Kimi zaman yazılarımızda askerlikten bahsediyoruz. Hafızamızda derin yer eden anılarımız var tabi ki. Bunun bir kısım sebepleri vardır; acemi birliği olarak İzmir Gaziemir'e gitmiş olsam da 17 günlük bir Gaziemir maceram oldu. Aklımda kalan o yılların modası olan enseden uzatılan saçlar ve büyüdüğümüzü ispatlamak için bırakılmış bıyıklarım ile birliğimize katıldık. Ülkemizin en büyük acemi birliklerinden biri Gaziemir'di ve askeriyenin içinde beş gün sivil saçlı, bıyıklı gezdim. Ardından askeri elbiseleri giydim yine saçlı bıyıklı bir kaç gün daha gezdim. Yazıyı okurken fıkra gibi gelecek ama gerçeği bu çok asker olduğu için ne kayıt sırası ne de berber sırası gelmiyordu. 17 günün sonunda şans icabı memleketim Ankara'ya Mamak muhabere okuluna gidiyordum. Acemi birliğini tamamlamaya hayatımın en uzun yolculuğunu türkülere konu olan kara tren ile yapıyordum. Üstelik 260 askeri taşıyan bu tren İzmir'den Ankara'ya 26 saatte varacaktı ve ben muhafız olarak seçilen dört kişiden biri olarak bu yolu uykusuz kat ediyordum. Mamak macerası sonu usta birliğimiz Siirt'e çıkmıştı.
1989 Yılı Şubat ayında Siirt'e gelip tugayda göreve başladık iki ay sonra Siirt dışında Yağmurtepe karakoluna gönderildim. Issız ve zifiri karanlık gecelerin yaşandığı deyim yerindeyse kuş uçmaz kervan geçmez boyutuna uygundu. Ancak önemle tehlike arz eden konu karakolun tugaya giden suyu dinlendirip klorlayan ve gönderen yer olmasıydı yani her an basılıp bu suya zehir atılabilir korkusu vardı. Binlerce askerin zehirlenmesini engellemek görevimizdi. 13 ay burada yaşadım. Dış dünya ile bağlantısı olmayan bu karakoldaki maceralarımız harfiyen hafızamdadır. Tabi asker arkadaşlarım da işte bu arkadaşlar ile ilk zamanlar telefonlarda görüşürdük. Türkiye yedi haneli telefon numaralarına geçince cümle alem birbirini kaybetti. Sosyal paylaşım sitesi Facebook'un kullanımının genişlemesi ile birlikte bazı arkadaşlarla yıllar sonra tekrar iletişime geçtik. Kütahya eski Gediz'li arkadaşım Bilal Pehlivan'ı yine bu şekilde buldum. Pek değişime uğramayan biraz da gamsız olan Bilal'i çok severdim. Esprili ve gamsızlığından öte kimse onu kızdıramazdı. Köyünden ayrılıp Uşak'a taşınmış ve bir fabrikada çalışarak emekliliğe hak kazanmayı bekliyordu. Bir kaç gün önce beni aradı sesi üzgündü her zaman ki neşesinin yerine keder yüklenmiş ses tonu dikkatimi çekince ''hayırdır Bilal'' diye sordum ''moralim çok bozuk'' diyerek anlatmaya başladı.
''Bizim mahallede bir çocuk pazarda bir tezgahtan bir şey çalarken pazarcı tarafından yakalanıyor ve pazarcı çocuğa tokat vuruyor. Çocuk ağlayarak eve gidip babasına pazarcının onu dövdüğünü anlatıyor. Babası da evde ki pompalı tüfeği alıp hışımla pazarcının yanına gidiyor ve pazarcıyı vuruyor adam ölüyor işte bu olaya canım sıkıldı.''
Sessizce dinledikten sonra üzüldüğümü belirttim ve ''iki örnek vereceğim sevgili Bilal bunlardan biri yapılsaydı bu cinayet olmazdı'' diyerek anlattım ve ''çok haklısın'' diye tasdikledi. Aslında anlatırken toplumumuzda ki hoşgörü eksikliğini vurguluyorum;
1- Örnek: Pazarcı çocuğu hırsızlık yaparken yakaladı ve kulağını hafiften çekti ''evladım neden hırsızlık yapıyorsun'' diyerek çocuğu tatlı dil ile utandırmalıydı. Üstüne de bir elma verip bir daha yapma diyerek gönlünü almalıydı.
2-Örnek: Pazarcı çocuğu yakaladı ve tokatladı çocuk ağlayarak babasına pazarcıyı şikayet etti. Babası çocuğa neden tokat attı diye sorup çocuğunun hırsızlık yaptığına kızsaydı ve çocuğunu alıp pazarcının yanına giderek çocuğu adına özür dileseydi ve bütçesine göre pazarcıdan da jest olarak alış veriş yapsaydı.
