Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Her dönemin öğrencisinden Bulgaristan Türkleri

1989 yılı (Jivkov döneminde) Bulgaristan’da yaşanan asimilasyon sonucu zorunlu göç nedeniyle Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etmiş bir ailenin kızı olmanın dışında ülkemizin yetiştirdiği değerli bir elması…

Haber Giriş Tarihi: 26.07.2019 10:13
Haber Güncellenme Tarihi: 26.07.2019 10:13
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursahaber.com/
Her dönemin öğrencisinden  Bulgaristan Türkleri

Gülbahar Kurtuluş,

Artık genç bir yazar…

1989 yılı (Jivkov döneminde) Bulgaristan’da yaşanan asimilasyon sonucu zorunlu göç nedeniyle Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etmiş bir ailenin kızı olmanın dışında ülkemizin yetiştirdiği değerli bir elması…

Gencecik yaşına bir sürü başarı sığdıran Kurtuluş, aslında soyadı gibi kurtuluşun insanın kendinde olduğuna inanlardan ve de geleceğe bakarken, geçmişi ve de yaşananları unutmamak olduğunu düşünenlerden… Okumak, yazmak, öğrenmek, araştırmak Gülbahar Kurtuluş’un olmazlarından…

Kendi değimiyle “Yazmak geçici bir heves olmaması ümit ederek J yaşam yolculuğumda kendimi ifade ediş şeklim olduğunu düşünüyorum. Bunun yanı sıra akademik çalışmalarımızın çoğunu yazarak gerçekleştirdiğimiz için “yazmak” eyleminin öğrencilik hayatımızın en önemli eylemi olduğunu düşünmekteyim…”

İmkanı olsa tüm zamanını yazma işine adamaya hazır ve araştırmaya gönül veren bir kişi Gülbahar Kurtuluş. Ayrıca araştırmacı kişiliğiyle bilinmeyen bilgileri de aktararak gönüllere taht kuracak ve ışık tutacak olan bir kişi…

O halde, Hayat ileriye bakarak yaşanıyor ve Geçmişe bakarak anlaşılır diyor ve sözü çok önemli bir konuyu kitaplaştırmış genç yazar Gülbahar Kurtuluş’a,  bırakıyorum…

Bize biraz kendinizden söz eder misiniz?

Elbette. 1989 yılının Haziran ayında Bulgaristan’ın Hasköy (Haskovo) Şehri’nden İzmir’e göç etmiş Bulgaristan göçmeni bir ailenin ferdi olarak Temmuz 1989’da İzmir’de doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi İzmir’de tamamladıktan sonra 2007 yılında Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde üniversite eğitimime başladım. Lisans eğitimimin ardından 2014 yılında Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimime devam ettim. Prof. Dr. Turan Gökçe’nin danışmanlığında 2017 yılında ‘1989 Bulgaristan Göçü: Bornova Örneğinde Sözlü Tarih Çalışması’ adlı yüksek lisans tezini tamamladım. Aynı yıl Türk Tarihi Anabilim dalında doktora çalışmalarına başladım. 2018-2019 yılları arasında Bulgaristan’ın Sofya kentinde bulunan Yeni Bulgaristan Üniversitesi (New Bulgarian University) Siyasi Bilimler Bölümünde Doç. Dr. Mihail Ivanov danışmanlığında akademik çalışmalarımı sürdürdüm.  Halen Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitü Müdürü Prof. Dr. Nadim Macit danışmanlığında doktora çalışmalarımı Bulgaristan’da ve İzmir’de sürdürmekteyim.

‘1989 Bulgaristan Türklerinin Göç Hikayeleri- Bir Sözlü Tarih Denemesi’ İsimli ilk kitabınızı piyasaya sürdünüz. Peki, kendinizi artık ‘yazar’ olarak tanımlıyor musunuz?

Estağfurullah. Bugüne kadar yaşadığım ve bundan sonra yaşayacağım ömrümde kendimi her daim ‘öğrenci’ olarak tanımlamayı uygun görüyorum. Tıpkı tüm insanlar gibi her daim bilgiye ve öğrenmeye meraklı bir zihinle dünyaya geldiğimi düşünmekteyim. Kendimi yine de tanımlamam gerekirse Bulgaristan ve Bulgaristan Türklerine dair düşünen, araştıran ve yazan bir doktora öğrencisi olarak tanımlıyorum.

Tema olarak niçin göç’ü seçtiniz? Böyle bir konuyu ele almayı nasıl ve neden karar verdiniz?

Bu konuyu seçmemdeki en temel etken şüphesiz Bulgaristan göçmeni bir ailenin ferdi olarak dünyaya gelmemdir. Asırlardır yaşadıkları ata topraklarından koparılıp atılan bir topluluğa ait olmam akademik çalışmalarımın yönünü belirledi ve bu doğrultuda çalışmalar yapmama sebep oldu.

Bunun yanı sıra hepimizin bildiği gibi “göç” kavramı; ilk çağlardan itibaren yeryüzünde var olan tüm canlıları yakından ilgilendiren ve halen günümüzde etkisini sürdüren bir olgu.

1989 Göçü de 20. Asrın bilinen en yoğun kitlesel göçüdür. 89 Mayısında Bulgaristan Türklerinin Türkiye Cumhuriyeti’ne doğru gerçekleştirdikleri göç süreci takribi üç ay gibi kısa bir süre neticesinde yaklaşık olarak 350.000 Bulgaristan Türkü’nün Türkiye’ye gelmesiyle sona erdi. Bu yıl Büyük Göç’ün 30. Yılı olması münasebetiyle bu eseri yayımlamayı uygun gördüm. Bu vesile ile Bulgaristan’da maruz kaldıkları asimilasyon politikası neticesinde doğduğu toprakları terk etmek zorunda bırakılan Bulgaristan Türklerinin göç hikayelerini okuyucu ile buluşturma arzusu içerisindeyim.

