Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Eczacı yemini

Yazının Giriş Tarihi: 11.04.2020 00:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.04.2020 00:02

Üniversitelerin lisans eğitimi  altı yıl olan Tıp Fakültelerinden sonra  öğrenim süreci beş yıl süren iki fakülte daha var.

Biri veterinerlik diğeri Eczacılık.

Yani yüksek öğretim sistemi çeşitli  fakültelerde okuyanların mesleklerini öğrenmeleri için genel olarak dört yıllık süreyi yeterli bulmuş ama bu meslek dalları için yeterli görmemiş,birer yıl daha koymuş üzerlerine.

Bu da son derece makul çünkü zaten her ikisi de tıp biliminin bileşenleri.

Yazıya böyle girmemim sebebi şu;

Eczahaneler o kadar hayatımızın içinde elimizin altında ki zaman zaman  onları da mahallenin kasabı,marketi,nalburu,tamircisi gibi esnaftan sayma yanlışına düşüyoruz.

Dolayısı ile de mesleğin taşıdığı önemi tam anlamı ile idrak edemiyoruz.

Ancak bu noktada çokta kasıtlı  sayılmayız;

Eczacı,eczacı kalfası,eczane çalışanı öylesine bizden, bize aitler ki..

Aynı çay ocağından çay içip, aynı dürümcüden dürüm ısmarlıyor,aynı marketten alış veriş yapıp,aynı cadde de aynı sokakta ömür tüketiyoruz.

Eczacı ağabeylerimiz,amcalarımız,ablalarımız var.

Aileden sayıyoruz.

Bazen öyle sahipleniyoruz ki eczahanelerimizi,doktorun yazdığı ilacı hemen hastanenin/ sağlık ocağının yanı başında ki eczahanelerden değil artık nerede oturuyorsak illa ki kendimize ait gördüğümüz  eczahanemizden alıyoruz.

Buraya kadar çok iyi de,

Yanıldığımız nokta, varlık sebeplerini sadece karlılık olduğunu  düşünüp,eczahaneleri sıradan ticarethane olarak nitelendirip  yaptıkları işin reçetelerde yazılı ilaçları raflardan  alıp bize vermek ve raporlarımızı bilgisayardan çıkartmakla sınırlı olduğunu sanmamız.

Bu algının oluşmasında  çeşitlilik adına ilaç ve tıbbı malzemeler dışında oyuncak,şeker vs  satarak işin ruhunu zedeleyen eczahaneler de çok masum değiller hani.

Ama konumuz bu değil.

Elbet sizin de dikkatinizi çekmiştir.

Eczacının masasının üzerinde bazen tezgahında  göz kararı 15 cm santim kalınlığında en azından benim gördüklerim öyleydi ye yazıyorum  yesil ciltli , normal kitap formatından daha uzun boylu üzerinde Farma list yazan  bir rehber bulunur.

İçinde kim bilir hangi hastalıklar için üretilmiş  kaç bin ilacın özellikleri yazar.

Kim mi bilir ?

İşte o eczacı bilir.

Bilir çünkü eczacılık önce yemin ile başlar.

Ben yemin metninin güncellenmiş halini yazdım aşağıda

İlk metni okumak isteyenler Gooogle a müracaat edebilirler.

Diyorlar ki eczacılar yeminlerinde;

‘’Eczacılık mesleği üyeleri arasına katıldığım bu andan itibaren,

Hayatımı insanlık hizmetine adayacağıma / İnsan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime/Bilgilerimi insanlık yararına kullanacağıma/   Mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma / Hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı göstereceğime / Din, milliyet, ırk, cinsiyet, kültür ve politik görüş farklarının vazifemle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime /Sağlık çalışanları ile güven ilişkisi ve etik işbirliği içinde çalışacağıma / Mesleğimin gelecekteki üyelerinin yetiştirilmesine katkıda bulunacağıma / İnsanlığa daha iyi hizmet edebilmek için mesleki bilgilerimi sürekli güncelleyeceğime / Mesleğimi dürüstlük ve şerefle yapacağıma

Namusum ve vicdanım üzerine and içerim.’’

Üzerine and içilen namus ve vicdan olunca yeminin içeriği  ve eczacıyı bağlayıcılığı çok daha rahat anlaşılıyor.

Yemin metni aslında mesleğin manifestosu .

Onları pek çok meslek dalından ayıran en büyük özellikleri de bu.

Eczahanelerini her sabah bu yeminlerine sadık kalarak açmaları.

Mesleğin bir de nöbetçilik zorunluluğu var ki onu da atlarsam kelemim gönül koyar bana.

