Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Hangisi doğru?

Yazının Giriş Tarihi: 27.06.2019 00:04
Yazının Güncellenme Tarihi: 27.06.2019 00:04

45’ini devirenler hatırlayacaklardır;

TRT'nin, 70'lerin başında yayınlamaya başladığı yarışma programıydı.

Formatı, ikisi kadın biri erkekten oluşan üçlünün bir konu ya da meta hakkında birbirine taban tabana zıt bilgiler vermesi, yarışmacının da bu bilgilerden hangisinin doğru olduğunu bilmesi üzerineydi. Tabi her defasında iki kişi mutlak surette yalan söylüyordu.

Adı üç yalancı olarak ta anılan programı tiyatro sanatçıları Olcay Poyraz, Üstün Savcı ve Göktay Alpman sürdürür rahmetli Cenk Koray da sunardı.

İstanbul seçimlerini muhalefetin 800 küsur bin oy farkı ile kazanmasından sonra, tarafgirlerin yazdıkları yazıları okuyup, attıkları twitleri görünce aklıma bu eski program geldi.

Hangisi doğruydu acaba?

Seçimden önce yazdıkları ve paylaşımları mı, sonrasındakiler mi?

Yazı ve paylaşımların tamamına yakını demokrasinin kazandığı ve iktidar partisinin hatalı seçim stratejisinin tutmadığı mealindeydi.

Ama bu kalemler daha 22 Hazirana kadar ne demokrasiden ne de seçim kurgusunun hatalı olduğundan hiç dem vurmuyorlar aksine iktidarın bizzat kendisini bile şaşırtan yalakalıklarla muhalefet adayına en ağır hakaret ve iftiralar ile saldırıyorlardı.

Seçimden önce ki illetler, zilletler, Yunanlar, Pontuslar, hırsızlar, yalancılar vesaireler hazretlerin cümlelerinde hem özne hem yüklem iken demokrasi ve onun değerleri hiçbirinin aklına bile gelmiyordu.

İhtimal gelenlerinde işlerine gelmiyordu.

Seçimin neden yapıldığı, sorunların nasıl çözüleceği, israf ile ilgili iddiaların gerçekliği filan asla umurlarında değildi.

Varsa hakaret, yoksa iftira gırla gidiyordu paragraflarda. Hadiseyi beka sorununa bağlamak bile sıradanlaşmıştı tıpkı çaldıların sıradanlaştığı gibi.

Özellikle iktidarın gözüne girmek ya da gözünde kalmak endişesi ile yazılanlar Türk siyasi tarihinin medya kısımda birer utanç manzumesi olarak yerlerini aldılar.

Kin ve nefret dolu çoğunlukla da kerameti kendinden menkul yazıları ile toplumu iyiden iyiye kutuplaştırarak, insanları birbirlerine düşman etmekten başka amaç taşımayan makaleleri(!) ile başta iktidar partisi olmak üzere tüm kurumlarımıza ağır hasar veren bu türedi yazarları tarih affetmeyecek, hepsi de teker teker yazın dünyasından silinip gideceklerdir.

Tarih bunun örnekleri ile doludur.

Kavgada yumruk aranmaz diye diye kavgayı çıkaranları adeta kutsayan milletin en azından yarısına hakaret etmek için birbirlerinden cümle çalanların şimdilerde kaleme aldıkları yazılara ne denli itibar edilir onu da okurları düşünsün.

Hiç unutmuyorum geçen yıl on yedi yaşında bir delikanlı neden köşe yazısı yazdığımı sormuştu.

Ondan fazla yanıt verebildim ama ben ‘sence’ diyerek sorusuna soruyla yanıt verdim. Çünkü belli ki bu konuda kendine ait bir saptaması vardı ve bana o soruyu sormuştu.

Olayları yorumlayarak okuyucularınıza yazdığınız konuda bir pencere açmak olabilir mi? diyerek bana söyleyecek başkaca bir söz bırakmadı aslında.

Sahi köşe yazıları neden yazılır?

Bir yerlere eyyyoo ben de buradayım diye mesaj vermek için mi?

Dağıtılan bir şeyler varsa dağıtımdan pay alabilmek için mi?

Kendinin ne kadar önemli olduğunu kanıtlayabilmek için mi?

Köşe sahibi olarak başka köşeleri dönmek için mi?

Ona buna atar gider yaparak ‘hoop birader asabımı bozma yazarım duman olursun’ demek için mi?

Beleş kahvaltı, yemek, seyahat için mi?

Ben her bişeyi bilirim diye ahaliye hava atmak için mi?

Gazeteciliğin temel kavramları ve etiği hakkında hiçbir fikir sahibi olunmasa da sayın basın mensubu diye anılmak için mi?

Ya da;

Delikanlının dediği gibi olayları yorumlayarak okuyuculara yazılan konuda minicikte olsa bir pencere açmak için mi?

Tabi bu aynı başlığın altında yazı yazanların anlayacağı türden bir çıkarım değil.

Satırlarla bile kavga ederek yazdığı her harfte sinir krizleri geçirenlerin, muhatabına ana avrat sövemediği için küfür yerine nokta koyanların, argo sözcükleri kullanmayı delikanlılık sayanların, her cümlede çakacak bir şey arayanların, kaleminden kan damlıyor desinler diye yazının kanına gerenlerin anlayacakları türden hiç değil.

Skor yazarı diye bir tabir vardır.Maçlarda skora göre yazılar yazıp takım hakkında ki net görüşü ve yorumu asla saptanamayan kişilere atfedilir. Bu tip yazılarda takım kazanmışsa tüm kulüp aklanır, yenilmişse bilmem kim istifa diye çığlık atılır.

Şimdi kalemşörler skor yazarı modundalar.

Hele seçimden önce iddialı iddialı yorumlar yaparak seçim sonucunda fena halde ters köşe olanları var ki onları özellikle okuyorum. Ağızlarından bir bal damlıyor bir bal damlıyor demeyin gitsin.

Kalem (artık klavye oldu ya) iki ucu keskin bıçak gibidir aslında.

İnsanın bir tarafının keskinliğine güvenip diğer tarafı ile kendisini doğraması işten bile değildir.

Ve her yazı arşivde mutlak surette yerini alır. Gün gelir birileri indirir tozlu rafından küt diye koyar adamın önüne hani ile başlayan bir dünya soru cümlesi de beraberinde gelir.

Boşuna dememişler su uçar yazı kalır diye.

Benim lafım yazıyla uçmaya çalışanlara.

Artık kimler üzerlerine alınırsa onlara yani

Tabi sorum da.

Yazmasına yazıyorsunuz da!..

Hangisi doğru kardeşler,

Öteki mi beriki mi?

Yoksa, konjonktür bilir mi?

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.