Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Hayır dersem belki demek, belki dersem evet anla…

Yazının Giriş Tarihi: 08.02.2019 00:07
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.02.2019 00:07

Milliyetçilik-Ülkücülük-Ahlakçılık-İlimcilik-Toplumculuk- Köycülük-Hürriyetçilik Ve Şahsiyetçilik-Gelişmecilik ve Halkçılık-Endüstricilik ve Teknikçilik

Artık çok sık duyulmuyor o yüzden, bir kez daha hatırlatmakta fayda var;

bunlar bağımsız son Türk devletini koruyabilmek, milli bir görüş etrafında birleştirebilmek gayesi ile oluşturulan Türk milletine, tarih ve kültürüne dayanan bir doktrinin ana unsurlarıdır.

Dokuz Işık’ın.

Peki, içlerinde çekimserlik var mı?

Yok.

Önce kısaca bir hatırlayalım;

10 MAYIS 1933’ten bu yana Türkiye ve kurulduktan sonra KKTC'deki ilköğretim okullarında her sabah öğrenciler derse girmeden okutulan "Öğrenci Andı"na açılım sürecinde koyulan yasak, Danıştay’ın “Anayasa ve Milli Eğitim Kanunu’nda belirtilen amaçlar doğrultusunda eğitim ve öğretim vermek zorunda olan ilköğretim kurumlarında Anayasal ve yasal ilke ve kurallara aykırı bir yönü olmadığı yargı kararıyla da saptanmıştır denilerek Öğrenci Andı’nın kaldırılmasının üst hukuk normlarına aykırı olduğu gerekçesiyle bozuldu.

Danıştay’ın yaklaşık dört ay önce verdiği bu karar ilgili bakanlık tarafından uygulamaya konulmadı.

Geçen gün muhalefet partilerinden birinin Öğrenci Andının yeniden okutulması konusunda meclise verdiği önerge de üç partinin ortak kararıyla reddedildi.

Gerçi biri çekimser kalarak dolaylı yoldan reddetti ama sonuç değişmedi.

Önergeye açık açık hayır oyu veren partileri anlıyorum.

Biri zaten konu ile ilgili yasağı bizzat getiren parti, diğeri ise ezelden ebede Türk milleti ile sorunu olan bir parti.

Anlamadığım yazıya girerken yazdığım o Dokuz Işık Doktrinin emanet edildiği partinin aleyhte çekimserliği.

Hele ki yedinci doktrinin.

Şimdi hiç kimse kusura bakmasın; bu çekimserlik ‘olsa da olur olmasa da, ben karışmam’’ anlamında değil.

Denilmek istenilen ‘’Bence de hayır da, şimdi seçimler var, tabanımıza şirin görünmemiz lazım idare ediverin’’anlamında aleyhte çekimserlik.

Bu durum da çekimser parti Türk Milleti ile sorunu olan uzantı partiyle de aynı minvalde oy kullanmış oluyor ki, bu ne yaman çelişki?

Öncelikle şunu belirteyim de, yanlış anlaşılmaların yolunu tıkayayım.

Bendeniz önergeye ne hayır, ne evet diyen ne de önergeyi veren partilerle ya da meclis dışındaki partilerden de herhangi biri ile ne gönül ne de illiyet bağı olan biri değilim.

Elbette kendimce bir siyasi görüşüm var o da benimle yine benim aramda.

Üzüldüğüm şu ki,

Bir Türk’ün İçerisinde hiç bir olumsuzlama bulamayacağı, dahası son kuşak hariç tamamına yakının her gün okuyarak derslerine girdiği Öğrenci Andı’nın adının Danıştaylarda, soru önergelerinde, hayırlarda, retlerde, çekimserlerde anılıyor olması.

Buradan Mecliste ki beş partiden üçünün yani %60’ın Türk çocuklarının milletlerine dair andlarını okumalarını dolayısı ile de bilmelerini istemiyor sonucu çıkıyor ki bu çok düşündürücü.

Daha da ötesi son derece kısır bir tartışmanın konusu olarak toplumu bu konuda hayırcılar, evetçiler ve çekimserciler olarak bölümlere ayırması.

Tabii toplumunda bu bölümlere ayrılması…

1933’te ilki yazılan Öğrenci Andı 1972’de ilk değişikliğe uğradı ve bazı sözcükleri yenileri ile ikame edilerek son cümlesine Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türklük görüşünü yansıtan ‘’Ne mutlu Türküm diyene’’cümlesi kondu.

Geçen günkü oylama ile okullarda okutulması reddedilen Öğrenci Andı 1997 yılında ikinci defa değiştirildi ve Millî Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisinin Ekim 1997 tarih 2481 sayısında yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 10. Maddesiyle belirlendi.

Ne diyor Öğrenci Andı ya da çoğumuzun içselleştirdiği adıyla Andımız?

“Türküm, doğruyum, çalışkanım’’ diyor;

Zaten Türklerin okuduğu bir and değil mi? Türk filan değilim; doğrulukla alakam yok, hele çalışmayı hiç sevmem mi deseydi?

‘’İlkem, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.’’ Diyor

Neresi çocuklara zararlı bu cümlelerin. Küçüklerini sevmesinler mi, büyüklerine atar gider yapıp dayılansınlar mı, ne yani dedelerinin atalarının şehadetleriyle koruyup kendilerine armağan eden, anaların, babalarını, anneannelerini, babaannelerini, dedelerini, amcalarını, teyzelerini, dayılarını kuzenlerini ve dahi din kardeşlerini, içinde örfüyle, ananesiyle, geleneği ile yoğruldukları milletlerini, bu uğurda şehit olan uzak yakın manevi atalarını yok sayıp gerektiğinde kendileri de canlarını verebilecek kadar sevmesinler mi?

‘’Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir’’ diyor;

Tüm dünya globalleşirken, teknoloji tek gerçek olurken yerlerinde sayıp tarih içinde kaybolsunlar mı?

‘’Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime and içerim’’ diyor;

Bu gün andlarının tartışıldığı kurumları ve TBMM’yi bile kendisine borçlu oldukları Atalarının gösterdiği hedefe değil de karanlıklara mı yürüsünler?

Yoksa Atatürk, büyük mü değil?

‘’Varlığım, Türk varlığına armağan olsun’’ diyor;

Bunu kaç milletin çocuğu söyleyebilir? Hans’ın çocuğu mu, Corc’un çocuğu mu, Piyer’in mi,Olga’nın mı ? Varlıklarını milletlerine adayacak bir neslimiz var bulmuşta oyluyoruz.

Adasınlar mı adamasınlar mı?

‘’Ne Mutlu Türküm Diyene!’’

Mutlu değil mi? Ne deselerdi yavrular çok mutsuzuz Türk olmaktan mı deselerdi? Elin Oborjini bile ben Oborjinim derken bir havalara giriyor. Demesinler mi bizim çocuklar Ne Mutlu Türküm diyene diye.

Bir şarkı vardı bir zamanlar;

Hayır dersem belki demek belki dersem evet anla.

Tarih şimdi not tutuyor, ileride hepsini yazacak.

Huyu belli;

Çekimserlik fıtratında yok.

Ve eminim gelecek kuşaklar önce antlarını okuyacak sonra derse girip tarihin yazdıklarını.

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.