Hanımlar çok daha iyi bilirler de, erkeklerin de konudan bi haber oldukları söylenemez.
Adına sadece bizim düdüklü dediğimiz, literatürde buharlı olarak adlandırılan tencereden söz ediyorum.
Her ne kadar içindekileri düdüğün pişirdiği yönünde yanlış bir algı oluşmuşsa da, işlevi bakımından çok önemli buharlı-düdüklü tencere.
Tencere 14. Yüzyılda kullanılmaya başlayarak son derece hızlı bir gelişimle bugünkü şeklini daha o yüz yılda almış.
Ancak, o zamanlar sadece yemek pişirmek için değil, su kaynatmak hatta içinde çamaşır yıkamak için bile kullanılan toprak, seramik, bakır vs. malzemelerden yapılan tencerenin sıcak-soğuk farkından etkilenip çatlaması toplumsal bir sorun olmuş ve çözümler aranmaya başlanmış.
Düdüklü tencerenin icadı da bu dönemlere rastlıyor.
Özellikle çevrilince tencerenin ağzını içten sıkı sıkı kapatması ve buharın kaçmasına mani olması ile ün yapan bu buluş kısa sürede mutfak fenomeni olmuş.
Buluşun gerçek anlamda popüler olması ‘Bir ordu midesi üzerinde hareket eder’diyen Napoleon Bonaparte sayesinde gerçekleşmiş.
Napoleon’un askerlerinin yiyecek ikmalinin sağlıklı yapılamadığından şikayetçi olması ve bu sorunu çözmek için parasal ödül vaat etmesi üzerine Fransız şef Nicholas Appert, tencereyi geliştirerek günümüzdekine benzer pratik bir düdüklü tencere haline getirip yaygın şekilde kullanılmasını sağlamış.
Düdüğün önemine gelince;
Düdüklü tencerenin kapağında herhangi bir patlama tehlikesine karşı, istenen basınca, dolayısıyla pişme derecesine göre ayarlanabilen bir subap var. Basınç ayarlananın üstüne çıkınca subap açılır, buhar buradan dışarı kaçar, hızla çıkan buharın çıkardığı düdük sesi de etrafı olaydan haberdar eder.
Yani,
Düdüklü tencerede buhar dışarı kaçamadığından tencerenin içindeki basınç gittikçe artar, dolayısıyla su 100 derecede kaynamaz, tenceredeki sıcaklık 130 dereceye kadar çıkar. Böylece pişirilmesi istenen besinlerin ısısı suyun kaynama derecesinden çok daha yükseğe ulaşır.
Ez cümle,
Düdüklü tencerenin düdüğünü kapatırsanız, içinde ki suyun kaç dereceye kadar çıkacağını hesap edemezsiniz.
Supabın ayarıyla oynamaya gelmez.
Tencerenin sapı pembe olmuş mavi olmuş hiç fark etmez.
Fizik der ki;
Sıkışan buhar patlar.
Hele ki düdüklünün düdüğü bozulmaya görsün.
Mazallah…
Eee ne alaka?
Emin olun kel değil…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Olcay ERÖZDEN
Düdüklü Tencere
Hanımlar çok daha iyi bilirler de, erkeklerin de konudan bi haber oldukları söylenemez.
Adına sadece bizim düdüklü dediğimiz, literatürde buharlı olarak adlandırılan tencereden söz ediyorum.
Her ne kadar içindekileri düdüğün pişirdiği yönünde yanlış bir algı oluşmuşsa da, işlevi bakımından çok önemli buharlı-düdüklü tencere.
Tencere 14. Yüzyılda kullanılmaya başlayarak son derece hızlı bir gelişimle bugünkü şeklini daha o yüz yılda almış.
Ancak, o zamanlar sadece yemek pişirmek için değil, su kaynatmak hatta içinde çamaşır yıkamak için bile kullanılan toprak, seramik, bakır vs. malzemelerden yapılan tencerenin sıcak-soğuk farkından etkilenip çatlaması toplumsal bir sorun olmuş ve çözümler aranmaya başlanmış.
Düdüklü tencerenin icadı da bu dönemlere rastlıyor.
Özellikle çevrilince tencerenin ağzını içten sıkı sıkı kapatması ve buharın kaçmasına mani olması ile ün yapan bu buluş kısa sürede mutfak fenomeni olmuş.
Buluşun gerçek anlamda popüler olması ‘Bir ordu midesi üzerinde hareket eder’diyen Napoleon Bonaparte sayesinde gerçekleşmiş.
Napoleon’un askerlerinin yiyecek ikmalinin sağlıklı yapılamadığından şikayetçi olması ve bu sorunu çözmek için parasal ödül vaat etmesi üzerine Fransız şef Nicholas Appert, tencereyi geliştirerek günümüzdekine benzer pratik bir düdüklü tencere haline getirip yaygın şekilde kullanılmasını sağlamış.
Düdüğün önemine gelince;
Düdüklü tencerenin kapağında herhangi bir patlama tehlikesine karşı, istenen basınca, dolayısıyla pişme derecesine göre ayarlanabilen bir subap var. Basınç ayarlananın üstüne çıkınca subap açılır, buhar buradan dışarı kaçar, hızla çıkan buharın çıkardığı düdük sesi de etrafı olaydan haberdar eder.
Yani,
Düdüklü tencerede buhar dışarı kaçamadığından tencerenin içindeki basınç gittikçe artar, dolayısıyla su 100 derecede kaynamaz, tenceredeki sıcaklık 130 dereceye kadar çıkar. Böylece pişirilmesi istenen besinlerin ısısı suyun kaynama derecesinden çok daha yükseğe ulaşır.
Ez cümle,
Düdüklü tencerenin düdüğünü kapatırsanız, içinde ki suyun kaç dereceye kadar çıkacağını hesap edemezsiniz.
Supabın ayarıyla oynamaya gelmez.
Tencerenin sapı pembe olmuş mavi olmuş hiç fark etmez.
Fizik der ki;
Sıkışan buhar patlar.
Hele ki düdüklünün düdüğü bozulmaya görsün.
Mazallah…
Eee ne alaka?
Emin olun kel değil…