Demokrat Parti 1950 seçimlerinde ilk kez iktidara gelmişti. Seçim öncesi Demokrat Parti Genel Başkanı merhum Celal Bayar tarihe geçen bir cümle söylemişti: “İktidara gelirsek devr-i sabık yaratmayacağız.” Bu cümle ile beyaz sayfa açarak ülkenin kalkınma hamleleri atmasına öncü olmanın önemini vurgularken geriye dönük kavgalara girmenin kimseye fayda sağlamayacağını da biliyordu.

Demokrat Parti 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimlerde yüzde 52,7 oy alarak 408 milletvekilliğini kazanarak tek başına iktidarın sahibi oluyordu. Celal Bayar TBMM'de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde oylamaya katılan 453 milletvekilinin 387 sinin oyunu alarak Türkiye'nin 3. Cumhurbaşkanı olmakla birlikte ilk sivil cumhurbaşkanı olma özelliğini de kazanmış oluyordu. Hükümeti kurma görevi ise Adnan Menderes'e verildi Menderes kendisinin ilk, Cumhuriyetin 19. hükümetini kurmuştu.

Dikkat çekilmesi gereken husus ise dünyada pek örneği görülmeyen bir durumdu. 27 yıldır ülkeyi tek başına ve rakipsiz yöneten CHP'nin iktidarı kavgasız ve sorunsuz teslim etmesiydi. Bu sebeple 1950 seçimleri Beyaz Devrim olarak da adlandırılmıştır.

Hafta arası DP Bursa Eski İl Başkanı ve Marmarabirlik Eski Yönetim Kurulu Başkanı Kamuran Yılanlı beni özel bir toplantıya davet etti. Ev sahipliğini CHP eski il başkanı Şahin Gencal'ın yapacağını öğrenince sevindim. Şahin Gencal sevdiğimiz bir dosttu. Yaklaşık 15 senedir tanışırız. Memnuniyetle kabul ettik ve sonraki gün davete iştirak ettik. Kamuran Yılanlı mali müşavir oğlu Yılcan Yılanlı ile birlikte gelmişti. Hoş bir sohbetten sonra beklenen misafirler İstanbul'dan geldi, tanışma faslından sonra gelen misafir Ankara ve Bursa Eski Valisi Enver Kuray'ın oğlu Sarp Kuray ile koyu bir sohbete başladık. Dev-Genç ile nitelendirilen Sarp Kuray SHP parti meclisi üyeliği de yapmıştı. Sanatçı Nur Sürer ile evli olan Kuray, sohbetimizde ülkemizin öncelikle kendi değerlerine sahip çıkması gerektiğini vurgularken dolu dolu tarihi anlatıyordu; not almadığıma bir hayli pişman olduğumu itiraf etmeliyim.

1945 Doğumlu olan Sarp Kuray sağlıklı ve atletik görünüyor. Gözümüze Bursa Erkek Lisesi’nden Kamuran Yılanlı ve Turhan Tayan ile sınıf arkadaşı sohbet esnasında sık sık sigara yaktı ve “Aslında sigara içmezdim. Yılmaz Güney'in cenazesinde çok üzüldüğüm şeyler oldu. Vatanımız bambaşka inanın ve o üzüntü esnasında bir sigara yaktım. O gün bu gündür içiyorum. Yılmaz Güney ülkemizde defnedilmeliydi.”

Anlatırken dahi o anın acısını yeniden yaşıyor gibiydi aralıklı olarak sohbete devam ederken bizlere de sorular soruyor cevaplıyoruz. Devam ediyor anlatmaya: “Biz ülkücülerle kavga ettik yıllarca. 6. filoyu denize döktüğümüzde kızmışlardı. Şimdi siz haklıymışsınız diyorlar, fakat biz bu gün onlarla birlikte aynı masada oturup ortak sevdamız olan vatan için birlikte emek sarf ediyoruz. Onların da bizlerin de bunu görmesi ülkemiz adına umut verici.”

Genç bir teğmen iken ordudan uzaklaştırılan Sarp Kuray, “Türk ve Kürt arkadaşlar ile birlikte hareket ediyorduk. Sonradan bölünmeler oldu, gruplar birbirini dinlemez oldu. Çin, Sovyet, Latin Amerika derken Türkiye'yi bir şablona dayatmaya çalıştılar. O devrimler de bir değerdi fakat Türkiye'nin konuları başka. Halkın yıllardır süren bir başkaldırışı var. Dışarıdaki birikimlerle kendimizi var etmeye çalışınca yabancılaşma oldu. 12 sene yurt dışında dolaştım, bir ecnebi pasaportu almadım ama alan bakanlar vekiller var. Bu toprakları özledim ve cezaevine gireceğimi bilerek yurda döndüm. Şimdi 72 yaşındayım, mütevazi bir hayatım var. Barıştan sevgiden yanayım.”

Yazının girişinde Celal Bayar'ın dediği gibi Devr-i Sabık yaratmadan yarınlara bakmamız lazım. Sarp Kuray'ın sohbeti beni yarınlar için umutlandırdı. Koyu bir solcu ve aşırı bir sağcı merkeze gelip güzel yarınların hayalini konuşabiliyorsa Nazım Hikmet'ten, Necip Fazıl'dan, Mevlana'dan, Taptuk Emre'den ve diğer değerlerden örnekler verebiliyorsa bu cennet ülkenin geleceğinden korkmayın.