın ve bereket versin diyeceksin” diyor.!

“Evet sağ elimi uzattım zaten” diyorum, gülümsüyor. O gün o şartlarda bu 12 bin lira büyük paraydı. Hatta beklemediğim bir miktardı ve zam ile birlikte üç bin lira daha artmıştı.

Üstelik yeni başlayacağım bölüm ve işini bitir git olayı beni heyecanlandırmıştı ve yıllarca bu sistemde çalışıp çarşamba, perşembe günü paydos etmişliğim çok olmuştu. Hayatım boyunca keyif alarak çalıştığım bir yer olarak Teksan Makine benim için hep özel bir yer olarak hatıralarımda kalmıştır. İşverenler hacı Muzaffer ve Muammer Işıkveren kardeşleri bu sebeple de daima iyi hatırladık. Her ikisi de beni hiç kırmadılar ve hep arkadaş gibi davrandılar.

Tekrar çift haftalık aldığım güne dönersek, malumunuz bizde çocukluktan beri bir Müslüm Gürses hayranlığı mevcuttu. Bu sebeple müziği severdik. Arkadaşlarla Altıparmak Caddesinde gezerken, Çatal fırından stadyuma doğru inerken sol tarafta enstrümantal satan bir mağaza vardı. Önünde durduk ve arkadaşlara “ben bir saz alacağım” dedim içeri girdik. Birini beğendik fiyatı 7 bin 500 lira “tamam” diyerek aldım ve bir de nota kitabı aldım. Artık bir sazım vardı fakat öğretecek kimse yoktu. Çevremizde bu işi bilen de yoktu. Kendi kendime evde zamanım oldukça çalmaya başladım. Her ne kadar bir şey çalamasak da ellerim parmak hareketlerim bir hayli ilerleme gösterdi. Kitaba bakıyorum hiç bir şey anlamıyorum. O dönemlerde şiir yazıyordum. Nota öğrensem beste de yapabilirim diye düşünüyor ve yeni bir heyecanla sazı tıngırdatmaya devam ediyorum.

TRT tek kanal dönemi ekranda Galatasaray Ankaragücü kupa maçı oynanıyor kardeşimde benim gibi Galatasaraylı maçın başında Ankaragücü bir gol attı ardından Tanju bir gol atınca kardeşim heyecanla ayağa fırladı o an kafası duvarda asılı sazın altına çarptı saz yükselince asılı olduğu çividen çıktı ve yere düştü, altı kırıldı.! Bir şey demedim maçı 3-1 almanın sevinciyle sazı unuttuk. Daha sonra arkadaşlardan biri ''sazı ver bana ağabeyim mobilyacı ona yaptırırım'' dedi, verdik toplasan beş dakikalık işi var sazın, ama bir türlü gelmiyor saz, soruyorum tamam yakında getireceğim diye diye aradan yedi ay geçti, üstelik aynı sokakta oturuyoruz. Bu kez başka bir arkadaş ''sen bana getir sazı ben yaptırırım hem Nurettin Karlıdağ'a yaptıracağım üstelik ona sazın akortunu da yaptırırım bir güzel'' tamam dedim bu arada Nurettin Karlıdağ bir saz üstadı tabi. Neyse  sazı yedi ay evinde tutan arkadaş tan sazı aldık saz aldığı günden itibaren tam yedi ay sonra onların evinden ilk kez dışarı çıkmış oluyor.!

Meşhur sazımızı alıp diğer arkadaşa verdik ve yapılmış akort edilmiş haliyle gelecek diye bekliyoruz ama nafile bir türlü gelmiyor, soruyoruz bu gün yarın deniliyor ama nafile, bir daha soruyorum ''Nurettin ağabeyi denk getiremiyorum'' gibi cevaplar geliyor,  Allah sizi inandırdın arasan beş yıl geçti ama saz bir türlü gelmedi, arkadaşım bir gün Ramazan ayında iftara davet etti gittik, Benim sazı o kadar sahiplenmişler ki odanın salonunda asılı duruyor o kırık yeri hala aynı şekilde öyle duruyor ve bu kez sazın  mızrabı vurduğunuz yerin bütünü arka tarafından ayrılmış haliyle öylece duruyor, baktım baktım tebessüm ettim bu iki bencil arkadaşım bana bu yanlışı yapmamış olsalardı bu gün çok iyi saz çalıp beste yapan biri olabilirdim. Kırık saz hatıramı yad edince aklımdan hemen Özer Şenay'ın yazıp bestelediği ve Müslüm Gürses'in yorumladığı Kırık sazım şarkısı geçer.

KIRIK SAZIM

Bunca yıl tükettik seninle sazım

Yalnız sana geçti her zaman nazım

Seninle geçiyor baharım yazım

Benim her şeyimsin kırık sazım.

Beraber ağladık beraber güldük

Beraber sevindik biz bize olduk

Ömürde tükendi sonuna geldik

Benim yoldaşımsın sen kırık sazım.

Eller gibi gitmedin asla sitem etmedin

Beni hiç terketmedin benim kırık sazım

Zalim gibi vurmadın dilsiz gibi durmadın

Kalbimi hiç kırmadın benim kırık sazım.

Beraber çıkmıştık gurbet yoluna

Neler çekmemiştik ekmek uğruna

Derdimi dökerdim yanık bağrına

Derdimin dermanısın benim kırık sazım.

Ne zaman sıkılsam sen çare buldun

Ne zaman yorulsam sen destek oldun

Hayata darılsam tek dostum oldun

Benim servetimsin sen kırık sazım.

Yalnız beni dinledin vefasızlık bilmedin

Mızrabınla inledin benim kırık sazım

Derya gibi duruldu çökmüş gibi yoruldun

En sonunda kırıldın benim kırık sazım.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.