Ama benim koyduğum adını yazarsam sesi çıkamaz.Çünkü onu bilen sayısı beşi bulmaz.
O hayatımda olmalarını lüksüm saydığım ender kişilerimden biridir.
Sadece benim değil ama;
Kendisinin bilmediği daha doğrusu varlıklarını bilip te hiç birini fiziken tanımadığı onlarca kişinin de lüksüdür.
Onlara verdiği destekte zaman zaman beni de aracı kılmasına bayılıyorum ki bu da benim lüksümün lüksüdür.
Ha bir de hayrının yerine ulaşacağı konusunda ki güveni.
İlk tanıdığım günden bu yana çizgisi hiç değişmedi;
Paylaşmayı, destek olmayı bir yaşam biçimi haline getirdiğinden olsa gerek duyargaları her daim açıktır.
Nerede bir ulaşabileceği ihtiyaç sahibi varsa ondan kendisini mesul tutar; ona ulaşmadan da vaz geçmez.
Sayısız örneğine tanık olmuşluğum vardır.
Mesela bu yıl kurban hayrını bana ihale etti. Sevgili Bünyaminle birlikte gereğini yerine getirdik.
Kod adını yazayım artık; Cancağızım.
O bilir kendisini.
Hiç düşündünüz mü yanımızda yamacımızda ne kadar çok ihtiyaç sahibi olduğunu?
Şöyle bir dikkatlice bakıverin etrafınıza mutlaka birine gözünüz takılacaktır.
İşin ağır tarafı bu ihtiyaç sahiplerinin pek çoğu da şu an fiilen çalışan kişiler ve aileler.
Ancak asgari ücretin azami ücret sayıldığı ülkemizde emekleri onları ihtiyaç sahibi olma konumundan çıkartamıyor bir türlü.
Açlık ve yoksulluk sınırının altında kalmanın kişiye yaşattığı psikolojik travmayı geçtim, insanlar insanca yaşamanın bile tam tanımını yapamaz durumdalar.
Tabi burada sözüm arkası kuvvetli buldumcuklara değil. Onlar her dönemde varlıklarını bir şekilde koruyorlar.
İhtiyaç sahibi olmak sadece maddi açıdan desteğe ihtiyaç duymak değil.
Sevgi ve fark edilmekte insanın çok önemli bir ihtiyacı.
Aynı kentte yaşadığımız ve bir merhabamızla bile içi aydınlanacak öyle çok hemşerimiz var ki…
Sivil Gündem’i kurarken birinin fazlası diğerinin eksiği saptaması ile yola çıkmıştım.
Aradan altı yıl geçti ve her yıl fazlanın da eksiğin boyunduruğuna girdiğine tanık oldum.
Her nevi rantçılar hariç hepimiz istikrarlı bir biçimde yoksullaşıyor ve hayata dair beklentilerimizden vuruluyoruz.
Dünyaya sadece fatura,vergi vs ödemeye gelmişiz gibi; bizi hayata bağlayan güzellikleri ıskalayarak sadece ayakta kalmak için yaşıyoruz.
Bazılarımız için umut Kafdağının ardında bile değil artık.
Hepimizde bir bezginlik,bir bıkkınlık ve bolca da endişe hali hakim.
Şu Korona belası da ne kadar sıkıntımız varsa üzerine tüy dikti.
Salgın döneminde özellikle sivil toplum kuruluşlarının neler yaptıklarını izlemeye çalışıyorum.
Ve onların hiç bir şey yokmuşçasına faaliyetlerini daha da arttırarak insanlara, hayvanlara,doğaya yardıma koştuklarını sevinç içinde görüyorum.
Bu son derece güzel de, yardımına koşulanların sayıların hiç eksilmemesi aksine giderek artması hiç güzel değil.
Bu süreçte yardım edenlerin de güçlerinin önemli ölçüde azaldığı göz önüne alınır ise iş bir süre sonra içinden çıkılmaz hale gelebilir.
Yanlış anlaşılmak istemem;
Yazdıklarım klasik bir yoksulluk edebiyatından alınmış cümleler değil.
Benim derdim yoksulluğun kader olma(ma)sı ile ilintili.
Bu dönemde az çok demeden elinde ki insanı ile paylaşan kişi,kuruluş ve kurumları bir kez daha saygıyla selamlıyor
iyi ki varsınız; var olunuz diyorum.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Olcay ERÖZDEN
İyi ki varsınız; var olunuz
Adını yazarsam bana fena kızar biliyorum.
