‘’Çocuklar deprem olduğunda neler yapmamız gerektiğini bilenler parmak kaldırsınlar bakiiim’’
Soruyu soran Yıldız öğretmendi
Bundan tam elli bir yıl önce.
Yani yarım asır önce…
Eminim bu gün de soruyorlardır öğretmenler aynı soruyu öğrencilerine.
Soru değişmiyor.
Deprem kuşağında bulunan ülkemizin depremle imtihanında ki sonuçlar da…
Değişen sadece soranlar ve sorulanlar.
Kartondan mamulmüş gibi çöken binaların,
Birbirinin üzerine yığılmış molozların,
Alev alev yanan konutların,
Enkazlar üzerinde ki telaşlı kalabalıkların,
Dozerlerin,ambulansların,
Sesimi duyan varmııı çığlıklarının,
Ölü sayısının artmasından endişe ediliyor türün de ki demeçlerin,haberlerin
Sedyelerde taşınan insanların,
Yıkıntılar arasında canlı arayan K9 köpeklerinin
Görüntüleri hep aynı.
Ve tabi hamasete bulanmış açıklamalarla sosyal medya da paylaşılan milyonlarca taziye cümle ve görsellerinin de hepsi aynı.
Depremden önce alınması gereken tedbirler?
Onlar da alınmayarak yine aynı.
Sanırım doğamızda var bizim;
Aklımızı kullanmaktansa her şeyi oluruna bırakıp sadece yas tutmayı yeğliyoruz.
Bize bir şey olmazla Rabbim korusun arasında kurduğumuz binlerce cümle ile başımıza gelmesi kuvvetle muhtemel ne kadar felaket varsa hepsini hafife alıyor,fiili durum ortadan kalkar gibi olunca da unutup gidiyoruz.
Deprem değil bina öldürür diye deyim halini almış bir ve sıklıkla kurulan bir cümle vardır.
Cümlemiz biliriz de cümleten duymazdan geliriz.
Ne bilim adamlarının nokta atışlı tesbit ve uyarıları ne bu güne dek depremler de,sel baskınlarında yitirilen binlerce can ne de ekonomik kayıplar bu musibetlere karşı etkin ve kalıcı önlemler almamızı sağlayamıyor.Üstüne bir de deprem araştırmaları ile ilgili önerilerin görüşülmeleri mecliste reddediliyor.
Canımız yandıkça,gözümüzü kapatıp kulağımızı daha bir tıkıyoruz doğal felaketlere
Ve bu ölümüne inatla nice canlar yitiriyoruz.
İmar aflarını doğa hiç affetmiyor;
Bunun bile üzerinden atlayıp yok sayabiliyoruz.
Hayata remil atarak yaşıyor, başımıza geleni kadere havale ediyoruz.
Sanki kader her daim felaket yazıyormuş gibi.
Sürekli şansımızı sınamaktan önlem almaya pek vakit ayıramıyoruz.
Gerekli kriterleri pas geçen yapılarımızla ve bu yapılara hadi bu defalık olsun bakalım diyerek göz yummalarla hem kendimizin hem de birbirimizin hayatları üzerine kumar oynuyoruz haberimiz yok.
Ya da var; kabul edecek tahammülümüz yok.
Neyse şu anda çok üzgünüm ve yazmaktan sıkıldım.
Biliyorum ki bir elli sene sonra yine bu minvalde yazılar yazacak birileri.
Babaannem zelzeleye zemzeme kafi değil derdi.
Çok haklıymış rahmetli.
Şuraya Prof.Dr.Naci Görür’ün son depremi takiben söylediklerini de iliştirivereyim de,neden sıkıldın birader diyen olursa okuyuversin.
Diyor ki hoca;
‘’ Elazığlı olmam nedeniyle, Elazığ'da bir zamanlar Elazığ'ın depremselliği ile ilgili konferanslar verdim , uyarılar yaptım, Elazığ ve köylerini depreme hazırlayın dedim. Bu konuda kitaplar basıldı. Ama maalesef pek birşey yapılmadı. Tıpkı İstanbul'da olduğu gibi…
Bununla da kalmadık. Yine Elazığlı olan Prof. Namık Çağatay ve İTÜ'deki arkadaşlarla birlikte Bingöl, Elazığ, Malatya, Maraş valilik ve belediye başkanlıklarını ve bu kentlerdeki üniversiteleri bir araya getirdim. Harita Genel Komutanlığını da işe katarak proje hazırladım.
TÜBİTAK, DPT gibi birçok yere başvurduk reddedildi. Halbuki her fay kuşağında depremin er geç geleceği biliniyor.’’
Ve soruyor;
‘’ Neden daha ortada deprem yokken oralar ele alınmıyor? Bileniniz var mı?’’
