Batı dünyasının etkili noktalarındaki isimlerin ülkemiz hakkındaki ortalama ortak tavrının; “Türkiye, sadece Türklerin inisiyatifine bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir” şeklinde olduğunu sanırım bilmeyen yoktur. O yüzden bizi bize bırakmamak için türlü dalavereler çevirir, burada olup biten her şeyi takip edip ellerinden geldiğince müdahil olurlar.
Osmanlı'nın zayıfladığı andan itibaren bu topraklardaki etkinliği artan batı dünyası, faaliyete geçirdiği çok sayıdaki eğitim kurumları, düşünce kuruluşları ve dernekler aracılığıyla yaklaşık 3-4 kuşaktır bize yabancı kendilerine dost insanlar da yetiştirmeyi başarmıştır. Vatan Şairi Mehmet Akif Ersoy'un bir şiirinde, “Nereden çıktı bunca veledi zina?” diyerek hayretle tanımladığı kitle de bu insanlardır.
100 yıllık korku
Yazının başında bu hatırlatmayı yaptıktan sonra devam edelim. Neden bu kadar önemli bir ülkeyiz? Aslında sorunun cevabı çok basit. Batı dünyasının toplumsal hafızasında Türk ismi hala bir travmayı çağrıştırmaktadır. Burada bir dip not düşelim; batılıların Türk tehlikesi tanımı, ırktan ziyade başta Kürtler ve Araplar olmak üzere çok sayıda milleti bir arada tutabilip İslam Dünyası'na liderlik etme potansiyelidir. (Bunun son örneğini Çanakkale şehitliklerindeki mezar taşlarına baktığınızda görürsünüz.)
Onların güçlü Türkiye'den anladığı, 'yine İslam Dünyası'nın lideri olup başımıza bela olacaklar' kabulüdür. Adamlar Kudüs'ü almış, İslam coğrafyasını kuşatmış ve bu topraklarda çok konforlu bir hükümranlık sürerken Selçuklu ile başlayan süreçte sarsılmaz sandıkları koca koca imparatorlukları yıkılmış ve kendileri Avrupa'ya hapsolmuştur. Ta ki, birinci dünya savaşı sonrası bölgeyi istedikleri gibi dizayn edene kadar.
Hilafet birliğini ortadan kaldırıp İslam ortak paydasıyla çok farklı ırklardan oluşan bir imparatorluğun ardından onlarca küçük ülke ve ülkecikler kurarak, mezhep ve ırk farklılıklarını körükleyerek coğrafyamızı bugünkü haline mecbur bıraktılar.
O dizayn sonrası bölgenin durumu ortada. Başardılar ama 100 yıldır da her an bu iş biterse korkusu yaşıyorlar. Bunu hayata geçirebilecek tek gücün de Osmanlı bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti olduğunun (bizdeki bazı idraksizlerin aksine) çok iyi bir şekilde farkındalar.
Tarihin akışı ve mücadele
Geçmişteki örneklere, İslami argümanlara ve tarihin akışına baktığımızda batının korkulu rüyasının er ya da geç gerçekleşeceği bir vakıa. Sanıyorum bunu çok iyi gören batı dünyası elinden geldiğince kendilerini yeniden travmaya sokacak bu hadiseyi ertelemeye çalışıyor. Baksanıza, İslam coğrafyasında kendi çizdikleri sınırların başına bekçi olarak bıraktıkları diktatörleri (ki o ülkelerdeki İslam'a uzak ve azınlık durumundaki kabilelerden seçilmişlerdi) bile harcamak durumunda kaldılar. Strateji şuydu, 'değişim kaçınılmazsa, değişim hareketlerinin içine sızıp mümkün olduğunca kendi kontrolünde olmasını sağlamak.' İşte geciktirme çabaları demem bu yüzden.100 yıldır sömürgeleştirdikleri coğrafyamızda eskisi kadar güçlü değiller. Etki edebiliyor ancak mutlak yönetemiyorlar.
Türkiye’nin ağırlığı kabus gibi
Türkiye'nin yıllardır ağır aksak giden kalkınma adımları 2002 sonrası hızlanıp Osmanlı bakiyesi topraklardaki ağırlığı artmaya başlayıp coğrafyanın tamamından 'eski güzel günler' söylemi duyulmaya başlayınca genlerindeki 100 yıllık korkunun gerçeğe dönüşmesi ihtimaliyle sarsılan batı dünyası hızla ve panikle harekete geçti. Panikle diyorum çünkü artık eskisi gibi yaptıkları işlerde perde arkasında kalamıyorlar. Bıraktıkları parmak izleri dikkatli gözlerden kaçmıyor. Bugün ülkemizde artan terör olayları, güneyimizdeki kaos hep bu çalışmaların ürünü. Gezi eylemleri, Kobani bahanesiyle başlatılan doğudaki olaylar, ABD merkezli paralel örgütün provokasyonları hep doğal dinamiklerle mi oldu? Çözüm süreci nasıl bitti? Birden bire IŞİD neden çıktı? Hızla devrilmek üzere olan Esad'ın ömrü hangi suni teneffüs öpücükleriyle uzatıldı? Kuzey Irak petrollerinin Türkiye üzerinden sevkiyatı başladığı gün Halk Bankası'na yapılan operasyon tesadüf müydü?
