Zeus bir güzellik yarışması düzenler ancak yarışmaya Eris’i çağırmaz.

Bunun üzerine Eris, toplantıya altın bir elma gönderir ve bunun “en güzel tanrıçaya” verilmesini ister.

Athena, Hera ve Afrodit altın elmanın kime verilmesi gerektiği konusunda anlaşmazlığa düşünce Zeus, tanrıçaları Paris’e gönderir ve en güzel tanrıçayı Paris’in seçmesini ister.

 Afrodit, Paris’e kendisine eş olacak en güzel kadını kendisinin (Helen) bulacağını söylerek ve Helen’i Paris’e aşık olmasını sağlar.

Ancak, Paris, altın elmayı Afrodit’e verir.

Paris, Sparta’yı ziyaretinde bu sefer Helen’e âşık olunca  iki âşık birlikte Truva’ya dönerler. Dönerler dönmesine de artık Helen bir başkasıyla evlidir ve bu durum bir savaşı başlatmış olur. Truva Savaşını.

İlyada Destanı…

İzmirli Şair Homeros’un Zeus’un burada doğduğunu, karısı Hera ile burada evlendiğini, tanrıların Truva Savaşı’nı buradan izlediklerini ve yine Zeus’un Truva Savaşı’na yol açan o meşhur güzellik yarışmasını da burada yaptığını anlatan eseri.

“Bol pınarlı vahşi hayvanların anası” diye tanımlıyor bu dünya mirasını Homeros.

Bu işin masal kısmı.

Keşke masal kalabilseydi.

Kalamadı.

Her masalda olduğu gibi bu masala da kötülük dadandı.

Birileri muradına erdi kerevitin şiltesi kel kaldı.

Kazdağlarıydı o güzellik yarışmasının yapıldığı yer.

Antik dönemlerden bu yana pek çok efsaneye konu olan ve İda Dağı olarak da bilinen “Tanrıların armağanı” olarak tasvir edilen tam bir doğa harikası Kazdağları.

Doğal ve kültürel kaynak değerleri açısından son derece zengin bir potansiyeli barındıran,  yerüstü ve yeraltı su rezervleriyle, sıcak ve soğuk su kaynaklarıyla, Biga Yarımadası için tam bir hayat kaynağı olan, doğal bitki örtüsü ormanları ve sadece bu yöreye özgü bitki türleri ile sadece Türkiye’nin değil dünyanın da en önemli ekosistemlerinden birisi olan kazdağları.

Size ne değil mi?

Ekosistem mekosistem hiç birinizi ırgalamaz değil mi?

Antik dönemlerden bu günlere geliyormuş ta, mitolojik değeri varmışta, içinde binlerce tür bitki ve yüzlerce tür hayvan yaşıyormuş ta,

Bu ülkenin sahip olduğu en kıymetli hazinelerinden biriymiş te…

Yılın her döneminde ciddi bir turizm potansiyeline sahipmiş te falanmış ta filanmış ta…

Delikanlı gibi girersiniz bir ucundan yalandan belgelerle bilgilerle izin verilenin on katı ağacı kesersiniz( o da bir başka trajedi ya) çıkarsınız öbür ucundan ,üstüne Türkler iyi taş taşıyorlar diye kafada bulursunuz bizimle.

Nasılsa gelin kardeşim, boş verin üstüne, altına bakın siz demişler bi kere.

Altında altın var da dediler mi?

Onu dememişlerdir; bilseler derlerdi.

Çıkarttığınız altının başınızın gözünüzün sadakası olarak yüzde ikisini burada bırakacakmışsınız ya, elle gelen düğün bayram demişlerdir ona da.

Şimdi elinizde kapı gibi doğamızı talan etme, sularımıza siyanür karıştırma izin belgenizde vardır.

Ama sizin hiç kabahatiniz yok.

Böylesi olağan üstü değerler Allah tarafından size bahşedilseydi ve onları üç kuruşa satsaydınız, kazdırsaydınız, yoldursaydınız, zehirleseydiniz. Henüz yapmadınız ama muhtemeldir yaksaydınız önce kendi milletiniz ve yöneticileriniz çıkardı karşınıza.

