Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Çirkin Kral Yılmaz Güney

Yazının Giriş Tarihi: 11.09.2017 00:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.09.2017 00:05

Muş'lu bir anne Siverek'li bir babanın yedi çocuğundan biri olarak 1937 yılı bir nisan günü dünyaya gelmişti Yılmaz Güney. Pamuk işçiliğinden muhasebeciliğe kadar çeşitli işler yaptı. And Film ve Kemal Film şirketlerinin bölge temsilciliklerinde memur olarak çalıştı. Edebiyatla ilgilenmeye ve öyküler yazmaya da aynı dönemde başladı. Ankara Üniversitesi Hukuk ve İstanbul Üniversitesi İktisat fakültelerinde okudu.

Ankara’da öğrenimini sürdürdüğü sırada yönetmen Atıf Yılmaz’la tanıştı. Onun yardımı ve desteğiyle senaryo yazarlığı, yönetmen yardımcılığı ve oyunculuk yaparak sinemada çalışmaya başladı. öyküleri On Üç ve Yeni Ufuklar gibi dergilerde yayımlanıyordu. 1956’da çıkan bir öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılandı ve 1961’de 1,5 yıl hapse mahkum oldu. 1963’te serbest kalınca tekrar sinemaya döndü. Filmlerde canlandırdığı ezilen, itilen, ama yazgısını kabullenmeyip kötülüğe karşı direnen, dürüst ve cesur “Anadolu çocuğu” tiplemesiyle taşra izleyicisi tarafından çok tutuldu. Tüm salon jönlerini silip attı kendini kabul ettirdi ve 1966 tarihli filmi Çirkin Kral adıyla anılmaya başladı.

ilk önemli yapıtı olan Seyyit Han'ı (1968) çekti. Güney ertesi yıl Muş’ta askerliğini yaparken gerçekleştirdiği Aç Kurtlar'da kar ve doğayı etkili biçimde kullandı. Bu arada Bir Çirkin Adam (1969) ve oynadığı daha başka filmlerle ‘çirkin kral efsanesi’ni perçinledi. 1970’te Türk sinemasının en iyi filmlerinden sayılan Umut'u çekti.

Umut, eski faytonu ve yaşlı atıyla kalabalık ailesini geçindirmeye çalışan, ağır yaşam koşullarının zorlamasıyla giderek çıkmaza giren Cabbar’ın öyküsüydü. 1970 Adana Altın Koza Film Şenliği’nde en iyi film seçildi. Fransa’da Grenoble Şenliği’nde de Jüri Özel Ödülü’nü kazandı.

1972’de siyasal olaylara karıştığı gerekçesiyle tutuklandı. Baba filmi o yılın Adana Altın Koza Film Şenliği’nde en iyi film seçildiyse de, jüri sonradan kararını değiştirerek Güney’e verilen ödülleri geri aldı. Ödül Cüneyt Arkın'a verildi fakat Cüneyt Arkın bu ödülü kabul etmedi.

Serbest bırakıldığı 1974’te, Arkadaş'ı gerçekleştirdi. Burjuva yaşam biçimine daha tutarlı bir açıdan bakan film, ezik ve kahraman tipinin izlerini de taşıyordu. Güney aynı yıl, kan davası olgusundan yola çıkarak feodal değerleri köklü bir biçimde eleştirdiği, sinemasal açıdan da zengin ve akıcı anlatımına yeniden ulaştığı Endişe filmine başladı. Filmin Adana’daki çekimleri sırasında çıkan bir olayda Yumurtalık savcısını ağır tahrik sonucu ve kendisini savunmak zorunda kalsa da 18 yıl hapse mahkum oldu. Endişe'yi yardımcısı Şerif Gören tamamladı. Güney cezaevi'ndeyken sinemaya devam etti.

Çekimini denetlediği senaryolarından Sürü (1978) ve Düşman (1979) Zeki Ökten, Yol (1981) Gören tarafından filme alındı. Değişim Türk insanının yaşamından özgün görüntüler aktaran Sürü ve Düşman, çağdaş yaşam biçimine karşı bir tepki de içeriyordu. Cezaevi'nde yazarlığı da sürdüren Güney’in yazıları bu dönemde Güney dergisinde yayımlandı.

Güney 1981’de Isparta Cezaevi’nden kaçarak gizlice yurtdışına çıktı. Kurgusunu yeniden yaptığı Yol, 1982 Cannes Film Şenliği’nde büyük ödül Altın Palmiye’yi Costa Gavras’ın Missing (Kayıp) adlı filmiyle paylaştı. Türkiye’ye dönmesi için yapılan çağrıya uymayan Güney, 1983’te yurttaşlıktan çıkarıldı; filmleri sıkıyönetim tarafından toplatıldı, gösterimleri yasaklandı. Güney aynı yıl Fransa’da, Le Mur’u (Duvar) yazdı ve yönetti.

Ertesi yıl Paris’te kanserden ölen Güney orada toprağa verildi. Filmlerinin Türkiye’de gösterilmesi için Nisan 1988’de bir kampanya başlatıldı; 1992’de bazı filmleri Türkiye’de gösterildi, aynı yıl, karısı Fatoş Güney, Yılmaz Güney’in anısını canlı tutmak, yaşatmak ve sanat anlayışını geliştirip yaygınlaştırmak amacıyla Yılmaz Güney Sanat, Kültür Vakfı’nı kurdu.

Kapaklı köyü muhtarı Ahmet Onsekiz ve yeğeni yıllar önce bizi yemeğe davet etmişti ve yemekte her ikisine'de ayrı ayrı sormuştum “Yılmaz Güney'i nasıl bilirsiniz?” aldığım cevap “Aslan gibi ağabeyimizdi” olmuştu tabi ki onlara sorma sebebim Hasan Kıyafet'in yazdığı ve Yılmaz Güney'i anlattığı Mahpus kitabında adlarının geçmesiydi. Yılmaz Güney Türkiye'de 15 cezaevi'nde yattı. Bunların ikisi yarı açık cezaeviydi. İmralı'da kalırken Gemlik'te Onsekizler ile iyi dostlukları anlatılıyordu. 9 Eylül 1984 tarihinde 47 yaşında vefat eden Güney'e hep üzülmüşümdür ve hala sinemamızda yeri dolmamıştır.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.