Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Güvenlik Uzmanı Ağar, Atatürk Havalimanı’ndaki terör saldırısını değerlendirdi

Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, İstanbul Atatürk Havalimanı’ndaki terör saldırısında istihbarat ve güvenlik zafiyeti olduğu yönünde açıklamalara ilişkin, “Fiziki güvenlik ve istihbarat ile ilgili hassasiyetleri dile dolamak, bunlar üzerinden...

Haber Giriş Tarihi: 01.07.2016 15:09
Haber Güncellenme Tarihi: 04.07.2016 15:35
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursahaber.com/
Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, İstanbul Atatürk Havalimanı’ndaki terör saldırısında istihbarat ve güvenlik zafiyeti olduğu yönünde açıklamalara ilişkin, “Fiziki güvenlik ve istihbarat ile ilgili hassasiyetleri dile dolamak, bunlar üzerinden devlet istihbarat ve fiziki güvenlik erkine inançsızlık üretmek, acımasızca, bilinçsizce saldırmak ve yaftalamak, siyasi kavganın konusu yapmak, halk deyimiyle ‘kendi ayağına sıkmaktan’ terör örgütlerinin ve onların arkasına saklanmış iradelerinin ekmeğine yağ sürmekten başka bir sonuç üretmeyecektir” dedi.
Güvenlik uzmanı Abdullah Ağar, İstanbul Atatürk Havalimanı’ndaki terör saldırısıyla ilgili yaptığı açıklamada, istihbarat ve güvenlik zafiyeti olup olmadığıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Ağar, “Atatürk Havaalanı’na yapılan saldırının Dış Hatlar Terminal girişleri ile otopark arasına sıkıştığı ve zirve noktasına da bu alanda ulaştığı görülüyor. Ancak saldırının amaçlanan zirvesi burada değil. Buna rağmen sonuçları korkunç. Son verilerle 44 can kaybı ve 250 civarında yaralı var. Bu rakamların üstüne cümle kurmak çok zor, ancak terörün oradaki asıl hedefini ve yaşanabilecek olanı analiz etmek zorundayız. Bunu anlamlandırmak için de, bize bir kıyas gerekiyor. 10 Ekim 2015 Ankara Tren Garı saldırısı, 107 kişinin hayatını kaybetmesi ve 500’ü aşkın insanın yaralanmasıyla sonuçlandı. Bu eylem; açık alanda ve 2 intihar saldırganı tarafından gerçekleştirildi. İstanbul Atatürk Havaalanı saldırısında ise; kendini patlatan 3 intihar eylemcisi, uzun namlulu silahlar, el bombaları ve patlamaların etkisini kapalı alanda katlama arzusu var. Yani çok daha güçlü bir donanımla ve çok daha büyük bir amaçla oradaydılar. Eylemi istedikleri yerde, istedikleri zamanda ve istedikleri şekilde gerçekleştirebilseler, çok daha vahim bir gerçekle karşı karşıya kalınacaktı. Ve bu sonuç, çok daha büyük bir travmaya ve derin bir kaosa dönüşecekti. Adı da büyük olasılıkla, ’Türkiye’nin 11 Eylül’ü’ olacaktı” diye konuştu.
Birkaç güvenlik görevlisinin teröristlerle eylemin amaçlanan alanı arasına girmesinin, eylemin asıl zirvesine ulaşmasını engellediğini kaydeden Ağar, “Teröristlerin; intihar eylemlerinin etkisini katlayan kapalı alana ve insan yoğunluğuna ulaşma arzusu ile bu etkiyi uzun namlulu silahlar ve el bombaları ile besleme amacı gerçekleşmedi. Unutulmaması gereken bir başka detay da insanlara birer mermi gibi saplanmak üzere bomba yeleklerine gömülmüş, ama Atatürk Havalimanı’nın duvarlarına saplanıp kalmış binlerce şarapnel parçacığıdır. Yapılan resmi açıklamalarda; ’Yaşanan ağır kayba ağırlıkla uzun namlulu silahların neden olduğu, canlı bombaların kendilerini istedikleri yerde ve zamanda patlatamadıkları ve el bombalarını kullanamadıkları...’ ifade ediliyor. Burada, ulaşmak istedikleri sonuçla ilgili tren garı saldırına kıyasla katbekat fazla, yüzlerle ifade edilecek can kaybını ve binlerle ifade edilecek yaralanmayı amaçladıklarını görmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Havalimanındaki terör eyleminin amaçları
Ağar, Atatürk Havaalanı’nda gerçekleştirilen eylemin amaçlarını ise şöyle sıraladı:
“Karar vericileri yönetmek ve yönlendirmek. Aparat örgüt ve aparat eylemin Güç-Denge-Tehdit ve Dizayn özelliklerinden yararlanarak, karar vericilere mesaj ve gözdağı vermek. Halkı, devletine ve güvenlik kuvvetlerine karşı inançsızlığa, güvensizliğe, öfkeye ve düşmanlığa sürüklemek. Halkı korkuya, derin endişeye, gelecek kaygısına, travmaya, belirsizliğe sürüklemek. Duygu, düşünce ve reflekslerini istediği kıvama getirmek ve sonrasında yapacağı eylemler ve ortamda bu kıvamı kullanmak. Halkın etnik ve mezhepsel çeşitliliği üzerinden, hassasiyetlerini, farklılıklarını ve fay hatlarını kaşımak, bunları derinleştirmek ve zamanla çatışmaya dönüştürmek. Halkın kendi çözümlerini üretmeye kalkacağı karmaşa ortamını oluşturmak. Oluşan infialin etkisiyle yapılacak kontrolsüz ve sonuçları belirsiz stratejik hamlelerle ülkeyi tuzakların, özellikle sınır ötesinde mezhepsel savaş ve çatışmaların içine çekmek. Eylemin manivela etkilerinden yararlanmak.”