Ama benim koyduğum adını yazarsam sesi çıkamaz.Çünkü onu bilen sayısı beşi bulmaz.
O hayatımda olmalarını lüksüm saydığım ender kişilerimden biridir.
Sadece benim değil ama;
Kendisinin bilmediği daha doğrusu varlıklarını bilip te hiç birini fiziken tanımadığı onlarca kişinin de lüksüdür.
Onlara verdiği destekte zaman zaman beni de aracı kılmasına bayılıyorum ki bu da benim lüksümün lüksüdür.
Ha bir de hayrının yerine ulaşacağı konusunda ki güveni.
İlk tanıdığım günden bu yana çizgisi hiç değişmedi;
Paylaşmayı, destek olmayı bir yaşam biçimi haline getirdiğinden olsa gerek duyargaları her daim açıktır.
Nerede bir ulaşabileceği ihtiyaç sahibi varsa ondan kendisini mesul tutar; ona ulaşmadan da vaz geçmez.
Sayısız örneğine tanık olmuşluğum vardır.
Mesela bu yıl kurban hayrını bana ihale etti. Sevgili Bünyaminle birlikte gereğini yerine getirdik.
Kod adını yazayım artık; Cancağızım.
O bilir kendisini.
Hiç düşündünüz mü yanımızda yamacımızda ne kadar çok ihtiyaç sahibi olduğunu?
Şöyle bir dikkatlice bakıverin etrafınıza mutlaka birine gözünüz takılacaktır.
İşin ağır tarafı bu ihtiyaç sahiplerinin pek çoğu da şu an fiilen çalışan kişiler ve aileler.
Ancak asgari ücretin azami ücret sayıldığı ülkemizde emekleri onları ihtiyaç sahibi olma konumundan çıkartamıyor bir türlü.
Açlık ve yoksulluk sınırının altında kalmanın kişiye yaşattığı psikolojik travmayı geçtim, insanlar insanca yaşamanın bile tam tanımını yapamaz durumdalar.
Tabi burada sözüm arkası kuvvetli buldumcuklara değil. Onlar her dönemde varlıklarını bir şekilde koruyorlar.
İhtiyaç sahibi olmak sadece maddi açıdan desteğe ihtiyaç duymak değil.
Sevgi ve fark edilmekte insanın çok önemli bir ihtiyacı.
Aynı kentte yaşadığımız ve bir merhabamızla bile içi aydınlanacak öyle çok hemşerimiz var ki…
Sivil Gündem’i kurarken birinin fazlası diğerinin eksiği saptaması ile yola çıkmıştım.
Aradan altı yıl geçti ve her yıl fazlanın da eksiğin boyunduruğuna girdiğine tanık oldum.
Her nevi rantçılar hariç hepimiz istikrarlı bir biçimde yoksullaşıyor ve hayata dair beklentilerimizden vuruluyoruz.
Dünyaya sadece fatura,vergi vs ödemeye gelmişiz gibi; bizi hayata bağlayan güzellikleri ıskalayarak sadece ayakta kalmak için yaşıyoruz.
Bazılarımız için umut Kafdağının ardında bile değil artık.
Hepimizde bir bezginlik,bir bıkkınlık ve bolca da endişe hali hakim.
Şu Korona belası da ne kadar sıkıntımız varsa üzerine tüy dikti.
Salgın döneminde özellikle sivil toplum kuruluşlarının neler yaptıklarını izlemeye çalışıyorum.
Ve onların hiç bir şey yokmuşçasına faaliyetlerini daha da arttırarak insanlara, hayvanlara,doğaya yardıma koştuklarını sevinç içinde görüyorum.
Bu son derece güzel de, yardımına koşulanların sayıların hiç eksilmemesi aksine giderek artması hiç güzel değil.
Bu süreçte yardım edenlerin de güçlerinin önemli ölçüde azaldığı göz önüne alınır ise iş bir süre sonra içinden çıkılmaz hale gelebilir.
Yanlış anlaşılmak istemem;
Yazdıklarım klasik bir yoksulluk edebiyatından alınmış cümleler değil.
Benim derdim yoksulluğun kader olma(ma)sı ile ilintili.
Bu dönemde az çok demeden elinde ki insanı ile paylaşan kişi,kuruluş ve kurumları bir kez daha saygıyla selamlıyor
iyi ki varsınız; var olunuz diyorum.