Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Hitit Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Canay Umunç:

Hitit Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Canay Umunç, “bağımsızlığımızın, Egemenliğimizin, Milli Bütünlük Ve Beraberliğimizin Yegane Temeli Ülkemizi Bölmeye Çalişan Emperyalist Zihniyete Karşı Bir Ve Beraber Olmalıyız. Ülkemizde Yaşayan Ermeniler De Büyük Oyunu Görmeli, Asla Bu İdeolojik Oyunların Piyonu Haline Gelmemelidir” Dedi.

Haber Giriş Tarihi: 11.06.2016 17:41
Haber Güncellenme Tarihi: 11.06.2016 17:41
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursahaber.com/
Hitit Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Canay Umunç:
Hitit Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Canay Umunç, “Bağımsızlığımızın, egemenliğimizin, milli bütünlük ve beraberliğimizin yegane temeli ülkemizi bölmeye çalışan emperyalist zihniyete karşı bir ve beraber olmalıyız. Ülkemizde yaşayan Ermeniler de büyük oyunu görmeli, asla bu ideolojik oyunların piyonu haline gelmemelidir” dedi.
2011 yılında Fransa’da sözde Ermeni soykırımı inkarına yönelik yasa girişimleri ve 2015 yılında Avrupa Parlamentosunun sözde Ermeni soykırımını tanıması ile tırmanan krizin, Almanya’nın da katılımıyla daha da alevlendiğini dile getiren Dr. Canay Umunç, Alman Parlamentosunun Ermeni soykırımı karar tasarısını bir ret ve bir çekimser oya karşı büyük çoğunlukla kabul ettiğini hatırlattı.
Tasarının mimarının bir Türk vatandaşı olan Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir’in olmasının Türkiye’de öfkeyi artırdığına dikkat çeken Umunç, “Şimdi akıllara Almanya’nın neden sözde Ermeni soykırımının 100. yıldönümü olan 2015 yılını değil bu zamanı seçtiği sorusu geliyor. Bu sorun, soykırımlarla ilgili diğer ülkelerin aldığı kararların yanı sıra Türkiye’nin doğusunda yaşanan terör ve mülteci sorunlarıyla birlikte değerlendirilmelidir.
Bu olayın bir benzerinin 2011 yılında Fransız Parlamentosu’nda gerçekleştiğini ifade etmiştir. Fransa, 2011 yılında “Soykırımların İnkarını Cezalandıran Yasa Teklifi”ni mecliste oylamış ve 23 Ocak 2012’de İnkar yasasını Senato’da kabul etmiştir. Fransa, Ermeni soykırımının inkarını cezalandırmayı teklif ettiğinde de yine Türkiye’den çok büyük tepkiler alınmış ve büyükelçimiz Ankara’ya çağrılmıştı. Ancak 28 Şubat 2012’de bir grup milletvekili ve senatör tarafından yasanın iptali için yapılan başvuru, Fransa Anayasa Konseyi tarafından değerlendirilerek İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Fransız Anayasasına aykırı olduğu ve düşünce özgürlüğünü kısıtladığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu karar aslında Almanya Federal Meclisi açısından da emsal teşkil etmesi gereken bir karardır” dedi.
Alman askerlerinin, 1904-1907 yılları arasında Güneybatı Afrika’da Herero ve Namibyalılara karşı ırkçı imha kampanyası uyguladığını anlatan Umunç, “Emperyalist Almanlar, Afrika’nın zengin maden yataklarına gözünü dikmiş ve yerli halkı ezip sömürmek istemişlerdir. Bu katliamlar 20. Yüzyılın ilk soykırımı olarak kabul edilmektedir. Soykırım yıllarında Almanlar yerli kadın ve çocuklara tecavüz etmiş ve katletmiş ve ölüleri denek olarak kullanmışlardır. 1985 BM Whitaker Raporu’na göre yaklaşık 75 bin Güney Afrikalıyı 1904-1907 yılları arasında öldüğü ya da öldürüldüğü bilinmektedir” dedi.
