Gençlik ve Spor Bakanı Kasapoğlu önceki Kulüpler Birliği ve TFF alt liglerdeki dernek başkanları ile yaptığı ‘Çalıştay’da alt yapının önemine dikkat çekerek ‘Herkes artık ayağını yorganına göre uzatsın’ demiş ve eklemiş: ‘Futbolda ithal eden değil ihraç yapan ülkeye dönmeliyiz…
Çok doğru bir tespit çünkü Türkiye ‘ihraç kotasına’ yıldız futbolcu koyamadığı sürece, bu oyunda evrensel boyutlara ulaşması mümkün değildir.
Bizim ülkemizde ‘erkek çocuk’ futbol oynamak için doğar… 40 yıl öncesine kadar ‘ailenin büyükleri’ erkek çocukların futbolcu olmasını istemezlerdi. ‘Okumak adam olmak’ ailelerin bir numaralı hedefi idi, çocukları için… Futbolcu olmak ‘serseriliğin ilk aşaması’ idi ve bu etabı yeni ‘yanlış yollar’ izlerdi.
Çünkü yarım asır önce, ‘çuval çuval’ para yoktu futbolcuya!
Günümüzde hiç bir iş kolu "futbol" gibi kısa sürede bu kadar "para yumurtlamamakta" ve bu işi yapanı 3-5 beş yılda dolar-euro zengini edememektedir.
Yarım asır önce çocuğu futbol oynadığı için horlayan hırpalayan "aile büyükleri" ‚ şimdi topu milli piyango-süper loto gibi şans oyunlarının üstünde bir "servet kasası" görmekte‚ futbol sahalarına yönelen evlatlarını dışlamak yerine teşvik etmektedir‚ bilakis...
Babalar şimdi futbolu bizim çocukluk yıllarımızın "bir koy on al" diyen bir fırdöndü aletinin yüz bin kat önündeki "ikramiye çıkaran" bir araç olarak görmekte‚ hiç niyetli olmayan erkek çocukları bile‚ ‘topa sevk etmek’ için çeşitli vesilelere "çanak" tutmaktadır.
Mesela; Bursa’dan Avrupa’ya açılan Zeki Çelik ve Enes Ünal başta olmak üzere Cengiz Ünder, Yusuf Yazıcı, Okan Kabak, Çağlar Söyüncü, Okay Yokuşlu gibi isimlerin hayat öykülerine baktığınızda aile desteği ve hoca telkinlerinin büyük rol oynadığı anlaşılır.
Ne yazık ki, 83 milyonluk bir ülke olarak milli takım iskeletini 3,5 milyon insanımızın yaşadığı Avrupa’daki gurbetçilerin oluşturması düşündürücü!
Benim gözlemim şudur...
50 yıl önceki nesil "ana - baba uyumu" bakımından‚ şehirlerin oksijen ve yeşillik oranında daha "özgürcü olması" yönünden‚ futbolculuk daha kalite ve usta işi ürünler verirdi.
Şimdi göçlerin sebep olduğu karışık yaşam, üstüne üstlük şehirlerin hem arsa hem oksijen olarak müthiş bir gerilemeye uğraması‚ "futbolcu modeline" müthiş bir erozyon getirmiştir.
Türkiye yabancı oyuncu konusunda daha "akli bir sınırlandırma" kullanmazsa‚ mevcut futbol okulları ve alt yapı tesislerine bina ve bol saha dışında "daha doyurucu" bir eğitim müfredatı ve işin ehli hocalar koyup kaliteli mal üretmezse‚ biz futbolda ülke olarak ne evrensel bir iddiacı oluruz‚ ne de "ihraç kotasına" futbolcu koyabiliriz...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mustafa ÖZKESKİN
Geçmişten Günümüze
Gençlik ve Spor Bakanı Kasapoğlu önceki Kulüpler Birliği ve TFF alt liglerdeki dernek başkanları ile yaptığı ‘Çalıştay’da alt yapının önemine dikkat çekerek ‘Herkes artık ayağını yorganına göre uzatsın’ demiş ve eklemiş: ‘Futbolda ithal eden değil ihraç yapan ülkeye dönmeliyiz…
Çok doğru bir tespit çünkü Türkiye ‘ihraç kotasına’ yıldız futbolcu koyamadığı sürece, bu oyunda evrensel boyutlara ulaşması mümkün değildir.
Bizim ülkemizde ‘erkek çocuk’ futbol oynamak için doğar… 40 yıl öncesine kadar ‘ailenin büyükleri’ erkek çocukların futbolcu olmasını istemezlerdi. ‘Okumak adam olmak’ ailelerin bir numaralı hedefi idi, çocukları için… Futbolcu olmak ‘serseriliğin ilk aşaması’ idi ve bu etabı yeni ‘yanlış yollar’ izlerdi.
Çünkü yarım asır önce, ‘çuval çuval’ para yoktu futbolcuya!
Günümüzde hiç bir iş kolu "futbol" gibi kısa sürede bu kadar "para yumurtlamamakta" ve bu işi yapanı 3-5 beş yılda dolar-euro zengini edememektedir.
Yarım asır önce çocuğu futbol oynadığı için horlayan hırpalayan "aile büyükleri" ‚ şimdi topu milli piyango-süper loto gibi şans oyunlarının üstünde bir "servet kasası" görmekte‚ futbol sahalarına yönelen evlatlarını dışlamak yerine teşvik etmektedir‚ bilakis...
Babalar şimdi futbolu bizim çocukluk yıllarımızın "bir koy on al" diyen bir fırdöndü aletinin yüz bin kat önündeki "ikramiye çıkaran" bir araç olarak görmekte‚ hiç niyetli olmayan erkek çocukları bile‚ ‘topa sevk etmek’ için çeşitli vesilelere "çanak" tutmaktadır.
Mesela; Bursa’dan Avrupa’ya açılan Zeki Çelik ve Enes Ünal başta olmak üzere Cengiz Ünder, Yusuf Yazıcı, Okan Kabak, Çağlar Söyüncü, Okay Yokuşlu gibi isimlerin hayat öykülerine baktığınızda aile desteği ve hoca telkinlerinin büyük rol oynadığı anlaşılır.
Ne yazık ki, 83 milyonluk bir ülke olarak milli takım iskeletini 3,5 milyon insanımızın yaşadığı Avrupa’daki gurbetçilerin oluşturması düşündürücü!
Benim gözlemim şudur...
50 yıl önceki nesil "ana - baba uyumu" bakımından‚ şehirlerin oksijen ve yeşillik oranında daha "özgürcü olması" yönünden‚ futbolculuk daha kalite ve usta işi ürünler verirdi.
Şimdi göçlerin sebep olduğu karışık yaşam, üstüne üstlük şehirlerin hem arsa hem oksijen olarak müthiş bir gerilemeye uğraması‚ "futbolcu modeline" müthiş bir erozyon getirmiştir.
Türkiye yabancı oyuncu konusunda daha "akli bir sınırlandırma" kullanmazsa‚ mevcut futbol okulları ve alt yapı tesislerine bina ve bol saha dışında "daha doyurucu" bir eğitim müfredatı ve işin ehli hocalar koyup kaliteli mal üretmezse‚ biz futbolda ülke olarak ne evrensel bir iddiacı oluruz‚ ne de "ihraç kotasına" futbolcu koyabiliriz...