Yani burada bir sosyal mesaj verdiğiniz doğru mu?

Sosyal mesajdan ziyade tarihsel bir hatırlatma ve yaşanılanları ölümsüzleştirme gayreti diyebiliriz. Zira Bulgaristan göçmeni olan ailelerin Türkiye’de doğan evlatları atalarının yaşadıkları zorlukları ve Türklüğe yapılan haksızlıkları unutmamaları için böyle bir çalışmayı ortaya koydum. Bu çalışma aynı zamanda asırlardır Balkan coğrafyasında Türk ve Müslüman kimliklerini muhafaza eden atalarımıza bir vefa borcumdur.

Kitabınızı ne kadar sürede yazdınız? Başka bir deyişle bir romanın ortaya çıkması ne kadar sürer?

Yüksek lisans eğitimim 3 yıl sürdü ve bunun bir yılı ders aşaması olarak geçti. Bu esnada alan çalışması olarak tanımladığımız Bulgaristan Türkleri ile yapmış olduğum mülakatlar ve arşiv çalışmalarımı sürdürdüm. 

Yazmaya nasıl başlarsınız?

Belirli bir rutinim olmamakla birlikte genellikle Ege Üniversitesi’nin kütüphanelerinde tezimi yazdım. Bunun yanı sıra ilham verdiğini düşündüğüm yerlerde kitabımın yazımını sürdürdüm.

Yazmak yetenek işi midir? Öğrenilebilir mi?

Tam emin olmamakla birlikte büyük ölçüde öğrenilebilen bir mesele olduğunu düşünüyorum. Okuyarak, yaşayarak, hissederek ama yetenek kısmının da belirleyici olduğunu düşünüyorum. Zihninde kurguladığın tüm bu bilgileri yazıya dökme şeklin ve üslubun bence kişinin yeteneğidir diye düşünmekteyim.

Yazmak sizin için hayat boyu süren bir serüven mi yoksa… Yoksa geçici bir heves mi?

Geçici bir heves olmaması ümit ederek J yaşam yolculuğumda kendimi ifade ediş şeklim olduğunu düşünüyorum. Bunun yanı sıra akademik çalışmalarımızın çoğunu yazarak gerçekleştirdiğimiz için “yazmak” eyleminin öğrencilik hayatımızın en önemli eylemi olduğunu düşünmekteyim.

Yaşadıklarınızı veya yaşananları yazmak sizi yordu mu. Kitabınızı yazarken neler hissettiniz ve esinlendiğiniz kişiler var mıydı?

Elbette. Özellikle Bulgaristan göçmeni kişiler ile yaptığım görüşmeler benim ve onların açısından duygusal bir süreçti. Travmalarını, acılarını, gözyaşlarını benimle paylaştıkları için onlara çok müteşekkirim. Görüşmeleri yaptığım esnada tanıdığım iki değerli büyüğüm ve Bulgaristan Türkleri için verdikleri mücadeleden ötürü ömrümüm sonuna kadar kendilerine minnettar kalacağım Abdullah Gürpınar ve Hüseyin Ayyıldız Bayraktar’ı bu süreçte kaybetmenin hüznünü her daim kalbimde hissedeceğim.

Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur? Bir kitabı yayımlatmak için hangi süreçlerden geçmek gerekir?

Sanırım zor bir süreç. Fakat ben yine de şanslı olduğumu düşünüyorum. Kitabımın çıktığı yayınevi olan Karakum’un sahibi Haydar Barış Aybakır ile bu süreci iyi yönettiğimizi düşünüyoruz. Kısa bir sürede çalışmamı yayına hazırlayan Barış Bey ve editör ekibi ile uyumlu bir süreç geçirdik ve halen çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu sürecin maddi ve manevi destekçisi olan aileme de müteşekkirim. Ailemin desteği olmasaydı eserim okuyucuya bu kadar kısa bir sürede ulaşmazdı diye düşünüyorum. 

Türkiye’de yazarlık para kazandırır mı?

 

Yazarlık hiç para kazanmasanız dahi yine de yazmaya devam eder misiniz?

Diğer soruda belirttiğim gibi meselenin maddi yönlerinden ziyade manevi kaygılarını hissetmekteyim. Bulgaristan Türklerinin geçmişte yaşadıkları zulmün gelecek kuşaklara aktarılması, anlatılması tüm bu çalışmamım amacı ve umuyorum ki bu eser ile birlikte 1989 Göçü ve Bulgaristan Türklerinin tarihsel süreç içerisinde yaşamış oldukları asimilasyon ve zorunlu göç hadisesi okuyucuyla buluşacak.

Son olarak yazar olmak isteyenlere önerileriniz nedir?

Haddim olmamakla birlikte zihinlerini, gönüllerini ve ruhlarını meşgul eden meselelere yoğunlaşmalarını önerebilirim. Elbette yeryüzünde bugüne kadar söylenmemiş söz kalmadı lakin her insanın bu dünyadan ayrılmadan önce söyleyeceği bir sözün olduğu inancındayım. Söylemekten, yazmaktan, düşünmekten sakınmasınlar, çekinmesinler diyebilirim.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.