Fiziki güvenlik ve istihbarat erki
Irak devletinin yaşamış olduğu süreçler sonucunda, petrolden elde ettiği yüksek ekonomik inisiyatifi sayesinde ülkesine, bilinen en yüksek fiziki güvenlik yatırımını yaptığına değinen Ağar, “Bütün ülkeyi fiyatı 300 ile 2 bin dolar arasında değişen milyonlarca patlamalara dayanıklı yoğun demir destekli, yüksek, kalın ve geçit vermez beton duvarlarla (T-Wall) donattı. Bunların arasına Abrams’lar, T-72’ler dahil olmak üzere zırhlılar tanklar ve çok güçlü tahkimatlarla desteklediği, 200-300 metrede bir önünde çakılıp kaldığınız ve kontrol edildiğiniz ‘kontrol noktaları’ oluşturdu. Bunları bildiğimiz ya da bilmediğimiz ve bugün tartışmasını yaptığımız en sofistike silah ve patlayıcı tespit sistemleriyle donattı. Sonuç, sadece Bağdat’ta 2003 işgalinden-2015 Eylülüne kadar tekli ve çoklu ölümle sonuçlanan tam 15 bin 189 terör saldırısı gerçekleşti. Yani ironik bir tesadüfle günlük saldırı ortalaması üç buçuğa denk geldi. Böylece Irak, en güçlü ve yoğun fiziki güvenlik tedbirleriyle bile terörün engellenemeyeceğini ve durdurulamayacağını ispatladı. Bir de Suriye’ye bakalım. Dünyanın en güçlü iç istihbarat ağına sahip ülkesiydi. Neredeyse herkes istihbarat elemanı ya da muhbirdi. Ülkeye giden her yabancının arkasına dahi üç beş istihbaratçı takılırdı. Sonuç, bu istihbarat erkine ve etkinliğine rağmen, iç savaşı ve terörü engelleyemedi. Oradaki durum da bildiğiniz üzere. İstihbarat erkinin ya da fiziki güvenliğin anlamsız olduğunu söylemiyorum. Elbette taktik, operatif, stratejik kapsamlarda istihbarat ve fiziki güvenliğin anlamı, etkisi ve önemi çok büyük. Ama asıl aradığımız burada değil. Gün geçtikçe daha çok kabaran, bizi kuşatmaya ve altına almaya çalışan bu karanlık dalganın göğüslenmesinde en güçlü istihbarat ve fiziki güvenlik ağlarının dahi yetersiz kalacağıdır. Etnik ve radikal terörün yükselişi, bunların asimetrik işbirliği ve sadece yaptıkları eylemleri değil, bunlar üzerinden kamuyu ve halkı gütmek isteyen hibrit özellikleri, ezberlerimizin çok ötesindedir. Asıl sorun ise artık örgütlerle taban tuttukları halklar arasındaki bağı kopartacak kavramsal, felsefi, bilinç mücadelesinin yapılamayışıdır. Güvenlik ve istihbarat erkleri hariç diğer milli güç unsurlarının bir türlü devreye girememesi, girse bile aranan sonucu üretememesidir. Sınırı aşan sorunlarda ise bağımsız inisiyatif ve işbirliği üretememek, sonuç alıcı oyun kuramamaktır” açıklamasında bulundu.
