Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Bilim insanının hüznü: Fotoğrafladığım tarihi yapıların yüzde 70'i artık yok

Ömrünü ahşap yapıları fotoğraflamaya adayan Prof. Dr. Reha Günay, 1960 yılından bu yana İstanbul'da fotoğrafladığı binaların yüzde 70’nin yok olduğunu söyledi. Fotoğraflarını kitapta toplayan Günay, "İstanbul'da tarih yok edilip...

Haber Giriş Tarihi: 26.11.2014 10:03
Haber Güncellenme Tarihi: 26.11.2014 10:03
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursahaber.com/
Bilim insanının hüznü: Fotoğrafladığım tarihi yapıların yüzde 70'i artık yok
Ömrünü ahşap yapıları fotoğraflamaya adayan Prof. Dr. Reha Günay, 1960 yılından bu yana İstanbul'da fotoğrafladığı binaların yüzde 70’nin yok olduğunu söyledi. Fotoğraflarını kitapta toplayan Günay, "İstanbul'da tarih yok edilip yağmalanıyor. Kahroluyorum. Eski İstanbul’dan söz etmek mümkün değil. Bugün şehrin imar planlarını mimarlar ya da planlama büroları değil, müteahhitler yapıyor. Bunun sıkıntısı giderek artacak. Bu şehirde yaşanmaz hale gelecek." dedi.

Yükselen gökdelenler ve beraberinde yok olan tarihi konutlar mimarların ve bilim adamlarının tepkisine yol açıyor. İşte o mimarlardan biri de Prof. Dr. Reha Günay. 1960 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nden mezun olan Günay, İstanbul'da yaşanan hadiselere yaklaşık yarım asırdır şahit olan bilim insanlarından biri. Kentin hemen hemen her sokağından çektiği bir fotoğrafı var Günay'ın. Dört binin üzerinde fotoğraf çekmiş. Bu fotoğraflar arasından seçtiği yaklaşık 400 eseri 'İstanbul'un kaybolan ahşap konutları' isimli kitabında toplamış. Günay, yeni kitabı ve İstanbul'da tarihi yapıların geldiği son durumu Cihan Haber Ajansı'na (Cihan) değerlendirdi.

Fotoğraf merakının üniversite yıllarından önce başladığını anlatan Günay, "İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde okudum. 1960 yılında bir fotoğraf makinem oldu. Amerikan Haberler Merkezi diye bir kütüphane vardı. Bu kütüphaneye fotoğraf dergileri gelirdi. Oraya devam etmeye başladım. Oradan kitap dergi alır okurdum. 1955’te 6-7 Eylül olaylarından sonra Türkiye’de hiçbir ithalat yapılmıyordu. Film bile yoktu. Fotoğraf makinesi gelmiyordu. Türk sanayi de o yıllarda başladı zaten. 1960’ta bir rahatlama oldu. İlk fotoğraf makinemi aldım. Okulda aldığımız eğitimle kaybolmakta olan bu yapıları belgelemeye başladım. Kitap için 4 bin fotoğraf ayırdım. Bu kitabımda yalılar, adalar yok. Bu kitapta 400’e yakın fotoğraf var." ifadelerini kullandı.

'EV KAYBOLDUĞU GİBİ SOKAK DA GİTMİŞ'

Kaybolan İstanbul sergisi için yaptığı hazırlıklardan da örnek veren Günay, “O zaman çektiğim fotoğrafların acaba ne kadarı yerinde duruyor, bir kısmının kaybolduğunu biliyordum, bir kısmını bilmiyordum, aşağı yukarı seçtiğim bölgeleri yeninden dolaştım. Yeniden belgeledim. Eski ve yeni açılardan resimler çektim. Büyük bir kayıp var. Öyle ki bazı yerlerde ben resim çektiğim yeri bulamadım. O ev kaybolduğu gibi sokak da gitmiş. Sormak zorunda kaldım. Eski fotoğrafı elime aldım, kahvelere gittim. Hatta muhtara bile gittim. O perspektifler artık kalmamış. Bu kitaba koyduğum resimlerden yerinde olmayan çok var. Yüzde 70’inden fazlası yok. Çoğu değişmiş vaziyette restore edilenler var. Restorasyon Türkiye için bir kayıp aslında. 35 sene restorasyon alanında eğitim verdikten sonra bu işi beceremediğimizi, becerememek teknik yetersizlikten kaynaklanmıyor. Bu konuda bir istek yok, arzu yok. Doğrusunu yapmak gibi bir hedefimiz yok. Eski yapıyı bir yapı stoku olarak görüyoruz. Bundan ne kadar yararlanırız diye düşünüyoruz. Bunları korumak için yasalar var. Yapının sınırlarını aşarak acaba daha büyük nasıl bir yapı yapılabilir diye herkes onun peşinde. Korumak gibi bir düşünce yok." diye konuştu.