Her iki örnekte birer hoşgörü var bu olayda pazarcı veya babadan biri az hoşgörülü olsa bu elim olay yaşanmazdı. Sonuç itibarı ile pazarcıyı akşam evinde bekleyen bir eşi ve çocukları vardı. Dul ve yetim kaldılar. Çocuğun babası katil oldu. Yıllarca cezaevin'de yaşayacak. Evine ve çocuklarına ekmek götüremeyecek ve yine eşi ve çocukları tedirgin yaşayacaklar. Ülkemizde insanların çok gergin ve asabi olduklarını üzülerek görüyoruz lütfen biraz karşılıklı HOŞGÖRÜ DİYORUM..!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İsmet KOYUNCU
Hoşgörü
Kimi zaman yazılarımızda askerlikten bahsediyoruz. Hafızamızda derin yer eden anılarımız var tabi ki. Bunun bir kısım sebepleri vardır; acemi birliği olarak İzmir Gaziemir'e gitmiş olsam da 17 günlük bir Gaziemir maceram oldu. Aklımda kalan o yılların modası olan enseden uzatılan saçlar ve büyüdüğümüzü ispatlamak için bırakılmış bıyıklarım ile birliğimize katıldık. Ülkemizin en büyük acemi birliklerinden biri Gaziemir'di ve askeriyenin içinde beş gün sivil saçlı, bıyıklı gezdim. Ardından askeri elbiseleri giydim yine saçlı bıyıklı bir kaç gün daha gezdim. Yazıyı okurken fıkra gibi gelecek ama gerçeği bu çok asker olduğu için ne kayıt sırası ne de berber sırası gelmiyordu. 17 günün sonunda şans icabı memleketim Ankara'ya Mamak muhabere okuluna gidiyordum. Acemi birliğini tamamlamaya hayatımın en uzun yolculuğunu türkülere konu olan kara tren ile yapıyordum. Üstelik 260 askeri taşıyan bu tren İzmir'den Ankara'ya 26 saatte varacaktı ve ben muhafız olarak seçilen dört kişiden biri olarak bu yolu uykusuz kat ediyordum. Mamak macerası sonu usta birliğimiz Siirt'e çıkmıştı.
1989 Yılı Şubat ayında Siirt'e gelip tugayda göreve başladık iki ay sonra Siirt dışında Yağmurtepe karakoluna gönderildim. Issız ve zifiri karanlık gecelerin yaşandığı deyim yerindeyse kuş uçmaz kervan geçmez boyutuna uygundu. Ancak önemle tehlike arz eden konu karakolun tugaya giden suyu dinlendirip klorlayan ve gönderen yer olmasıydı yani her an basılıp bu suya zehir atılabilir korkusu vardı. Binlerce askerin zehirlenmesini engellemek görevimizdi. 13 ay burada yaşadım. Dış dünya ile bağlantısı olmayan bu karakoldaki maceralarımız harfiyen hafızamdadır. Tabi asker arkadaşlarım da işte bu arkadaşlar ile ilk zamanlar telefonlarda görüşürdük. Türkiye yedi haneli telefon numaralarına geçince cümle alem birbirini kaybetti. Sosyal paylaşım sitesi Facebook'un kullanımının genişlemesi ile birlikte bazı arkadaşlarla yıllar sonra tekrar iletişime geçtik. Kütahya eski Gediz'li arkadaşım Bilal Pehlivan'ı yine bu şekilde buldum. Pek değişime uğramayan biraz da gamsız olan Bilal'i çok severdim. Esprili ve gamsızlığından öte kimse onu kızdıramazdı. Köyünden ayrılıp Uşak'a taşınmış ve bir fabrikada çalışarak emekliliğe hak kazanmayı bekliyordu. Bir kaç gün önce beni aradı sesi üzgündü her zaman ki neşesinin yerine keder yüklenmiş ses tonu dikkatimi çekince ''hayırdır Bilal'' diye sordum ''moralim çok bozuk'' diyerek anlatmaya başladı.
''Bizim mahallede bir çocuk pazarda bir tezgahtan bir şey çalarken pazarcı tarafından yakalanıyor ve pazarcı çocuğa tokat vuruyor. Çocuk ağlayarak eve gidip babasına pazarcının onu dövdüğünü anlatıyor. Babası da evde ki pompalı tüfeği alıp hışımla pazarcının yanına gidiyor ve pazarcıyı vuruyor adam ölüyor işte bu olaya canım sıkıldı.''
Sessizce dinledikten sonra üzüldüğümü belirttim ve ''iki örnek vereceğim sevgili Bilal bunlardan biri yapılsaydı bu cinayet olmazdı'' diyerek anlattım ve ''çok haklısın'' diye tasdikledi. Aslında anlatırken toplumumuzda ki hoşgörü eksikliğini vurguluyorum;
1- Örnek: Pazarcı çocuğu hırsızlık yaparken yakaladı ve kulağını hafiften çekti ''evladım neden hırsızlık yapıyorsun'' diyerek çocuğu tatlı dil ile utandırmalıydı. Üstüne de bir elma verip bir daha yapma diyerek gönlünü almalıydı.
2-Örnek: Pazarcı çocuğu yakaladı ve tokatladı çocuk ağlayarak babasına pazarcıyı şikayet etti. Babası çocuğa neden tokat attı diye sorup çocuğunun hırsızlık yaptığına kızsaydı ve çocuğunu alıp pazarcının yanına giderek çocuğu adına özür dileseydi ve bütçesine göre pazarcıdan da jest olarak alış veriş yapsaydı.
Her iki örnekte birer hoşgörü var bu olayda pazarcı veya babadan biri az hoşgörülü olsa bu elim olay yaşanmazdı. Sonuç itibarı ile pazarcıyı akşam evinde bekleyen bir eşi ve çocukları vardı. Dul ve yetim kaldılar. Çocuğun babası katil oldu. Yıllarca cezaevin'de yaşayacak. Evine ve çocuklarına ekmek götüremeyecek ve yine eşi ve çocukları tedirgin yaşayacaklar. Ülkemizde insanların çok gergin ve asabi olduklarını üzülerek görüyoruz lütfen biraz karşılıklı HOŞGÖRÜ DİYORUM..!