Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Dizi dizi inciyim saçmalıkta birinciyim…

Yazının Giriş Tarihi: 07.02.2019 00:06
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.02.2019 00:06

Mesut Yar, Kim Diyebilir başlıklı yazısında “Ekranlarda eski/yeni toplam 56 yerli dizinin döndüğünü biliyor muydunuz?’’ diye soruyor.

Çok ta mühim bir bilgi değil. Bilsek ne olacak bilmesek ne olacak.

Elbet meraklıları var onlar da çoktan saymışlardır zaten.

Bu dizi meselesi insanımızı fena halde sardı.

Dizi kolik tabiri de sıfatları oldu.

Ya diziler?

Hiçbir sanatsal değeri olmayan, hamasete bulanmış, tuhaf bir ruh haleti ile yazılmış senaryoları, oyunculuğu tipe (çoğunlukla da tipsizliğe) indirgemiş artistleri, izleyiciye ‘’bunu da yerler’’ mealinden dayatmaları, kötülüğü pompalayan konuları ile reklam alabilmek için attıkları taklalarla televizyon kanallarının dibine kadar sömürdükleri o suyuna tirit diziler.

Çoğu akıllara zarar.

Bazen birini yakalayıp izleyeyim diyorum. Dayanma rekorum yirmi dakikayı geçmedi.

Emeğe saygısızlık etmek istemem. Biliyorum ki hepsi çok yoğun çalışma koşullarında ve ondan daha yoğun emeklerle geliyor ekranlara.

Onlar geldikçe ahali de ooo hoş geldiniz deyip oturuyor televizyon başına.

Alan razı satan razı iki tarafta mutlu mesut yaşayıp gidiyor.

Gidiyor gitmesine de bu kadar kalitesizlikle nereye varacaklar işte onu iki tarafta bilmiyor.

Valla kimse kızmasın, kızarsa da kızdığı ile kalsın,

Türk sinemasına dair senaryolar 70’li yıllarda içinde ne kadar çok saçmalık barındırıyorsa bugün de diziler aynı noktada. Sadece teknoloji farklı o kadar.

Cüneyt Arkın’ın bir ok ile beş kişiyi vurup, prenses Elonora’yı atının terkesine atıp gitmesiyle Çukurun Yamacının on beş kişiyi altıpatlarla haklayıp karısını cipinin arkasına atıp gitmesi arasında sadece silah ve cip farkı var.

Merak ettim şu anda en çok izlendiği yazılıp çizilen dizilerin web sayfalarına baktım.

Hepsinde körlerle sağırlar birbirlerini ağırlıyor.

Amman nasıl başarılı projelere imzalar atmışlar, halk nasıl baygın baygın izliyormuş yaptıkları dizileri, keşke Türkiye’de de Emmy muadili ödüller olsaymış da hep alsalarmış.

 mış ta mış mış…

Yahu beyler sizin dizi diye yutturduğunuz o dakikalarca bakışma sahneleri ile dolu filmlere (ki iddia ediyorum oturulup hesaplansa dizinin bir bölümünün en az yirmi beş dakikasını kapsıyordur) biz zamanında fotoroman diyorduk.

Killing vardı Killing. Bilir misiniz? Evet, aynen de yazıldığı okunurdu. Saçma sapandı ama en azından samimiydi ve fotoromandı. Ben filmim diye kasmıyordu yani.

Rahmetli Kemallettin Tuğcu’yu bilenleriniz çoktur. Ajitasyonun dibine vuran öyküler yazardı. Salya sümük ağlayarak okurduk.

Hiç unutmam Üvey Babayı okuduktan sonra bir hafta babamın gözünün içine bakmıştım iyi ki üvey değil diye. Şimdi klasik erbabı da kızım kızım kızacak ama böylesi abartılı duygu sömürüleri dolu kitapların çocukların ruhsal gelişimlerini olumlu etkilemekten ziyade ruh haletlerini bozması çok daha olası, tıpkı duygu sömürüsüne bulanmış diziler gibi…

Diyordum ki, İstanbul Balat’ta çekilen bir dizinin bir bölümünü tesadüfen görünce vazgeçtim.

