Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

DP Milletvekili Faruk Nafiz Çamlıbel

Yazının Giriş Tarihi: 01.12.2020 00:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.12.2020 00:02

Demokrat parti Milletvekilliği yapmış olan ve 27 Mayıs 1960 darbesin de yassıada da işkence gören değerli eğitimci ve şair Faruk Nafiz Çamlıbel'i bizim dol yazarlar, gazeteciler pek sevmez, anlatmaz ve deyim yerindeyse tarihten silip unutturmaya çalışırlar. Demokrat parti mensupları özellikle zindan duvarları şiirini ve Faruk Nafiz Çamlıbel'i iyi tanimalıdır.

18 Mayıs 1898 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası, Orman ve Maadin Nezareti memurlarından Süleyman Nazif Bey, annesi Fatma Ruhiye Hanım’dır.

İlk ve ortaöğrenimini Bakırköy Rüştiyesi ile Hadika-i Meşveret İdadisi’nde tamamladı. Şiire çocuk yaşlarda başladı. Yazarın ifadesine göre ilk şiiri “Saat”, "Çocuk Dünyası" adlı bir dergide yayımlandı (1914).

Bir süre tıp öğrenimi gördükten sonra okuldan mezun olmadan ayrıldı ve gazeteciliğe başladı. 1917-1918’de Ati Gazetesi’nin yazı işlerinde çalıştı. 1922’de gazetenin temsilcisi olarak Ankaraya gitti.

1922’de Kayseri lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Kayseri’de kaldığı iki yıllık dönemde Milli mücadele havasını çok yakından yaşadı. Geleceğin ünlü şairi Behçet Kemal onun Kayseri Lisesi’nde öğrencisi oldu. Şair, o dönem Kayseri Lisesi’nin marşını da kaleme aldı.

1924’te Ankara Erkek Muallim Mektebi'nde edebiyat öğretmenliğine geçti; ardından Ankara kız Lisesi'nde öğretmenlik yaptı. Ankara Kız Lisesi Marşı'nın güftesini yazdı. 1932’ye kadar yaşadığı Ankara’da cumhuriyetin kuruluşuna tanıklık etti. 1924’te “Çoban Çeşmesi”, 1928’de “Suda Halkalar” isimli kitapları yayımladı.

1928’de Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati'nin başkanlığındaki “Şark Vilâyetlerini Tedkik Heyeti”'nde bulunarak Sivas, Erzincan, Gümüşhane, Trabzon, Erzurum illerini ve dönüşte Kastamonu'yu gördü. Bu yolculuk, onun edebî yaşamında bir dönüm noktası oldu. Memleket şiirleri yazmaya yöneldi.

1931’de Ankara Kız Lisesi’nde coğrafya öğretmenliği yapan Azize Hanım ile evlendi. Bu evlilikten İsmet ve Yeliz adında iki çocuğu dünyaya geldi.

1932-1946 arasında İstanbul’da edebiyat öğretmenliği yaptı. Vefa, Kabataş Lisesi ve Amerikan Kız Koleji edebiyat öğretmenliklerinde bulundu. 1933'te Onuncu Yıl Marşı’nın sözlerini Behçet Kemal Çağlar ile birlikte kaleme aldı.

Ankara ve İstanbul’daki öğretmenlik yıllarında çeşitli dergi ve gazetelerde şiirler, fıkralar yayımladı. Mizah dergilerinde “Deli Ozan” ve “Çamdeviren” takma adlarıyla mizahi manzumeler yazdı 1946’da siyasete atıldı ve 1946'dan 27 Mayıs 1960'a kadar Demokrat Parti İstanbul milletvekili olarak TBMM’de görev yaptı.

27 Mayıs 1960 ihtilalinin ardından tüm milletvekilleri ile birlikte kısa bir süre Yassıada'da, daha sonra da Celâl Bayar ve diğer Demokrat Parti milletvekilleri ile birlikte Kayseri Kapalı Cezaevi'nde tutuklu kaldı. 16 ay sonra aklanarak serbest kaldı.

Serbest kaldıktan sonra siyasete dönmek istemedi. Son yıllarını Arnavutköy’deki evinde geçirdi. Yassıada’da arkadaşlarıyla birlikte yaşadığı baskıyı “Zindan Duvarları” adlı bir şiir ile anlattı ve şiiri kitap olarak yayımladı. Eşinin ani ölümünün ardından çıktığı Akdeniz gezisi sırasında Samsun vapurunda Kaş - Fethiye arasında seyrederken 8 Kasım 1973 günü bir gezi sırasında hayatını kaybetti. Cenazesi, 11 Kasım 1973 tarihinde Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilmiştir.

