Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Asırlardır kullanıp manasını bilmediğimiz sözler

Yazının Giriş Tarihi: 30.06.2019 00:01
Yazının Güncellenme Tarihi: 30.06.2019 00:01

Asırlardır bazı sözleri Ata sözü gibi kullanıp hikayesini bilmediğimiz gerçekler vardır. Aslında bu sözler tam yerinde kullanılıp nokta atışı yapışarak, adeta bir nüktedan edasıyla kullanılıp cuk yerine oturmuştur.! Siz değerli okurlarımızla, Ateş pahası, Saman altından su yürütmek ve Dokuz doğurmak sözlerinin gerçek hikayelerini anlatarak başlayacağız. Siyasi çekişmeler ve ekonomik darboğazın insanımızı strese soktuğu bu günlerde arada sırada tebessüm ihtiyacını giderebilmek dileğiyle. Yazı desteği için Kütahya'dan sevgili dostum Süleyman Gül'e teşekkürlerimle.

Ateş Pahası

Kanuni Sultan Süleyman, adamlarıyla birlikte avlanmaya çıkmıştı. Bir ceylanın peşinden koşarlarken zamanın nasıl geçtiğinin farkına varamadılar. “Biz nerelere geldik böyle?” diyerek çevrelerine bakınca havanın kararmaya başladığını görürler. Gök kararmakla kalmamış, şiddetli bir rüzgar ve ardından da sağnak bir yağmur bastırmıştı. Padişah ve adamları, bu dağ başında bulabildikleri bir kulübeye kendilerini zor attılar. Sığındıkları kulübede, geçimini odunculuk yaparak sağlayan yoksul bir köylü yaşıyordu. Adamcağız bu Tanrı konuklarını içeri aldı, onlara elinden geldiğince yardımcı olmaya başladı.

Padişah kendini özellikle tanıtmak istememişti; ama yoksul oduncu onun kim olduğunu anlamakta gecikmedi. O nedenle ocağa büyük büyük odunlar atıp kulübeyi iyice ısıttı. Bir de sıcacık çorba ikram etti. Dışarıda hem ıslanıp hem üşüyen padişah ve adamları bu durumdan pek memnun kalmışlardı. Geceyi orada rahatça geçirdiler. Hatta padişah bir ara çevresindekilere, “Doğrusu şu ateş bin altın eder” diye de söylendi.

Ertesi gün yola çıkmadan önce padişah oduncuya önce memnuniyetini bildirdi, ardından: “Efendi! Bizi ihya ettin. Harlı ateşin sayesinde geceyi pek rahat geçirdik” dedi ve sordu: “Söyle bakalım borcumuz ne kadar?”

Oduncu, kırk yılda bir eline geçen bu olanağı değerlendi ve parayı biraz yüksek söyledi: “Bin bir altın yeter, beyzadem” dedi.

"Çok fazla istemedin mi?" diye soran padişaha: "Yemek ve yatak bedeli bir altın, ateşin bin altın ettiğini de zaten siz söylediniz" dedi.

Padişah adamın kıvrak zekası karşısında gülümsedi ve bin altını ödedi. ATEŞ PAHASI sözü buradan gelir.

Saman Altından Su Yürütmek

Vaktiyle köyün birinde ahalinin tarlaları ve meyve sebze bahçelerini suladığı bir su kaynağı varmış. Bu kaynak köyün ortak malıymış. Civarda başkaca su kaynağı olmadığından bütün köylü arazisini bu kaynaktan nöbetleşe sıra ile sularmış. Kimin ne vakit, ne kadar su kullanacağı belliymiş ve herkes kendi sırasını takip eder, komşularının hakkına da saygı gösterirmiş.

Ancak her köyde olduğu gibi bu köyde de açıkgöz bir adam varmış. Sebze bahçesi su kaynağının hemen yakınında bulunan bu adam, herkes gibi sırası geldiğinde gider, kaynaktan suyunu alırmış ama bununla yetinmeyip kaynak ile bahçesi arasına gizli bir suyolu kazmış. Kimseler fark etmesin diye de suyolunun üzerini taşla tahtayla kapatıp üstüne de saman balyaları yığmış. Su diğer vakitlerde bu saman altından aka aka açıkgözün tarlasına kadar gidermiş.

Yaz ortasında herkesin tarlası susuzluktan yanıp kavrulurken, onun ki fidanların boy üstüne boy attıkları, yemyeşil bir halde olurmuş. Üstelik bostanın ortasındaki sulama havuzu da, her zaman silme doluymuş. Köylüler "Bu işin içinde bir iş var" diyerek araştırmışlar ve kısa bir süre sonra da bu uyanığın saman altından su yürüttüğünü anlamışlar.

Bu deyim "gizlice iş görmek, kimselere fark ettirmeden işler çevirmek” anlamında kullanılır.

Dokuz doğurmak

Vakti zamanında, Çengeloğlu Tahir Paşa, o dönem için asayişi bozuk olan İzmir’de geceleri belirli saatler arasında sokağa çıkma yasağı uygulamış. Bir gece o saatlerde yasağa uymayan yada sokakta olan insanları Zaptiyeler toplayıp Karakol avlusuna getirmişler, bu sorguyu da bizzat Tahir paşa yapmış, Sırayla her birine teker teker çok ağır sorular sormuş.

Paşa baştan dokuzuncu sıradakine gelince tekrar sormuş. ‘’Yahu sen? Tellakları duymadın mı? Ne diye sokaktasın bu vakitte?

Adam bir telaşlı bir terli; ‘’Paşa hazretleri, karım doğuruyordur. Vallahi ebe aramaya çıktım. Bir iki adım sonra zaptiyeler tuttu beni. Zavallı karım ne haldedir bilmiyorum‘’ demiş.

Tahir Paşa bir hata edildiğini anladıysa da sakallarını sıvazlayıp, ‘’Seni bu kez affediyorum. Amma, o karın olacak Hatuna söyle ,bir daha öyle olur olmaz saatlerde doğurmaya kalkmasın ‘’demiş.

Adam kan ter koşa koşa eve gelip, komşu kadınların arasından karısının yattığı yatağa gelmiş. Adam; ‘Nasılsın? Neyimiz oldu’ demiş.

Karısı da ‘’ Sen ne biçim adamsın Ebe bulamaya diye gittin? Kim bilir nerelerde eğlendin?

Sen benim nasıl doğurduğumu biliyor musun? demiş.

Adam ise hararetle, ‘’Ah bre hatun sen neler diyorsun??

Sen bir kere doğurdun. Ben sıradaki sekiz kişiden sorgu nöbeti bana gelinceye kadar dokuz doğurdum.’’ demiş.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.