Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Kalbi engelli olanlar ne olacak peki?

Yazının Giriş Tarihi: 06.12.2019 00:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 06.12.2019 00:00

Kör, sağır topal dendi mi engelliler aklımıza gelir. Bazen üzülür, bazen engelli olmadığımız için şükrederiz Rabbimize.  Hâlbuki engel insanın azalarında olan eksiklik değil, kalbinde ve ruhunda olan eksikliktir.  Ülkemizde yaklaşık 5000’in üzerinde fiziksel engelli kardeşimiz var; kimseye zararları yok, hayata pozitif bakabilmenin gayreti içerisindeler. Onlar engelleriyle imtihan edilirken bizler hem onlarla hem de kendi nefsimizle imtihan ediliyoruz. Unutmamalı!

   Kalbi engelli olanları rakamlarla bile ifade etmede zorluk yaşıyoruz.  Bunların topluma zararları, maliyetleri ölçülerle bile ifade edilemez. Peki, bunlar için ne yapıyoruz. Nasıl bir çalışmamız var.

  Fiziksel yönden hiçbir engeli olmadığı halde manevi yönden engeli ve takıntısı bulunan, kalbi marazlı, aklı işlevsiz, ruhu karanlık, gönlü bulanık, gözleri kendinden başkasını göremeyen, dilleri hak ve hakikat adına bir kelime dahi edemeyen, kulakları hakka kapalı, inançsız ve amelsiz bu insanlarla ilgili yüce Allah şöyle buyuruyor:

“…Kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.”( Araf,179)

   İnsanları hayvanlardan ayıran özellik, onların eşrefi mahlûk olarak yaratılıp akılla donatılmalarıdır. İnsan, aklını kullanmayıp, kalbinin genişliği ile hareket etmez, bu nimetlerin şükrünü yerine getirip ahret için, bunları yatırım aracı olarak kullanmazsa; daha da ileri gidip sahip olduklarıyla zulmün müsebbibi durumuna gelirlerse hayvanlardan daha aşağı duruma düşmezler mi?

  Gözlerin gördüğü değil, kalplerin katıldığıdır bizi insanlığımızdan uzaklaştıran.

  Yolsuzluk yapan gasp eden, görevi kötüye kullanan elinden ve dilinden kimsenin emniyette olmadığı bu insanların suçlarını kanunlar önleyemiyor, cezalar yetersiz kalıyor. Bütün telkinler ve uyarılar sonuç vermiyor.

  Kalp ihmal edilirse kalıp hizaya gelmez.  Mana ihmal edilmişse madde imar edilmez.

   Bir insanın gözüne sokarcasına bir şeyi dikta etseniz, kör olana kâinatı, insanları, olayları gösterip okumalarını, onlardan ders çıkarmalarını telkin etseniz dahi bakılan şey görülmez, görülen umursamaz olur. Çünkü gören göz değil, asıl olan kalptir.

  Yüce Allah bir ayetinde şöyle buyuruyor:

  “Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki olanları akledecek kalbleri, işitecek kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur. (Hac.46)

  Şu kâinatta hiç bir şey başıboş olarak yaratılmamış, her şeyin bir vazifesi var. Bütün mahlûkatın hizmetine amade olduğu insanın görevi de bu dünyayı imar ve ıslah etmektir, fitne fesat çıkarmak değildir.

 Mümin’in bakışları ibret, düşünmesi tefekkür, konuşması zikirdir. Çünkü o, aklını kullanıp her şeyi bütün berraklığıyla gösteren kalp gözüyle bakar.

     Allah, insanın ekletmesini, aklını kullanmasını istiyor, vaaz edilen bir emrin doğruluğunu aklın terazisiyle tartmasını istiyor. Aklı da kendi özelliği içerisinde değerlendirerek adata ayarını yapıyor.  

  Kalp,  bedenin hükümdarı olduğu gibi akılda bedenin ruhu gibidir. Her şey kalpte onaylanır.  Orası ikna edildiğinde azalar özürden kurtuluyor. Orası iyi görünce göze nur geliyor, akıl canlılık kazanıyor, eller harama uzanmıyor, gözler harama bakmıyor, ayaklar yanlış şeylerin peşinden koşuşturmuyor.

     Peygamber efendimiz bunu şöyle ifade etmiştir.

  “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o iyi, doğru ve düzgün olursa bütün vücut iyi, doğru ve düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O kalptir.” (Buhârî, İman, 39)

     Kalbin, Allah’ın emri yerine getirilirken mutmain olması kadar bu hal üzere devam etmesi de önemli.    Peygamber efendimiz koruyucu önlem olarak kalbin muhafazasını günahlardan uzak kalmakta görüyor ve buyuruyor ki:

 “Mümin bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta meydana gelir. Eğer o günahı hemen bırakıp tövbe ve istiğfar ederse, kalbi eski parlaklığına kavuşur. Günah işlemeye devam ederse, siyah noktalar gittikçe çoğalır ve kalbini büsbütün kaplar. Bu siyah noktalar, Allah Teala'nın 'Hayır hayır, onların işlediği günahlar kalplerini paslandırıp körletmiştir.' (Mutaffifin, 14) diye belirttiği pastır.” ( İbn Mace, Zühd, 29)

  Kalbin besini zikir ve fikirdir. Güzel amellerdir, ibadet ve itaattir, ihlâs ve samimiyettir

  Amellerde ki gevşeklik zamanla kalpte menfi etki yapıyor. Azalarda kalbe tabi olarak işlevlerini yerine getiremiyor

  Kalp uykuya dalınca nefis ve şeytan hücuma geçiyor, uyanmaya fırsat bile bulamadan istila bütün azalara yayılıyor.

  Zikirle sulanmayan, ibadetle beslenmeyen kalbin katılığı azalarda merhametsizliğe, zulüm ve haksızlığa, duyarsız ve anlayışsızlığa sebep olur.

  Bütün bu anlattıklarımızla beraber son olarak şunu ifade etmek istiyorum:

   Yapılması gereken tek şey: insanların yaratılışına uygun tedbirler almak, fıtratı ötelememeden plan ve projeler geliştirip insanların mana âlemindeki boşluklarını doldurmak; ruhi tahribatlarını onarmaktır. Manevi eğitimine ağırlık vermektir. Bütün sıkıntı ve problemleri esas membaına inerek çözmektir. Buda, bizi bizden daha iyi bilen, bizi yoktan var eden Allah’ın buyruklarına dikkat kesilmekle, bize kurtuluş reçetesi olarak sunduğu Kurana uymakla ve onu talim eden, bizzat uygulamalı olarak gösteren, tabipler tabibi peygamber efendimizi rehber kabul etmekle mümkündür.

 Selam ve dua ile…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.