Beterin beteri varmış çünkü. Senaryoyu Kore’den almışlar bir de iyi mi?

Felaket üzerine felaket kesmemiş bir de gizem koymuşlar.

Oyunculuktan bihaber çoluk çocuk dahil bir takım tipler de rol yapıyoruz ayaklarında bakınıyorlar etrafa. Daha doğrusu birbirlerine.

Dönem dizilerinde de durum pek farklı değil aslında ama kabul etmek gerekir ki daha ciddi daha özenli senaryolarla çekildikleri kesin.

Belgesel değerleri var mı? O yok işte.

Yazının burasına gelene kadar yedi kez senaryo sözcüğünü kullanmışım. Bu sekizinci oldu.

Demek ki dizi konusunda bilinçaltıma yerleşmiş bu sözcük.

Çok ta haksız olduğumu düşünmüyorum çünkü okuduklarımdan biliyorum ki Türk sineması film teknolojisini çok yakından izliyor ve son derece iyi yönetmenlere sahip. Mankenden bozmaları saymazsak ciddi bir oyuncu birikimi de var. Ama senaryolar sıkıntılı.

Dizi filmlerde senaryo matematiğine ve mantığına hiç önem verilmiyor. Hele ilk bölümlerde işlenen konuların zamanla unutulup hadisenin başka boyutlara geçtiği senaryolarda var ki matematiğinde mantığında üzerine tuz biber ekiyor.

Saçma sapan, hangi mantıkla yazıldığı belli olmayan sahneler mi? Onlar zaten bu sektörde vaka-i adiyeden…

Zaten hepsinde başlarken ‘’bunların gerçekle alakası yok, hepsini biz uydurduk’ demelerinin nedeni bu.

Burada senaristlere haksızlık yapmamak gerekir tabii.

Sinema filmi modunda yazılan 180- 200 dakikalık dizi senaryolarından daha fazla ne beklenebilir ki?

Bu mantıkla senaristin/senaristlerin her hafta 160 sayfa senaryo yazmaları gerekiyor ki, amanallah.

Tabii hepsi duygusal nedenlerle oluyor bunların.

Kanalların hamasete bulanmış, ajitasyonun dibine vuran dizilerle seyirci kaparak reklam alabilmeleri için seyirci bu konuda en son unsur olarak algılanıyor.

Ne verirsen yer denile denile ortaya böylesi kerameti kendinden menkul diziler çıkıyor.

Seyircinin filmin içine girmesi,mantığını kullanması,neden sonuç ilişkilerini irdeleyip düşünerek izlemesi ve yorumlaması hiç önemli değil.

Mesaj alması mı? Ne mesajı.

Koysun çayını, çitlesin çekirdeğini izlesin işte. Seyrettin diye para isteyen mi var ondan. Reklam verenler yüz binlerce dolar ödüyorlar zaten.

Ödemezlerse seyirciye sormaya ne hacet, yayınlamazsın diziyi bir süre olur biter.

Na kaa ekmek o kaa köfte

Senaryosun da, Sokak kavgası var mı, kadına şiddet var mı, eşkiyalık, zontalık,

kabadayılık var mı, aforizma tadında laflar  var mı, ana karakter karizmatik ve vurduğunu indiren birimi ve dillere pelesenk olacak bir repliği var mı, şöyle en cakalısında bir ismi ya da namı var mı? En mühimi dizinin otuz iki kısım tekmili birdenin de olağanüstü zenginliği özendiren villalar, havuzlar, oteller, arabalar, uçaklar vs. var mı?

Varsa ‘bu dizi iş yapar birader’ de var.

Haksız da sayılmazlar hani?

Yapıyor mu, yapıyor…

Kendin diyorsun zaten alan razı satan razı; sana ne be adam.

Doğru bana ne.

Boş boş yazıyorum işte.

Yapımcısı, yayıncısı, senaristi, oyuncusu çoktan Üsküdar’ı geçmiş, bir de tekerleme düzmüş;

Dizi dizi inciyim, saçmalıkta birinciyim.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.