Türkiye’nin Kampala’daki Büyükelçisi 29 Ekim resepsiyonunda Yunan mitolojik tanrılarının kıyafetini giydi. Bu durum resepsiyona katılan Ugandalıları bile şaşırttı.’’
Eminim adamlar katibi de Zeus kılığında gördüklerinde dumura uğramışlardır.
Şaka gibi diyeceğim ama bu şakanın sonu eski Brezilyalı futbolcu ile aynı adı taşıyor.
Bu herzeyi yiyen bir büyükelçi. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devletini Uganda’da temsil etmekle görevli yüksek dereceden bir bürokrat. Katibe sözüm yok hali ortada.
Ne oluyor, ne oluyoruz?
Allah’ınızı severseniz bir düşünsenize, İngiltere’nin kuruluş günü resepsiyonun da İngiliz büyükelçisinin törene Aborjin Yerlisi kıyafeti ile katıldığını.
Gülmek için başka organımızdan destek alırdık.
Ugandalılar yine kibar adamlarmış, sadece twitterde paylaşmışlar bu rezaleti.
Ne demek istiyorsunuz aklı evveller; Türklerin yerli milli giysileri Toga’dır filan mı?
Öncelikle siz sevgili okurlarımdan özür dilerim. Geçen gün ‘’Şaşırma duyumu kaybettim; Hükümsüzdür’’ başlığı ile bir yazı yazmıştım. Yanılmışım. Kaybetmemişim.
Çünkü çok şaşırdım. Şaşırmakla kalmadım hiddetlendim. Elim ayağım buz kesti haberi destekleyen fotoğraflara bakarken. İnanmadım başka kaynaklardan araştırdım.
Ne yazık ki tüm kaynaklarda haber kendini doğruluyordu.
Helen’le Zeus ev sahibi oldukları Türk Devletinin Cumhuriyet kutlamaları kapsamında organize edilen resepsiyonunda konuklarını karşılıyorlar.
Rahmetli Aziz Nesin bile “Yok artık” derdi buna.
Yahu elçilikte hiç mi aklı başında insan yok? Kimsenin aklına gelmedi mi bunlara “hoop hemşerim bu ne hal?” demek.
Diyordum ki…
Olayın nedenini anlatan bir açıklama düştü ajanslara.
Efendim,
Çok sayın Büyükelçimiz, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2018 yılını " Troya Yılı" ilan etmesinden dolayı bu kıyafetleri giyerek ortaya çıkmış. Zaten kendileri 29 Ekim resepsiyonunda yaptıkları konuşmada “Bu yıl Milli Günümüzün konsepti ‘ Troya Yılı” diyerek uzun uzun Troya kültürünü anlatmış.
Çok şükür ki Kültür Bakanlığı yerine Tarım Bakanlığı rekoltesi yüksek diye bu yılı salatalık yılı olarak ilan etmemiş de, hazretler resepsiyona acur kılığında gitmemişler.
Kral soytarısına çok kızıyor ama bir türlü onu yanından uzaklaştıracak bir hamle yapamıyormuş. Düşünmüş taşınmış sonunda bir karara varmış ve soytarıyı çağırıp
‘’Bana bak yarın gün batımına kadar öyle bir kabahat işle ve özür dile ki özrün kabahatinden büyük olsun. Yoksa kelleni gitmiş bil’’demiş.
Soytarıyı almış mı bir telaş? Ne yapsam ne etsem de bu işten yırtsam diye bütün gece dolanıp durmuş. Sabah olmuş çare bulamamış, öğlen olmuş yok.
Gün dönmeye başladıkça da iyice umudunu yitirmiş. Gideyim kraldan özür dileyeyim belki affeder diye çaresizce sarayın yolunu tutmuş. Sarayın kapısından girer girmez kralın merdivenlerden yukarı çıktığını görmüş. O anda aklına kelleyi kurtaracak bir fikir gelmiş.
Koşmuş merdivenlere, yetişmiş krala ve poposuna bir şaplak indirmiş. Çok öfkelenen kral ona dönerek “Ne yapıyorsun bre densiz?” deyince de yapıştırmış cevabı; “Ah sayın kralımız, kusuruma bakmayınız, ben alacakaranlıkta sizi muhterem valideniz zannettim’’demiş.
Özür kabahatten büyük olunca da kral sözünü tutmuş, soytarı da kelleyi kurtarmış.
Kıssadan hisse;
Troya’da özrün kabahatten büyük olduğu bir ana denk gelmiş.
Tanrı Türk’ü gerçekten korusun.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Olcay ERÖZDEN
Büyükelçi Helen
Habere bakar mısınız?
‘’Büyükelçi Helen, katip Zeus oldu.
