Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Cumhuriyet…

Yazının Giriş Tarihi: 31.10.2019 00:01
Yazının Güncellenme Tarihi: 31.10.2019 00:01

İnsan onuru. Bağımsız hayat. Yaşam, hak ve özgürlükler, bireyin haklarının hukuk kurallarıyla güvence altına alınması. Milli Devlet, eğitim ve fırsat eşitliği gibi kelimeleri bizler bu sayede öğrendik.

Evet, Cumhuriyet, özgürlük ve barış, dünya barışına, ülke barışına katkı için insanların birbirlerine tahammül etmesi, hak ve hukuk kuralları içinde huzur içinde, mutlu mesut yaşam hakkı tanınması. İşte, krallık düzeninde, insan hakları, toplum hakları ve çoğunluğun tercihsiyle oluşan demokrasi sayesinde bizler bu gibi kelimelere alıştık. Günlük hayatımızda çok kullanmaya başladık. Bu kelimeler sayesinde de yurtta sulh, cihanda sulh, düşüncesiyle hareket edip, ülkemizin milli birlik ve beraberlik içinde, devlet çıkarları ve toplum çıkarları göz önünde tutulup, insan hak ve özgürlükleri içinde toplum hayatı oluşmasına katkı sağlama adına Cumhuriyet ve demokrasi kavramlarıyla yaşamaya başladık.

Peki, bizler günün 96. Kuruluş yıl dönümünü kutladığımız, bir asra yakından beri, “ben hür doğdum, hür yaşarım, hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım…” diyerek İstiklal Marşı okuyup gururlandığımız Cumhuriyete nasıl ulaştık? Tarihi geçmişine göz atmakta fayda var. Çünkü, ülkemizde yaşayan pek çok insanımız kendi tarihimizden çok yabancı artistlerin hayat hikayelerini ezberlemeyi kendilerine kültür alanında katkı sağladığına inanan bir nesille yaşıyoruz.

Osmanlı Devleti, 1876 yılına kadar mutlak monarşi ile yönetilmiştir. Bu dönemde padişahlık kurumu, halk üzerinde mutlak bir egemenlik sürdürmüştür. Tanzimat dönemi (1839) ile beraber, cumhuriyet düşüncesinden söz edilmeye başlanmışsa da Osmanlı aydınları meşrutiyetin (parlamenter monarşi) kurulmasını  yeterli görmüşlerdi. Meşrutiyetin daha ilerisine gidilmedi veya talep edilmedi. Osmanlı Devleti, 1876–1878 ve 1908–1918 yılları arasında meşruti monarşi ile yönetildi.

I. Dünya Savaşı’nın ardından Mustafa Kemal Paşa önderliğinde başlatılan ulusal mücadelenin daha ilk yıllarından itibaren artık ülke ve devlet yönetimde halk iradesinin egemen olacağı açıkça ilan edilmişti.

Erzurum Kongresi‘nin ardından 23 Temmuz 1919 tarihinde yayımlanan bildirinin 3. maddesindeki “Ulusal Kuvvetleri etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır” kararı bu anlayışın bir ifadesiydi. Cumhuriyetin gerçek temeli oldu.

Ulusal iradeyi somut olarak gösterecek meclis, İstanbul’un işgal edilip Mebusan Meclisi’nin dağıtılması üzerine, “Büyük Millet Meclisi” adıyla 23 Nisan 1920‘de Ankara’da toplandı. Olağanüstü yetkilerle donatılmış 390 kişilik meclisin başkanı (Mustafa Kemal) aynı zamanda hükümet ve devlet başkanı olarak adlandırılmıştı.

 Saltanatın kaldırılmasına doğrudan doğruya yol açan olay, Kurtuluş Savaşı‘nın başarı ile sonuçlanmasından sonra toplanması öngörülen barış konferansına Ankara ve İstanbul hükümetlerinin birlikte davet edilmeleridir.

17 Ekim 1922 tarihli bir telgraf ile İstanbul Hükümeti’nden Sadrazam Tevfik Paşa barış konferansında ortak bir tavır belirlemek amacıyla Mustafa Kemal’e başvurdu. 20 Ekim tarihli, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına hitap eden ikinci bir telgrafta Tevfik Paşa Babıali ile Büyük Millet Meclisi arasında amaç bakımından tam bir birlik olduğunu, Sevr Antlaşmasını iptal ettirmek ve işgalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için beraberce mücadele edildiğini belirterek ulusal birliğin önemini vurgulamış ve vatan uğruna kişisel hırslardan vazgeçilmesi gerektiğini belirtmiştir.

 27 Ekim 1923‘te Vekiller Heyeti’nin istifası (hükümetin istifası) TBMM’de okunduktan sonra, yeni bir vekiller heyeti kurma yolunda çalışmalar başladı. Muhalefetin yeni hükümet kurma çabasında bir sonuç alınamadı. 28 Ekim’de Çankaya Köşkü’ndeki akşam yemeğinde İsmet Paşa, Fethi Bey, Kazım Paşa, Kemalettin Sami Paşa, Halit Paşa, Rize mebusu Fuat ve Afyon mebusu Ruşen Eşref Bey’i misafir olarak ağırlayan Mustafa Kemal Paşa, kabine bunalımından çıkma yolu üzerine görüştü ve misafirlerine “Efendiler, yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz” dedi. Yemekten sonra Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa birlikte kanun tasarısını hazırladı.

“29 Ekim 1923 tarih ve 364 sayılı Teşkilât-ı Esasîye Kanununun (Anayasa’nın) Bazı Mevaddının Tavzihan Tadiline Dair Kanun” ile 1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu’nun altı maddesinde önceki hali (1, 2, 4, 10, 11 ve 12. maddeler) değişiklik yapılmış; birinci maddesi şu şekilde değiştirilmiştir:

Hâkimiyet, bilâkaydü şart Milletindir. İdare usûlü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekl-i Hükümeti, Cumhuriyettir”. 

Halk Fırkası Grubunun toplantısından hemen sonra meclis toplantısı açıldı. Meclis başka konularla meşgul okurken, teklif edilen kanun tasarısı Kanun-ı Esasî Encümeni tarafından usulen incelenip tutanağı hazırlandı. Kanun, birçok konuşmacının “Yaşasın Cumhuriyet!” sesleriyle alkışlanan konuşmalarıyla kabul edildi. Ardından cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. 158 üyenin oybirliği ile Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal cumhurbaşkanı seçildi.

İşte, Kurtuluş Savaşı ve işgalin sona ermesinden sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması böyle oldu. Bugün bizler yaklaşık bir asra yakın (96 yıl) ülkemizin idare şekli olan cumhuriyet sayesinde çok mutlu ve gururluyuz.

Yaşasın Cumhuriyet.

Atatürk’ün de dediği gibi, “benim en büyük eserim, Cumhuriyettir” sözü, bizler için Türkiye için devamlı bir yol gösterici ışık olarak bizleri aydınlatmaktadır.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.