Öğretmenlik yaptığı Kabataş Lisesi’nde 2005 yılında Faruk Nafiz Çamlıbel adına bir müze açılmıştır.

Zindan duvarları şiirinin tamamını bulmak bir hayli zor nedense, sanki gizli bir el çıkıp Çamlıbel'in bazı şiirlerini sabote etmeye kalkmış

Şimdi, o günleri en tesirli şekilde anlatan bu şiirin iki kıtasını takdim edelim.

ZİNDAN DUVARLARI

Biz de Şeyhoğlu Satılmış gibi çizdik duvara;

Nice yıl dillere destân olacak nâmımızı.

Bu canım yurt, ona gurbet, bize zindân oldu;

Geçtiler yan yana tarihe serencâmımızı.

***

Bilmiyor gülmeyi sâkinlerinin binde biri;

Bir vatan derdi birikmiş bir avuçluk karada.

Kuşu hicran getirir, dalgası hüsran götürür;

Mavi bir gözde elem katresidir Yassıada.

Gün doğar; sohbetimiz yalnız ölümdür adada; Gün batar; uykuda rüyâmız ölümdür yalınız. Dersiniz: Böyle cehennem mi olur dünyada? Çok değil, bir gecelik bizde misafir kalınız! *** Kerbelâ akşamında Marmara ufkunda tüten; Çölü deryaya çevirmiş sel olan göz yaşımız. Görerek kanlı bulutlarda Hüseyn’in yüzünü, On Muharrem gibi mâtem tutuyor yılbaşımız. *** Gece zindanda Yusuflar, sıralanmış yatıyor; Yüzlerinden okurum sapsarı rü’yâlarını... Kimi sehpâda görür kendini, çarmıhta kimi; Ve ararlar yine zindandaki dünyâlarını... *** Evler yıkılır, köyler olur hâk ile yeksân, Virân yeri birkaç yıla varmaz onarırlar. Yalnız şu gönül mülkü harap olmaya görsün; Tamire yetişmez onu dünyada asırlar. *** Ya gezen bir ölü, yahut gömülen bir diriyim, Mumyadır canlı da, cansız da bu kabristanda, Gömdüler ruhumu yüz bir sene mahkûm gibi Cismim ayrılsa da ruhum kalacak zindanda." *** Vakit gecenin yalnızlığı, derin bir âlemdeyim Hüzünlü zindan duvarının manalı seyrindeyim Dalgalanmış şu yüreğim fırtınalı denizdeyim Cismen burda ruhen şu anda bir sahra içindeyim *** Baktım ki sahra ve denizlerde canavarlar bulunur Kanlı iğrenç dudaklar mazlum kanına yumulur Kimi diz çökmüş yalvarırken kimileri doğrulur Aman ya Rabbim her taraftan feryad figan duyulur *** Kimse cesaret etmezken, daldık bizler bu sahraya Canavarlarla boğuştuk, yalnız dayandık Hüdâ’ya Bedende çok yara aldık uğradık her tür belaya Tökezlendik bedel verdik imanla geldik buraya *** Bu yol zor ve zahmetliydi niceler yolda kaldılar Rahatlıkta kükreyenler kaçıp bize taş attılar Kimi dosttu düşman oldu acıya acı kattılar Üç beş günlük dünya için ahiretini sattılar *** Gülistanda nara atan birden baktımki sustular Kaleminden bal damlayan nasılda zehir kustular Cephe olup kılıç çekip zalimlerle saf tuttular Yalanlara aldanıp da fitne peşinde koştular *** Hakikatte pratikte görmeliydik bu dersleri Tecrübelerle donattık zorlu geçen bu günleri Görmeseydik hainleri anlamazdık gerçekleri Bedel ağır sonu hayr şükür gördük o yüzleri *** Çok hakikati anladık dertleştikçe bu zindanda Musibetler bir rahmettir meyve veriyor zamanla Düçar olduksa belâya ibret al hikmeti anla, Bir daha düşmeyiz asla donansak halis imanla *** Birden irkildim ve baktım şükür ki bu mekândayım Rabbimin büyük lûtfuyla koruması altındayım Canavarlarla boğuşan mü’minlerin yanındayım Sana şükürler ey Rabbim, kereminle hak yoldayım *** Bir avuç toprak, acep kimlere elvermedi ki? Halkı ırgat sanıyor, kendini çiftlik ağası... Ne onundur, ne senin; cümlemizindir bu diyâr Başka sevdâya düşen başlara taş yağası... *** Ezelî varlığa candan vurulan aşıklar, Ses alır tâ ötesinden ebedî dünyanın. Yerin altında devam etmesidir bence ölüm,

Yerin üstünde görüp geçtiğimiz rüyânın.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.