Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Hangi hukuk?

Yazının Giriş Tarihi: 28.12.2014 01:08
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.12.2014 01:08

Yıllardır hukukçu dostlarımızdan ve uzmanlardan duyarız, yargıya olan güvenin ortadan kalkması 'tuzun kokması anlamına gelir' diye. Sanırım bu günlerde ortaya çıkan bulgular sonucu yaşadığımız travma tam da bu tanıma cuk diye oturuyor. Öyle bir duruma geldik ki, soruşturma ya da mahkeme süreçleri nasıl işlerse işlesin kimse tatmin olmuyor. Çıkan sonuçlara herkes kendi cephesinden bakıp işine geliyorsa hukukun gereği diyor, eğer gelmiyorsa itiraz edip 'bu falancanın marifetidir' diyor.  

 

Paralel hukuk

Hiçbir şey bir günde olmadığı gibi bugün yaşadığımız travma haline gelişimiz de elbette bir günde olmadı. Bu sürece gelişimizde AK Parti iktidarının ciddi hataları olsa da, asıl pay bugün paralel yapı olarak adlandırılan oluşumun.

Yapılan onlarca hukuk cinayeti, o kadar güzel hazırlanmış bir algı operasyonunun sosuyla bizlere sunuldu ki, başta hükümet olmak üzere hepimiz afiyetle yedik. Düşünsenize, bugüne kadar siyasilere karşılarında sekiz takla attıran askerler hizaya getiriliyor, hükümete darbe planlayanlar hukuk önünde hesap veriyor, türlü türlü terör örgütleri ortaya çıkarılıp hapse tıkılıyor ve Bülent Arınç'ın tabiriyle; Türkiye bağırsaklarını temizliyordu. Hepimiz mutlu, hepimiz memnunduk. Bu topraklarda 100 yıldır konuşulan demokrasi gerçekten de hayata geçiriliyor diye izliyorduk gelişmeleri.

Şöyle bir düşünün, daha önce isimlerini duymuş olsak da, yakından tanımadığımız bir sürü insan darbecilikle tutuklanıp ceza evine konulurken biz televizyon ekranlarından izliyorduk. Toplumda genel bir memnuniyet havası vardı. Sadece bu isimleri kefil olabilecek kadar yakından tanıyanlar isyan ediyor, 'bunların hepsi iftira, delillerine varıncaya kadar düzmece' diye haykırıyordu. Çok küçük bir azınlığın dışında, başta hükümet olmak üzere kimse bu feryatları duymuyor (ya da inanmıyor) ve bu işlerin iç yüzünün ortaya çıkarılması için gereken kamuoyu baskısı oluşmuyordu.

 

Referandum ve paralel hukukun zirvesi

Kritik HSYK düzenlemesinin de içerisinde yer aldığı 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum sonrası, paralel yapı yıllardır örgütlendiği ve adam yerleştirdiği yargı sisteminin tepesini de ele geçirdi. Gülen'in, "Değil sadece kadını erkeğiyle, çoluğu çocuğuyla ve dünyanın dört bir yanına dağılmışıyla hayatta olan insanları, imkan olsa mezardakileri bile kaldırarak o referandumda 'Evet' oyu kullandırmak lazım. Mezardakiler bile kalksın. Ben zannediyorum kalkarlar da, ben zannediyorum ruhları koşar da. Çünkü demokrasi adına çok önemli bir adımdır" şeklindeki sözleri o gün, 'cemaat ilk defa bir iktidara açıktan destek veriyor' diye yorumlanmış ancak aradan geçen süreçte işin renginin öyle olmadığı anlaşılmıştı.

Gülen, referanduma destek isterken aslında 12 Eylül darbecilerinin yargılanması için değil, o kılıf altında yapılan değişiklikle HSYK'yı ele geçirmek için bu kadar açık bir mesaj vermişti. Tabii bizler işin iç yüzünü bugün anlıyoruz fakat iktidar bizim gibi olmamalı ve bu süreci önceden öngörebilmeliydi!