Soygundan tacize,saldırıdan tehdide açık risk alarak yanlış bilmiyorsam 24 saat sürdürdükleri nöbetlerinde  aynı zamanda sağlığımızın bekçiliğini yapmaları da hizmet tanımlarının ayrılmaz bir parçasıdır.

Şu Koronavirüs ile tüm sağlık çalışanlarının cansiperane mücadele ettiği günlerde sağlıkçıların ayrılmaz bir bileşeni olan eczahanelere sosyal medya da yapılan mesnetsiz ithamları ve saldırıları gördükçe şekerim yükseliyor.

Ben elbette eczacı değilim.Eşimin ilaçlarımı aldığı eczahanenin dışında eczacı tanıdığım bile yok denilebilir.

Bu güne dek  onlarca Tv programı, yüzlerce söyleşi yaptım.Yedi adet Fark Yaratanlar Ödül Töreni organize ettim ancak bir kez olsun Eczacılar Odasıyla yolum bile kesişmedi.

(Keşke kesişeydi.Bunu kendi eksikliğim olarak  görüyorum.Dilerim bu yıl onları da Sivil Gündem’in sahnesinde ağırlayarak hatamı telafi olanağı bulurum.)

Dolayısı ile bu yazıyı bir yerlere şirin görünmek adına filan yazmadım.

Ama Sezarın hakkını da Sezara vermemekte olmaz.

Öncelikle bilinmesi gerekir ki;

Yemine tabi olan bu mesleğin erbapları her şeyden önce esnaf değil bilim insanıdırlar.

Faaliyetlerinin ana konusunu insanlara ilaç danışmanlığı yapmaları oluşturur.

(Danışmanlık deyince aklıma geldi;bazı mesleklerde bu danışmanlık meselesi ayrıca bir tarife ile ücrete tabi iken,eczacılar bizim doğru olarak soramadığımız sorularımıza bile uzun uzun açıklamalar yaparlarken hiçbir ücret talep etmiyorlar.)

Rahatsızlık ne olursa olsun tedavisinin  her aşamasında gerekli olan  ilacın temini,temininden de öte hastanın ilac ile ilgili eğitimi görevlerinin ana gereğidir.

Kısacası eczacılar tüm sağlık kuruluşlarının yükünü azaltan bazen de sırtlayan birinci derece sağlık hizmeti sunan vazgeçilmezlerimizdendir.

Şu anda fiyatları tavan yapmanın ötesine geçerek o tavanı delmiş kolonya,maske vs nin fiyat belirleyicisi de onlar değildir.

Kimler olduğunu ismen değilse bile cismen hepimiz biliyoruz.

Ancak şimdilik sadece İstanbul’da, takiben de tüm ülkede   ücretsiz dağıtılacak maskelerin halka ulaşmasında üstlendikleri rol gönüllü olarak onlarındır.

Son olarak bir de şunu yazayım;

Hani o kanıksadığımız belki de ritüel bir uygulama sandığımız aldığımız ilaçların kutularının üzerine günlük dozun ve zaman diliminin eczacı ya da kalfası tarafından yazılması hususu var ya,

İşte o da sanırım dünya da bizim eczacılarımıza özgü.

O minicik minicik yazılmış Latince ağırlıklı prospektüslerle cebelleşip,dozu ve zaman dilimi bulmak için heder olmayalım diye,hem anlatırlar hem de yazıverirler kutuların üzerine.

Sabah aç karnına bir tablet

Yatmadan önce iki damla…

Bazen de ilacın adını hatırlamayız da kutu üzerinde ki,görseli tarif ederiz;Şu kutusunda kiraz olan şuruptan filan diye;

Ona da kızmazlar biz sözümüzü bitirmeden ilacı koyarlar tezgahın üzerine.

Bu da bizim eczacılarımıza özgüdür büyük olasılıkla.

Demem o ki;

Eczacılar,Eczacı Kalfaları, eczane ve ecza depoları çalışanları, satıcılıklarının  yanı sıra ilaçlar konusunda da ağır eğitimler alan İlaç Mümessilleri, ve tabi ki ilaçları eczahane eczahane motorsikletleri ile kelle koltukta dağıtan ilaç kuryeleri bu pandemi sürecinde (elbette sonrasında da) asla yıpratılmamalı aksine hepimizin ihtiyacı olan moral ve motivasyonlarının erozyona uğramasına sebep olunmamalıdır.

Hani diyorlar aynı gemideyiz diye;

Geminin kaptanı artık tüm bileşenleri ile sağlıkçılar.

Bize düşen yelkenlere üflemek…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.