Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Erdoğan neden hedefte?

Yazının Giriş Tarihi: 14.04.2017 00:04
Yazının Güncellenme Tarihi: 14.04.2017 00:04

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan uzun bir süredir batı ittifakının ve onların yerli işbirlikçilerinin hedefinde. Peki, ne oldu da kuruluş aşamasından itibaren başta ABD ve AB olmak üzere batı ittifakı tarafından desteklenen AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan bugün hedef tahtasına kondu? Bu durumun analizini sağlıklı yapabilmek için biraz daha gerilere, hikayenin başlangıcına gitmek gerekiyor.

AK Parti bir ABD projesi miydi?

Eğer sonrasında yaşanılanları ve bugünkü durumu göz ardı ederek olaya bakarsak evet öyleydi diyebiliriz. 2001 yılından itibaren AK Parti'ye ABD ve AB açıkça destek verdi. Hatta Erdoğan, daha hiç bir resmi devlet görevi yokken beyaz saraya davet edildi. İsrail'le, AB ile ABD ile çok iyi ilişkiler kuruldu. Bazı sözler, taahhütler verildi. Birinci AK Parti dönemi diyebileceğimiz bu süreçte, söz konusu ilişkilerin kurulmasında ise başrolü FETÖ oynadı. İşin özeti, AK Parti FETÖ ile bir koalisyon ortağı gibi hareket ederek batı ittifakının cici çocuğu oldu ve onların desteğini aldı. Eğer FETÖ'nün kefaleti olmasaydı batılıların gözünde akredite olamazdı.

Başka yolu var mıydı?

Tayyip Erdoğan'ın bugün 'eski Türkiye' olarak tanımladığı o dönemde maalesef iktidara gelebilmenin ya da geldiğinizde kalıcı olmanın başka yolu yoktu. Hatırlayın o dönemde; "BOP'un eş başkanıyım, Irak'taki ABD askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmeleri için duacıyım, bizim hedefimiz modern AB'ye tam üyeliktir, bizim gündemimizde başörtüsü sorunu yok" gibi cümleler kuran bir Erdoğan vardı.

Eğer o günlerde Erdoğan vefat etse, emin olun batının iktidara getirdiği ve onların adamı olan bir lider olarak tarihe geçerdi. Çok şükür ki, böyle olmadı.

O gün için Erdoğan'ın ya da ülkesinin geleceğini değiştirmek için iktidara gelmek isteyen farklı bir vatansever liderin başka bir şansı yoktu. Üstelik daha kısa bir süre önce, halkın desteğine rağmen Necmettin Erbakan'ın ve onun partisinin başına gelenler ortadayken.

Tedbirle bile kıl payı iktidar

Erdoğan o yıllarda tam bir sırat köprüsünden geçti. Kendisinden nefret eden NATO'cu generalleri ABD sayesinde frenlese de üzerinde ordunun çok ciddi bir baskısı vardı. Devlet içindeki klikler her yönden üzerine geliyordu. Hele bir de AB, ABD ve İsrail'in desteğini almasaydı o günleri atlatamaz, sonu Erbakan'dan çok daha kötü olurdu.

Tüm bunları yapmasına rağmen, partisi için Anayasa Mahkemesi'nde açılan uydurma kapatma davasından sadece 1 oyla kurtulabildi. O gün batının bu desteği olmasa bugün ne AK Parti, ne Erdoğan, ne de onun kurmayları siyasi hayatta olmayacaktı. O yüzden o süreçte batı ve kullanışlı itleri FETÖ ne istediyse vermek zorundaydı. Tüm tavizlere rağmen kıl payı iktidarda kaldığının altını da tekrar çiziyorum.

Sonra ne oldu?

AK Parti'nin beşinci iktidar yılı bittiğinde yani 2007-2008 yıllarında Erdoğan artık devlette muktedir olmaya başlamıştı.

Düzelen ekonomiyle ve artan yatırımlarla birlikte Cumhuriyet döneminin altın çağı yaşanıyordu. Sağlık sistemi düzeltilmiş, paradan altı sıfır atılmış, vatandaşın ve hazinenin (tüm yatırım hamlelerine rağmen) cebi para görmeye başlamıştı.

Artık önünü görebilen, uzun vadeli yatımlar planlayabilen ve küresel sermayeden pay almayı başaran bir Türkiye vardı.

Orduda ve yargıda devlet içindeki o kliklerin etkisi de azalınca Erdoğan artık kendi doğruları istikametinde yerli ve milli politikalara yöneldi. İşte tam da işin kırılma noktası burası oldu.

Diktatör Erdoğan

Malum medyamızın o yıllarda sık sık yaptığı 'eksen kayması' haberlerini ve FETÖ'nün ileri gelenlerinin 'AB ve ABD ile ters düşmemeliyiz' açıklamalarını hatırlayın. AB ve özellikle de ABD'nin yörüngesinden çıkan, kendi ülkesini önce bölgesel, sonra da küresel bir güç yapmak için politikalar geliştiren Erdoğan, egemen güçlerin artık gözden çıkardığı bir liderdi.

Artık BOP'tan bahsetmeyen, IMF'ye olan borcunu bitiren, bölge ülkeleriyle ve kendi hinterlandıyla ilişkiler geliştiren, ABD'nin İran ambargosunu delen, dolar yerine altınla uluslararası ticaret yapan, İsrail'e, AB'ye, ABD'ye, NATO'ya ve BM'ye karşı yanlışlarını haykıran bir Tayyip Erdoğan'ı devirmek için artık her yol mubahtı ve içeride çok sayıda yerli! İşbirlikçi de hazırdı.

Erdoğan hemen diktatör ilan edildi, tıpkı 100 yıl önce Sultan II. Abdülhamid'i 'kızıl sultan' ilan ettikleri gibi. İşte son 5 yıldır ülkemize yaşatmaya çalıştıkları krizlerin arka planının özeti bu yazdıklarımdır.

Referandum kritik bir viraj

Her şeyi denediler ama milletin kendi liderine sahip çıkmasıyla başarıya ulaşamadılar. Vazgeçtiler mi? Hayır. Fırsat buldukları an tekrar deneyecekler. O yüzden içeride safları sık tutmamız ve çözülmememiz lazım. O yüzden ne olur pazar günü ülkemizin geleceği için çok iyi düşünün ve öyle oy verin.

Özellikle Erdoğan ile arası çok da iyi olmadığı halde Devlet Bahçeli'nin bu işe neden bu kadar hararetle (kendi siyasi geleceğini de tehlikeye atarak) destek verdiğini düşünün. Dönmek üzere olduğumuz bu kritik 100 yıllık virajda, safları ne kadar sık tuttuğumuzun en iyi göstergesi bu referandumun sonucu olacaktır.  

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.