Türkiye’nin Kampala’daki Büyükelçisi 29 Ekim resepsiyonunda Yunan mitolojik tanrılarının kıyafetini giydi. Bu durum resepsiyona katılan Ugandalıları bile şaşırttı.’’
Eminim adamlar katibi de Zeus kılığında gördüklerinde dumura uğramışlardır.
Şaka gibi diyeceğim ama bu şakanın sonu eski Brezilyalı futbolcu ile aynı adı taşıyor.
Akıl tutulması desem değil; hiçbir akıl böylesi tutulmaz. Cehalet desem cahile hakaret.
Olsa olsa aymazlığın Nirvana’ya ulaşmış hali…
Bu herzeyi yiyen bir büyükelçi. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devletini Uganda’da temsil etmekle görevli yüksek dereceden bir bürokrat. Katibe sözüm yok hali ortada.
Ne oluyor, ne oluyoruz?
Allah’ınızı severseniz bir düşünsenize, İngiltere’nin kuruluş günü resepsiyonun da İngiliz büyükelçisinin törene Aborjin Yerlisi kıyafeti ile katıldığını.
Gülmek için başka organımızdan destek alırdık.
Ugandalılar yine kibar adamlarmış, sadece twitterde paylaşmışlar bu rezaleti.
Ne demek istiyorsunuz aklı evveller; Türklerin yerli milli giysileri Toga’dır filan mı?
Öncelikle siz sevgili okurlarımdan özür dilerim. Geçen gün ‘’Şaşırma duyumu kaybettim; Hükümsüzdür’’ başlığı ile bir yazı yazmıştım. Yanılmışım. Kaybetmemişim.
Çünkü çok şaşırdım. Şaşırmakla kalmadım hiddetlendim. Elim ayağım buz kesti haberi destekleyen fotoğraflara bakarken. İnanmadım başka kaynaklardan araştırdım.
Ne yazık ki tüm kaynaklarda haber kendini doğruluyordu.
Helen’le Zeus ev sahibi oldukları Türk Devletinin Cumhuriyet kutlamaları kapsamında organize edilen resepsiyonunda konuklarını karşılıyorlar.
Rahmetli Aziz Nesin bile “Yok artık” derdi buna.
Yahu elçilikte hiç mi aklı başında insan yok? Kimsenin aklına gelmedi mi bunlara “hoop hemşerim bu ne hal?” demek.
Diyordum ki…
Olayın nedenini anlatan bir açıklama düştü ajanslara.
Efendim,
Çok sayın Büyükelçimiz, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2018 yılını " Troya Yılı" ilan etmesinden dolayı bu kıyafetleri giyerek ortaya çıkmış. Zaten kendileri 29 Ekim resepsiyonunda yaptıkları konuşmada “Bu yıl Milli Günümüzün konsepti ‘ Troya Yılı” diyerek uzun uzun Troya kültürünü anlatmış.
Çok şükür ki Kültür Bakanlığı yerine Tarım Bakanlığı rekoltesi yüksek diye bu yılı salatalık yılı olarak ilan etmemiş de, hazretler resepsiyona acur kılığında gitmemişler.
Kral soytarısına çok kızıyor ama bir türlü onu yanından uzaklaştıracak bir hamle yapamıyormuş. Düşünmüş taşınmış sonunda bir karara varmış ve soytarıyı çağırıp
‘’Bana bak yarın gün batımına kadar öyle bir kabahat işle ve özür dile ki özrün kabahatinden büyük olsun. Yoksa kelleni gitmiş bil’’demiş.
Soytarıyı almış mı bir telaş? Ne yapsam ne etsem de bu işten yırtsam diye bütün gece dolanıp durmuş. Sabah olmuş çare bulamamış, öğlen olmuş yok.
Gün dönmeye başladıkça da iyice umudunu yitirmiş. Gideyim kraldan özür dileyeyim belki affeder diye çaresizce sarayın yolunu tutmuş. Sarayın kapısından girer girmez kralın merdivenlerden yukarı çıktığını görmüş. O anda aklına kelleyi kurtaracak bir fikir gelmiş.
Koşmuş merdivenlere, yetişmiş krala ve poposuna bir şaplak indirmiş. Çok öfkelenen kral ona dönerek “Ne yapıyorsun bre densiz?” deyince de yapıştırmış cevabı; “Ah sayın kralımız, kusuruma bakmayınız, ben alacakaranlıkta sizi muhterem valideniz zannettim’’demiş.
Özür kabahatten büyük olunca da kral sözünü tutmuş, soytarı da kelleyi kurtarmış.
Kıssadan hisse;
Troya’da özrün kabahatten büyük olduğu bir ana denk gelmiş.
Tanrı Türk’ü gerçekten korusun.