Tüm bu sorulara 'saray' diye cevap verenlere, iç siyasi dinamiklerle olduğunu iddia edenlere iyi uykular diliyorum çünkü ülkemizin ve coğrafyamızın bu kadim mücadelesine siyasi körlükle bakanlara değil, tarihin bize yüklediği misyona ve değerlerimize bağlı gözü açık insanlara ihtiyacı var.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Cihat ÖZKAN
Büyüyen Türkiye ve terör
Batı dünyasının etkili noktalarındaki isimlerin ülkemiz hakkındaki ortalama ortak tavrının; “Türkiye, sadece Türklerin inisiyatifine bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir” şeklinde olduğunu sanırım bilmeyen yoktur. O yüzden bizi bize bırakmamak için türlü dalavereler çevirir, burada olup biten her şeyi takip edip ellerinden geldiğince müdahil olurlar.
Osmanlı'nın zayıfladığı andan itibaren bu topraklardaki etkinliği artan batı dünyası, faaliyete geçirdiği çok sayıdaki eğitim kurumları, düşünce kuruluşları ve dernekler aracılığıyla yaklaşık 3-4 kuşaktır bize yabancı kendilerine dost insanlar da yetiştirmeyi başarmıştır. Vatan Şairi Mehmet Akif Ersoy'un bir şiirinde, “Nereden çıktı bunca veledi zina?” diyerek hayretle tanımladığı kitle de bu insanlardır.
100 yıllık korku
Yazının başında bu hatırlatmayı yaptıktan sonra devam edelim. Neden bu kadar önemli bir ülkeyiz? Aslında sorunun cevabı çok basit. Batı dünyasının toplumsal hafızasında Türk ismi hala bir travmayı çağrıştırmaktadır. Burada bir dip not düşelim; batılıların Türk tehlikesi tanımı, ırktan ziyade başta Kürtler ve Araplar olmak üzere çok sayıda milleti bir arada tutabilip İslam Dünyası'na liderlik etme potansiyelidir. (Bunun son örneğini Çanakkale şehitliklerindeki mezar taşlarına baktığınızda görürsünüz.)
Onların güçlü Türkiye'den anladığı, 'yine İslam Dünyası'nın lideri olup başımıza bela olacaklar' kabulüdür. Adamlar Kudüs'ü almış, İslam coğrafyasını kuşatmış ve bu topraklarda çok konforlu bir hükümranlık sürerken Selçuklu ile başlayan süreçte sarsılmaz sandıkları koca koca imparatorlukları yıkılmış ve kendileri Avrupa'ya hapsolmuştur. Ta ki, birinci dünya savaşı sonrası bölgeyi istedikleri gibi dizayn edene kadar.
Hilafet birliğini ortadan kaldırıp İslam ortak paydasıyla çok farklı ırklardan oluşan bir imparatorluğun ardından onlarca küçük ülke ve ülkecikler kurarak, mezhep ve ırk farklılıklarını körükleyerek coğrafyamızı bugünkü haline mecbur bıraktılar.
O dizayn sonrası bölgenin durumu ortada. Başardılar ama 100 yıldır da her an bu iş biterse korkusu yaşıyorlar. Bunu hayata geçirebilecek tek gücün de Osmanlı bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti olduğunun (bizdeki bazı idraksizlerin aksine) çok iyi bir şekilde farkındalar.
Tarihin akışı ve mücadele
Geçmişteki örneklere, İslami argümanlara ve tarihin akışına baktığımızda batının korkulu rüyasının er ya da geç gerçekleşeceği bir vakıa. Sanıyorum bunu çok iyi gören batı dünyası elinden geldiğince kendilerini yeniden travmaya sokacak bu hadiseyi ertelemeye çalışıyor. Baksanıza, İslam coğrafyasında kendi çizdikleri sınırların başına bekçi olarak bıraktıkları diktatörleri (ki o ülkelerdeki İslam'a uzak ve azınlık durumundaki kabilelerden seçilmişlerdi) bile harcamak durumunda kaldılar. Strateji şuydu, 'değişim kaçınılmazsa, değişim hareketlerinin içine sızıp mümkün olduğunca kendi kontrolünde olmasını sağlamak.' İşte geciktirme çabaları demem bu yüzden. 100 yıldır sömürgeleştirdikleri coğrafyamızda eskisi kadar güçlü değiller. Etki edebiliyor ancak mutlak yönetemiyorlar.
Türkiye’nin ağırlığı kabus gibi
Türkiye'nin yıllardır ağır aksak giden kalkınma adımları 2002 sonrası hızlanıp Osmanlı bakiyesi topraklardaki ağırlığı artmaya başlayıp coğrafyanın tamamından 'eski güzel günler' söylemi duyulmaya başlayınca genlerindeki 100 yıllık korkunun gerçeğe dönüşmesi ihtimaliyle sarsılan batı dünyası hızla ve panikle harekete geçti. Panikle diyorum çünkü artık eskisi gibi yaptıkları işlerde perde arkasında kalamıyorlar. Bıraktıkları parmak izleri dikkatli gözlerden kaçmıyor. Bugün ülkemizde artan terör olayları, güneyimizdeki kaos hep bu çalışmaların ürünü. Gezi eylemleri, Kobani bahanesiyle başlatılan doğudaki olaylar, ABD merkezli paralel örgütün provokasyonları hep doğal dinamiklerle mi oldu? Çözüm süreci nasıl bitti? Birden bire IŞİD neden çıktı? Hızla devrilmek üzere olan Esad'ın ömrü hangi suni teneffüs öpücükleriyle uzatıldı? Kuzey Irak petrollerinin Türkiye üzerinden sevkiyatı başladığı gün Halk Bankası'na yapılan operasyon tesadüf müydü?
Tüm bu sorulara 'saray' diye cevap verenlere, iç siyasi dinamiklerle olduğunu iddia edenlere iyi uykular diliyorum çünkü ülkemizin ve coğrafyamızın bu kadim mücadelesine siyasi körlükle bakanlara değil, tarihin bize yüklediği misyona ve değerlerimize bağlı gözü açık insanlara ihtiyacı var.