'ŞEHRİN İMAR PLANLARINI MİMARLAR DEĞİL, MÜTEAHHİTLER YAPIYOR'

Şehirde yükselen gökdelenlerin insanların aleyhine olduğunu ifade eden Günay şöyle devam etti: "Aynı alan üzerine daha fazla insanı yerleştirmek gibi bir çaba var. Bu bütün şehri altüst ediyor. Şehir yaşantısını insanların yaşama biçimini doğa ile olan ilişkisini ayrıca ekonomik bakımdan da çok büyük kayıp bunlar. Bir kazanç gibi görünüyor bu yüksek yapılar ama aslında bunlar insanın aleyhine yapılmış şeyler. Kente karşı işlenen bir suç aslında bu. Kentte yaşayanları mutsuzluğa çeşitli sıkıntılara hem maddi hem manevi sokan sorunlar, bunun algılanması lazım ancak kimse aldırış etmiyor. Kentsel dönüşüm projelerini de beğenmiyorum. Hepsi yoğunluk artışına yönelik. Bugün üç beş katlı binalar yıkılıyor, yerine 10-15 katlı binalar yapılıyor. Cadde ölçüleri aynı. Sokak dokusu aynı kalıyor. Bunun kanalizasyonu var. İçme suyu var. Elektrik hattı var. Telefon hattı var. Okulu var. Bütün bunları düşünecek olursanız bunların hepsi yetersiz kalıyor. Müteahhit para kazanacak diye bütün alt yapıyı siz ödüyorsunuz ama mutsuz yine siz oluyorsunuz. Çünkü trafik hiçbir zaman çalışmıyor. Garip bir nüfus peydahlanıyor büyükşehirlerde. Bu yapılar aslında yanlış bir amaca hizmet ediyor. Hizmet ettiği tek şey var o da para. Şehrin doğası giderek azalıyor. Yeşil örtüsü azalıyor. İnsan sağlığı bakımından da kötü. Bugün bir arsaya bina yapılınca tamamını betonluyorlar. Toprak havaya değmiyor. Suya değmiyor. Yağmur suyu nereye gideceğini bilmiyor. Yeraltı suları nereden beslenecek belli değil. Çok büyük sorunlar var. Bütün bunları hiç düşünmüyoruz biz. Karımıza bakıyoruz biz. Bu evi verdiğimizde acaba kaç daire alırız gibi küçük hesaplar peşinde dolaşıyorlar. Bunlara yöneticilerin karşı çıkması lazım. Onlar da bu işi serbest piyasaya bırakmışlar. Bugün şehrin imar planlarını yapanlar müteahhitler artık. Mimarlar ya da planlama büroları değil, en büyük sıkıntı bu. Bunun sıkıntısı giderek artacak. Bu şehirde yaşanmaz hale gelecek."

'TOPÇU KIŞLASI'NDAKİ AMAÇ; RESTORASYON DEĞİL MENFAAT'

Topçu Kışlası tartışmalarına da değinen Günay, "Topçu Kışlası bir sembol. Eskiyi bu şekilde canlandırmak bir restorasyon değil. Bu sadece bir menfaat. Burada boş duran bir araziden ben nasıl para kazanabilirim, düşünce bu. Zaten İstanbul’da yapılan her şey ona yönelik. Benim çocukluğumda yüzde 90’ı ahşap evlerde oturuyordu, böyle bir sokağı bile koruyamadık. Anadolu’da var. İstanbul merkezdi. Başkentti. İstanbul taklit ediliyordu. Ona rağmen biz bunu yapamadık." dedi.

'HALİÇ METRO KÖPRÜSÜ'NÜN YAPIMI ÇOK BÜYÜK YANLIŞ OLDU'

Kentleşmedeki en önemli problemin ölçek ve yapı olduğunu dile getiren Günay sözlerini şöyle tamamladı: "Her kentin bir karakteri bir ölçeği var. O ölçeği bozarsanız büyütürseniz, bu yanlış olur. İkincisi bir yapı şekli var. İkincisi bizim eski ahşap kentlerimizde en fazla üç katlı yapılar vardı, at arabasına göre oluşmuş bir sokak genişliği vardı. Şimdi biz aynı sokak genişliğini muhafaza edip onun üzerine 7-8 katlı binalar yaptığımızda zaten o kentin ölçeğini bozmuş oluyorsunuz. Her kentin bir topografyası var. Bu topografyaya göre gelişen bir yapılaşması var. Manzara var. Birtakım halkın gözünde yer etmiş rekreasyon alanları var. Çayırlar, kaynak sularının çevresi. Bunları da yok ediyoruz. Ölçeğe hiç dikkat etmiyoruz. Bunlar bozulduğu zaman o kentte kalmıyor. İstanbul’un neresine bugün İstanbul diyebiliriz ki. İstanbul’u simgeleyen belki birkaç cami olabilir. İstanbul’dan söz etmek mümkün değil. Başka bir yer İstanbul. Haliç Köprüsü çok yanlış bir hareket oldu. Boğazın altından bile tünel yaptıysak ne diye tünelle geçmedik. Çok kolay bir şey. Orada çok büyük hata yapıldı. ‘Bir tarih yok oluyor, yağmalanıyor ve ben kahroluyorum’ diyebilirim. Hatta 35 yıllık eğitim süresinde yetiştirdiğimiz öğrencilerimiz var. Bütün bunların hiçbirisi koruma ile ilgili dairelerde çalışmıyorlar."

REHA GÜNAY KİMDİR?

1937 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Reha Günay, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden 1960 yılında mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde doktora yaptı. 1994 yılında profesör olan Reha Günay, emekli olana kadar Yıldız Teknik Üniversitesi Restorasyon Anabilim Dalı’nda çalıştı. 1978’den 2011 yılına kadar Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fotoğraf Bölümü’nde Mimarlık Fotoğrafı dersleri verdi. Emekli olduktan sonra da akademik faaliyetlerini sürdüren Günay, fotoğraf çalışmalarında, kültür varlıklarının ve mimarlık eserlerinin belgelenmesi konusuna ağırlık vererek kendi hazırladığı kitaplarında kendi fotoğraflarını kullandı. 1983 – 2004 yılları arasında Ağa Han Mimarlık Ödülü'ne başvuran yapıları fotoğraflarıyla belgeledi. Arkeoloji çalışmaları, konferansları ve kitaplarının yanı sıra Reha Günay’ın fotoğraflarına yer verilen çok sayıda ulusal ve uluslararası yayın ve sergi bulunmaktadır.



En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.