Babaannem bilmiş…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Olcay ERÖZDEN
Babaannem bilmiş…
‘’Çocuklar deprem olduğunda neler yapmamız gerektiğini bilenler parmak kaldırsınlar bakiiim’’
Soruyu soran Yıldız öğretmendi
Bundan tam elli bir yıl önce.
Yani yarım asır önce…
Eminim bu gün de soruyorlardır öğretmenler aynı soruyu öğrencilerine.
Soru değişmiyor.
Deprem kuşağında bulunan ülkemizin depremle imtihanında ki sonuçlar da…
Değişen sadece soranlar ve sorulanlar.
Kartondan mamulmüş gibi çöken binaların,
Birbirinin üzerine yığılmış molozların,
Alev alev yanan konutların,
Enkazlar üzerinde ki telaşlı kalabalıkların,
Dozerlerin,ambulansların,
Sesimi duyan varmııı çığlıklarının,
Ölü sayısının artmasından endişe ediliyor türün de ki demeçlerin,haberlerin
Sedyelerde taşınan insanların,
Yıkıntılar arasında canlı arayan K9 köpeklerinin
Görüntüleri hep aynı.
Ve tabi hamasete bulanmış açıklamalarla sosyal medya da paylaşılan milyonlarca taziye cümle ve görsellerinin de hepsi aynı.
Depremden önce alınması gereken tedbirler?
Onlar da alınmayarak yine aynı.
Sanırım doğamızda var bizim;
Aklımızı kullanmaktansa her şeyi oluruna bırakıp sadece yas tutmayı yeğliyoruz.
Bize bir şey olmazla Rabbim korusun arasında kurduğumuz binlerce cümle ile başımıza gelmesi kuvvetle muhtemel ne kadar felaket varsa hepsini hafife alıyor,fiili durum ortadan kalkar gibi olunca da unutup gidiyoruz.
Deprem değil bina öldürür diye deyim halini almış bir ve sıklıkla kurulan bir cümle vardır.
Cümlemiz biliriz de cümleten duymazdan geliriz.
Ne bilim adamlarının nokta atışlı tesbit ve uyarıları ne bu güne dek depremler de,sel baskınlarında yitirilen binlerce can ne de ekonomik kayıplar bu musibetlere karşı etkin ve kalıcı önlemler almamızı sağlayamıyor.Üstüne bir de deprem araştırmaları ile ilgili önerilerin görüşülmeleri mecliste reddediliyor.
Canımız yandıkça,gözümüzü kapatıp kulağımızı daha bir tıkıyoruz doğal felaketlere
Ve bu ölümüne inatla nice canlar yitiriyoruz.
İmar aflarını doğa hiç affetmiyor;
Bunun bile üzerinden atlayıp yok sayabiliyoruz.
Hayata remil atarak yaşıyor, başımıza geleni kadere havale ediyoruz.
Sanki kader her daim felaket yazıyormuş gibi.
Sürekli şansımızı sınamaktan önlem almaya pek vakit ayıramıyoruz.
Gerekli kriterleri pas geçen yapılarımızla ve bu yapılara hadi bu defalık olsun bakalım diyerek göz yummalarla hem kendimizin hem de birbirimizin hayatları üzerine kumar oynuyoruz haberimiz yok.
Ya da var; kabul edecek tahammülümüz yok.
Neyse şu anda çok üzgünüm ve yazmaktan sıkıldım.
Biliyorum ki bir elli sene sonra yine bu minvalde yazılar yazacak birileri.
Babaannem zelzeleye zemzeme kafi değil derdi.
Çok haklıymış rahmetli.
Şuraya Prof.Dr.Naci Görür’ün son depremi takiben söylediklerini de iliştirivereyim de,neden sıkıldın birader diyen olursa okuyuversin.
Diyor ki hoca;
‘’ Elazığlı olmam nedeniyle, Elazığ'da bir zamanlar Elazığ'ın depremselliği ile ilgili konferanslar verdim , uyarılar yaptım, Elazığ ve köylerini depreme hazırlayın dedim. Bu konuda kitaplar basıldı. Ama maalesef pek birşey yapılmadı. Tıpkı İstanbul'da olduğu gibi…
Bununla da kalmadık. Yine Elazığlı olan Prof. Namık Çağatay ve İTÜ'deki arkadaşlarla birlikte Bingöl, Elazığ, Malatya, Maraş valilik ve belediye başkanlıklarını ve bu kentlerdeki üniversiteleri bir araya getirdim. Harita Genel Komutanlığını da işe katarak proje hazırladım.
TÜBİTAK, DPT gibi birçok yere başvurduk reddedildi. Halbuki her fay kuşağında depremin er geç geleceği biliniyor.’’
Ve soruyor;
‘’ Neden daha ortada deprem yokken oralar ele alınmıyor? Bileniniz var mı?’’
Babaannem bilmiş…