 

Başdöndüren süreçler

Referandum sonrası paralel yapı istediği güce erişti ve Pensilvanya'daki karargah artık düğmeye basma zamanının geldiğine inandı. 2010 sonrası öyle işler yapılmaya başlandı ki, hükümet bile ne olduğunu anlayamadı. Özellikle 2011 yılı genel seçimleri öncesinde mart ayı başında Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın tutuklanmasına hükümet kanadından ciddi itirazlar geldi. Operasyonu haber alan dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Savcı Zekeriya Öz'ü bizzat arayarak gazetecilerin serbest bırakılmasını rica etti ancak hiç de hoş olmayan bir üslupla reddedildi. Bu konuşma üzerine mart ayının sonunda Savcı Öz Ergenekon soruşturmasından alındı ancak HSYK 1. Dairesi Öz'ü hükümetin baskısıyla görevden alırken terfi ettirdi ve İstanbul Başsavcı vekili yaptı. Ardından eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tutuklandı. Öz, soruşturmalardan alınmış ama daha yukarıya çıkmıştı ve arkasından gelen ekip yine onun da koordinasyonunda görevine! devam ediyordu. Hükümet özellikle İlker Başbuğ hadisesinden sonra olayın iç yüzünü iyice anlamış ama iş işten geçmişti.

40 yıldır devletin başta emniyet ve yargısı olmak üzere tüm kurumlarına hatta orduya bile adam yerleştiren ve akla gelmedik yerlerde karşımıza çıkan bu yapı, artık iktidarı ele geçirmeye hazırdı. Geçen yıl yapılan 17-25 Aralık operasyonları ve sonrasındaki operasyonlar herkesin malumu. İşler başarılı gitseydi Pensilvaya'daki zatın, zamanında Humeyni'nin İran'a dönüşü gibi bir dönüş yapması planlanıyordu. Çok şükür ki, planlar başarılı ol(a)madı.  

Hükümetin paralel yapıyla 2009 yılında başlayan ayrışması, 2011 yılı itibarıyla örtülü, 2012 yılı itibarıyla açığa çıkan ve 2013 yılından itibaren de açıktan yürütülen bir savaşa dönüştü. Bugün gelinen noktada paralel yapıyla mücadele devam ediyor ve sanırım iktidardan bağımsız olarak daha uzun yıllar da bir devlet politikası olarak devam edecek ama özellikle hukuk sistemimizde oluşturduğu büyük tahribat nasıl giderilecek?  

 

Hukuk nasıl kurtulur?

Paralel yapı hukuk sistemimizi öyle bir tahrip etti ki, hakikaten yargıya olan güvenin onarılması uzun zaman alacak. Düşünsenize, emniyetin efsane sağcı ismi Hanefi Avcı solcularla birlikte Devrimci Karargah Örgütü'nden hüküm giydi. Ergenekon aleyhinde kitaplar yazan Ahmet Şık, Ergenekoncu diye yargılandı. Daha onlarca örnek var. Kim bilir belki de Ergenekon operasyonları gerçek Ergenekoncuları gizlemek için yapıldı. Artık öyle bir noktaya gelindi ki, bu saatten sonra 'gerçek Ergenekoncular bunlar' diye bir operasyon yapılsa kimse inanmayacak.

Özellikle 'hükümeti yıkmaya teşebbüs' ve 'silahlı terör örgütü üyeliği veya yöneticiliği' suçlaması paralel hukukçular! tarafından o kadar çok insana yakıştırıldı ki, bu suçlar alelade birer eylem haline getirildi. Şimdi PKK'lılar dışında bu suçlardan kime dava açılsa, kafalarda 'kesin siyasi bir rakibi refüze etmek için yapılıyor' şüphesi olacak.

At izinin it izine bu kadar karıştığı bir ortamda hükümet bir an evvel paralel yapının yargıya bulaştırdığı virüsleri temizlemeli, onlara karşı yapılan operasyonlarda da gerçek hukukun değerlerinden taviz vermeden mücadele etmeli ki, tekrar yargıya güven tesis edilebilsin.

Tüm bunların yanı sıra, AK Parti'nin de bir özeleştiriye ihtiyacı var. Geçtiğimiz gün Sayın Cumhurbaşkanımız, "Açık konuşayım. Özeleştiri... Biz de bu konuda maalesef yanıldık, yanıltıldık ve şu anda biraz da daha erken netice alabilecekken gecikmesinin sebebi bu olmuştur" dedi. Bu itiraf önemli fakat iktidarın bu ülkeye çok ciddi bir özür borcu da var.     

 

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.