Geçmişe yönelik insanlık suçlarının unutulmaması ve cezalandırılmasını amaçlayan hafıza yasaları ve soykırım yasa tasarıları gibi tarihi yasalaştırma çabalarının Ermeni meselesinin nasıl bir ideolojik propaganda aracına dönüştürüldüğünü gösterdiğine vurgu yapan Umunç, hafıza yasaları her ülkeye eşit muamele öngörmediğinden, insan hakları, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü açısından sakıncaları olan yasalar olduğunu ifade etti.
Ermeni meselesinin, tarihsel bir konu olmakla beraber ideolojik söylem ve propagandaların çarpıştığı bir arena olduğuna dikkat çeken Umunç, “Mesele, zaman zaman dış ülkeler tarafından araçsallaştırılmakta ve politik bir erk mücadelesine dönüştürülmek istenmektedir. Ermeni meselesini parlamentolarına taşıyan batılı ülkeler, bunu ya seçimler öncesinde Ermeni oylarını kazanmak için yada Türkiye’nin AB üyeliğini zora sokmak için öne sürmektedirler. Öyle ki bu tarz kararlar tarihte ara ara ele alınmış ve alınmaya da devam edilmektedir. Alman Federal Meclisi’nde, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarını tanıyan karar tasarısının oylamasında tek ret oyunu veren Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Milletvekili Bettina Kudla da Fransız mevkidaşları gibi ‘Tarihi değerlendirmek meclisin görevi değildir’ dedi. Çekimser oy kullanan Hristiyan Demokrat Birlik Partisi Milletvekili Oliver Wittke, oylamayı akıl dışı bulduğunu söyleyerek, ‘Kararın Türkiye-Ermenistan ve Türkiye-Almanya ilişkilerine katkısı olacağını düşünmüyorum. 100 yıl önce meydana gelmiş bir olayla ilgili tarihsel yargıya Türkiye ve Ermenistan’dan katılımcılarla oluşturulacak komisyonlarla varılmalıdır’ ifadelerini kullandı. Sözde Ermeni soykırımı karar tasarılarında ve metinlerinde kanıtsallık figürleri nerdeyse hiç yok gibidir. Kanıtsal olarak, söyledikleri şekillerden konuşmacılar sorumludur. Bu nedenle, bir inancı ifade ediyorlarsa, çoğunlukla onlardan inançlarının bir “kanıtını” sunmaları ve bu inançları yadsıyan başkalarıyla bir tartışma içine girmeleri beklenir. Alman Vekil Bettina Kudla, "Tarihi olayların değerlendirilmesi söz konusu ülkelerin, bu durumda da Türkiye Cumhuriyeti’nin sorumluluğundadır. Söz konusu karar tasarısı, anılan soykırım değerlendirmelerine, örneğin tarihçileri kaynak göstermemektedir” diyerek kanıtsallığın olmadığına dikkat çekmiştir. Ermeni Soykırımı inkar yasası teklifini sunan Fransız UMP milletvekili Valerie Boyer, 2015’de “Süryani Soykırımı” ile ilgili ikinci bir yasa girişiminde, “Wikipedia”yı kaynak olarak gösterdiği için Le Monde gazetesi tarafından alay konusu edilmişti” şeklinde açıklamalarda bulundu.