“Sizin karşınızda, istihbarat ve istihbarata karşı koyma erki olmayan örgütler varsa ve bunlar eylem yapabiliyorlarsa, o zaman gerçekten bir istihbarat zafiyeti vardır”
“Sizin karşınızda, istihbarat ve istihbarata karşı koyma erki olmayan örgütler varsa ve bunlar eylem yapabiliyorlarsa, o zaman gerçekten bir istihbarat zafiyeti vardır” ifadesini kullanan Ağar, “Sizin karşınızdaki sizinkinden daha yüksek erki olan istihbarat servislerin desteklediği ve himaye ettikleri örgüt ya da örgütler yoksa işte o zaman gerçekten bir istihbarat zafiyeti vardır ya da profesyonel terörün fiziki güvenlik tedbirleriyle ilgili geliştirdiği etkin çözümlerden, gizlilikten, maskeden ve diğer kabiliyetlerden haberiniz yoksa, rahatlıkla ülkenin fiziki güvenlik yapılanmasını yerin dibine batırabilirsiniz. Bir diğer taraftan, konunun birebir muhatabı olan Polis İstihbarat Teşkilatının ‘paralellik üzerinden’ yakın geçmişte nasıl kırılmaya uğradığını, hafıza ve erkinin nasıl zarar gördüğünü ve ‘istihbarat zafiyeti’ başlığının nasıl konusu olduğu anlamak gerekiyor. Tabii bir de önlenemeyen bu olaylar üzerinden bize olan büyük maliyeti” dedi.
“Kendi içimizde kavga etmek için bile bir vatana, bir devlete ve bizi koruyan askere, polise ve istihbaratçıya ihtiyacımız var”
Güvenlik uzmanı Ağar, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bugün bütün fiziki güvenlik ve istihbarat güçlerinin bilinçsiz-hoyrat etkinliğine ve gücüne rağmen Irak ve Suriye’nin temel gerçeği şudur; her iki ülkenin de en başta devletinin kafasına vurulmuş devletleri dağıtılmış, ordularını kafasına vurulmuş orduları dağıtılmıştır. İnsanlarının ise ordu ve devletlerine inançları yitirmesi istenmiştir. Ve bir başka acı bir gerçekle ve çok daha karmaşık metotlarla, bunların bir başka benzerleri Türkiye’de uygulamaya konulmuştur. Bugün hala tehdidinin büyüklüğünü, gücünü ve inisiyatiflerini kavrayamadığımız etnik ve radikal kökenli terör, terörün diğer bileşenleri ve bunların bileşik ve hibrit paydasının temel hedefi, devlet, ordu ve halkı parçalamak, kendi gücünü kendine karşı kullanmasını sağlamaktır. Şuursuz halimizin sonucuna örnek olsun için, Musul şehrinin düşmesinin asıl nedeni; 600-700 kişilik radikal terörist gücü değil, devletine ordusuna inanmayan, birbirine düşen, direnç üretmek yerine bir tarafıyla kaçmayı ve dağılmayı, diğer tarafıyla terörün örgütlerine kucak açmaya ve kendi kaos çözümlerini üretmeye kalkmış halk, devlet ve güvenlik yapılanmalarıdır. Geçen kış 3 bin metre rakımın üstündeki Hakkari İkiyaka dağlarında bedenlerden bedenlere atlaya atlaya, o dağdaki üçü şehit, geri kalan otuza yakını gazinin çarpılmasına neden olan yıldırımlı sağanağa benzer şekilde, karşı karşıya kaldığımız bu varoluş mücadelesinde, kurumlar içi öz eleştiri ve geri beslemenin konusu olan fiziki güvenlik ve istihbarat ile ilgili hassasiyetleri dile dolamak, bunlar üzerinden devlet-istihbarat ve fiziki güvenlik erkine inançsızlık üretmek, acımasızca bilinçsizce saldırmak ve yaftalamak, siyasi kavganın konusu yapmak, halk deyimiyle ‘kendi ayağına sıkmaktan’ terör örgütlerinin ve onların arkasına saklanmış iradelerinin ekmeğine yağ sürmekten başka bir sonuç üretmeyecektir. Unutmamak gerekiyor; kendi içimizde kavga etmek için bile bir vatana, bir devlete ve bizi koruyan askere, polise ve istihbaratçıya ihtiyacımız var. Bugün bunlar yitik malı olan ülkelerin hali, hemen dibimizdedir. Bugün PKK-IŞİD ve yancıları üzerinden karşı karşıya kaldığı Iraklaşma, Suriyeleşme ve kendi içine çökme tehdidi, siyasetin, siyaset üzerinden üreyen husumetin ya da sokak ağzının ucuz konusu değildir. Ortak akıl, ortak ruh, ortak strateji ve ortak eylem üretmek zorunda olduğumuz ulusal güvenliğe, geleceğe ve varlığa dair bir beka sorunudur.”
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.