Burada öyle bir tehlike yok tabi.

Ver parayı çal düdüğü.

Ne de olsa bu sözün sahibi Nasreddin Hocanın topraklarındasınız.

Biz munis milletiz ses çıkartmayız.

Vur ensemize al lokmamızı o kadar yani.

Bakmayın orada ki bir avuç vatanseverin protesto ettiğine. İki gün sonra yine kendimiz gaz sıkarız göz bebeklerine. Sesleri sedaları kesilir.

Biz size şarkı bile yaptık bile yaptık zamanında.

Antalya da Mutlu bir Hollandalı diye.

Kazdağları’nın lafı mı olur. Maksat Hollandalı yatırımcılarımızın(!)mutluluğu.

Ne haddimize sizi durdurmak? Bakın canla başla yardım da ediyoruz, misafir bulduğunu değil umduğunu yesin diye teyakkuz halindeyiz.

Televizyonda gördüm; bizden güvenlik görevlileriniz bile var.

Siz oraları tarumar ederken elin yabancısı sağlayacak değildi ya güvenliğinizi. İyi olmuş böylesi aferin onlara. Bizden olmasalar etik de olmazdı zaten.

Misafirperverlikte üstümüze yoktur, bunu da bilesiniz bu arada.

Bu arada Ayder Yaylasında, Salda gölünde de gözünüz kalmıştır; ama oralar rezerve.

Kusura bakmayacaksınız artık.

Eğer orada istediğiniz kadar altını bulup çıkaramazsanız hiç çekinmeden söyleyin, bizde daha çok Kazdağı var. Gerçi siz Kazdağı dediğimizde dağı kaz anlıyorsunuz ama mühim değil. Veririz bir kaçını. Maksat hevesiniz kırılmasın ayağınız alışsın.

Ha öyle muhalefetin olabilemez diye basın bildirileri filan yazıp monolog yapmaları da korkutmasın sizi.

Üç gün söylerler baktılar atı alan Kazdağlarını kazmış geçmiş dördüncü gün unuturlar.

Şimdi hazır oradayken, Mıhlı Şelalesini, Sütüven Şelalesini, Hasanboğuldu’yu, Pınarbaşı’nı, Sarıkız Tepesi’ni, Çamlıbel’i, Kızılkeçili’yi, Adatepe’yi,  Zeus Altarı’nı, Yeşilyurt’u, Antandros Antik Kenti’ni ve müzesini, Tahtakuşlar Köyü Etnografya Galerisi’ni, Şahindere Kanyonu’nu, Darıdere Tabiat Parkı’nı filanda bir dolaşıverin.

Hani misafirsiniz canınız çeker de utanır söylemezsiniz,hangisini isterseniz verelim size kazın gönlünüzce.Şelalelerimize de siyanür karıştırmazsanız hatırımız kalır.

Lafı olmaz valla.

Fiyat mı?

Aaa darılırız vallahi. Atarsınız bi kaç yüz bin Euro anlaşırız.

Paranın ne önemi var mühim olan güzel hatırınız kırılmasın.

Yalnız sizden küçücük bir ricam var;

Sizin şirketin bir ceosu var ya; ha işte o hazrete söyleyiverin,

Televizyonlara çıkıp ‘’Türkler taş taşımakta çok iyiler, bu yüzden kendi doğal zenginliklerini sadece onlara katlettiriyoruz zinhar başka milleten işçi kullanmıyoruz’’ filan gibisinden demeçler vermesin.

Yok yok ağrıma gittiğinden falan değil;

Ülkede bu kadar işsiz Suriyeli, Afgan vs varken sadece Türkler olunca Irkçı derler sonra size; Üzülürsünüz.

Maazallah sonra nasıl şarkısını yaparız

Kazdağlarında mutlu bir Hollandalı diye.

***

Bazen yazı yazmaktan nefret ediyorum.

Bu da o bazenlerden biri…