Almanya’da alınan kararın zamanlamasına bakılarak, bu kararın Türkiye’nin büyük bedeller ödeyerek doğuda verdiği tavizsiz terör mücadelesi ve Suriyeli mültecilere sınırlarını açma sorunu ile ilgili olduğunu savunan Dr. Canay Umunç, “Türkiye, Avrupa tarafından terör ve mülteci konularında köşeye sıkıştırılmak istenmektedir. Türkiye’de yaşanan teröre yaklaşımlar, Avrupa’da gerçekleşen terör olaylarından farklılık arz etmektedir. Fransa’da 2015 yılı başında “Charlie Hebdo” dergisine yönelik, El-Kaide tarafından gerçekleştirilen ve yalnızca 12 kişinin ölümüne sebep olan terör saldırısı bütün dünyanın tepkisini çekmiştir. Bu terör saldırısı sonrasında Fransa, terörü önlemeye yönelik önemli radikal tedbirler almıştır. Oysa ki Türkiye yıllardır terör sebebiyle büyük can ve mal kaybı yaşayan bir ülkedir ve kendi önlemlerini almaktadır. Bu önlemler, ülkemizi bölme gayreti içinde olan kişilerce Doğu bölgemizde yaşayan Kürt halkına yönelik bir saldırı varmışçasına saptırılmakta ve terör eylemlerine destek verilmektedir. Bununla beraber Batı ülkeleri Türkiye’deki teröre destek veren propaganda faaliyetlerine kendi ülkelerinde izin vermekte ve hatta bu kişilere sempati beslemektedir. Diğer bir konu da Suriye savaşı sonucunda Türkiye’ye kaçan binlerce insan yüküdür. Türkiye, bu insanların barınma, beslenme, sağlık ve bunun gibi birçok sorununu yüklenmektedir. Avrupa Parlamentosu ise Türkiye’yi vizesiz Avrupa gibi vaatlerle oyalayarak, bu sorunu Türkiye’nin sırtına yüklemeye çalışmaktadır. Ayrıca mültecilerle beraber Türkiye içine sızan terör amaçlı radikal eylemciler ise çözümlemesi gereken diğer bir sorundur” diye konuştu.
Türkiye’nin bu konu ile ilgili her türlü lobi faaliyetine karşı uyanık olması gerektiğini dile getiren Umunç, “Ülkemizin soykırım iddiaları karşısında daha güçlü durabilmesi sürekli çalışmaya, aleyhimize oluşturulacak her türlü zemine karşı uyanık olmaya bağlıdır. Bunun için de sadece 24 Nisanlarda, parlamento kararlarında savunmaya geçmemeli, bu meselenin tarihsel bir meselenin çok ötesinde ideolojik ve de stratejik bir mesele olduğunu bir an evvel fark ederek hegemonik bir mücadelenin adımlarına başlanmalıdır. Yıllarca Ermeni diasporasının edebiyattan, sinemaya, tarihten, siyasi alana değin yaptığı her türlü lobi faaliyetlerine seyirci kaldık. Sonuçta biz ne kadar kabul etmesek de bu kararlar alındığında öfkemize hakim olamıyorsak, bu olayı önemsediğimizi gösterir. Eğer önemsiyorsak, neden bir şeyler olmasını bekliyoruz. Almanya, 1918 yılında İngiltere tarafından mavi kitaba karşı beyaz kitap çıkarmış. Onlara belki de en güzel cevap Türkiye’nin kendi beyaz kitabını hazırlamasıdır. Bu konuda en önemli propaganda araçlarından medyaya da çok önemli görevler düşüyor. Alman medyası son zamanlarda Türkiye aleyhine gerçekleştirilen algı operasyonlarında önemli bir etkinliğe sahip. Evet, bizim medyamız olaya tepkisini anında geri bildirimlerle göstermiştir ve sağ medyası, sol medyası bu konuda hep bir ağız olmuştur. Canhıraş birbiriyle çatışan yazarlar bile bu konuda hem fikir olmuşlardır. Fakat bu konulara sadece belli zamanlarda değil daha çok eğilmeli. Ülkemizin en önemli değeri, milli davalar olduğunda farklılıklarını bir kenara bırakıp tek vücut, tek ses olabilmeleridir. Bağımsızlığımızın, egemenliğimizin, milli bütünlük ve beraberliğimizin yegane temeli ülkemizi bölmeye çalışan emperyalist zihniyete karşı bir olmak, birlik olmaktır. Ülkemizde yaşayan Ermeniler de büyük oyunu görmeli, asla bu ideolojik oyunların piyonu haline gelmemelidir” şeklinde açıklamalarda bulundu.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.